Son yıllarda ortaöğretim ve yükseköğretime öğrenci seçme ve yerleştirme  konusunda  bir çok değişiklikler yapıldığını hepimiz gözlemlemekteyiz. Her yapılan değişiklikle daha iyi sonuçlar elde etmek için çabalar harcanıyor. Milli eğitim camiasındaki  teknik insanların bu kararları  bir çok yönüyle  tartışılabilir. Ancak bir başka tartışmamız gereken şey de ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarımızın  nitelikleri olmalıdır. Hangi yöntemlerle alırsak alalım ortaöğretim kurumlarına  ve üniversitelere yerleştirdiğimiz öğrencilerin mezun olduklarında sahip olacakları özellikler, hem kendileri hem de iş dünyası için çok önemlidir. Bu nedenle bu sayıdaki yazımızda iş dünyası penceresinden bakarak  ortaöğretim ve yükseköğretim konusundan  söz edeceğiz.
 
ORTA ÖĞRETİM

Günümüzde anne babaların çoğunluğu ilköğretimi bitiren çocuklarının iyi bir liseyi kazanmasını arzu etmekte ve bunun için ellerinden gelen her türlü çabayı göstermektedirler. Çocuklar da aynı hedef doğrultusunda daha ilkokulun ortalarından itibaren stresli bir öğrencilik hayatı yaşamaktadırlar.
 
Öğrencilerin ve velilerinin ne yazık ki bütün amaçları ‘iyi bir liseye kapak atmak’tan ibarettir. Dikkat ediniz sadece ‘iyi bir lise’. Peki neden? Çünkü öğrenci bir üniversiteye girebilirsin diye. Yine dikkat ediniz  ‘iyi bir üniversite’ değil  sadece ‘üniversite’.
 
Bence ülke olarak bütün velilerimizin ve öğrencilerimizin  yapmakta oldukları en büyük yanlış burada. Biz ülke olarak bu paradigmadan kurtulamazsak orta  öğretim ve yüksek öğretimdeki sorunlarınızı asla çözemeyeceğiz.
 
Çünkü şu anki yapıda bir liseyi kazanmaktan başka hiçbir hedefi olmayan öğrenciler, sınavda cevaplayacakları sorulara yönelik ezberci bir öğrenme süreci yaşamaktadırlar. Bu genç yaşlarında araştırma, düşünme, analiz etme, karşılaştırma gibi yetenek ve özelliklerini geliştirmek yerine sonradan unutacakları bir çok bilgiyi ezberleyerek  en değerli zamanlarını hem de çok büyük stres içinde harcamaktadırlar. Daha sonra girdikleri ortaöğretim kurumlarında da aynı stresli süreci yaşayarak bu kez bir üniversiteye girmek için çabalamaktadırlar. Çoğunluğu da en sonunda günümüzde sayıları oldukça fazla artırılan üniversitelerden birine girmektedirler. Ne yazık ki çok sayıdaki bu üniversitelerimizin hepsi yeterli özelliklere sahip değildirler. Bu durumda böyle üniversitelerden mezun olan gençlerimiz iş hayatı için gerekli olan donanımlardan uzak bir şekilde iş dünyasının önüne gelmektedirler. Ellerinde bir diplomaya sahip olan bu gençler yeterli özelliklere sahip olmadıkları için  işyerlerinde istihdam edilmekte zorluklar ve hayal kırıklıkları yaşamaktadırlar.
 
NE YAPMALIYIZ?
 
İlk önce bütün veliler  olarak şunu kabul etmeliyiz ki bir gencin topluma yararlı olması ve hayatta başarılı olması için mutlaka üniversitede  okuması gerekmemektedir. Önemli olan o gencin topluma yararlı olabileceği bir özelliğe, yani bir mesleğe sahip olmasıdır. Meslek sadece üniversitelerde edinilmez. Meslek liseleri bu amaçla gençlere çok daha yararlı olabilirler.
 
“Meslek liselerindeki eğitimler de öncelikle akademik eğitimlerdir. Bu eğitimler de yüksek öğretimdeki gibi , bir meslek grubunda insanlara unvan kazandırmaktadırlar. Meslek liselerinde öğrenci sayılarına göre yeterli miktarda bulunan makina ve ekipmanlarla öğrencilere iş ortamları uygulamalı olarak yaşatılır. Böylelikle öğrenciye işyerleri için  istenilen temel davranışlar da uygulamalı olarak gösterilir. Ayrıca iş ahlakı ve milletimize ait ahilik kültürünün gerekleri konusunda da gençler eğitilirler.” (*)
 
İLKÖĞRETİMDEN YÖNLENDİRİLMELİ

Meslek  liselerine de gençler gelişi güzel alınmamalıdır. Günümüzde gençlerin yeteneklerini , kişilik özelliklerini ölçen ve değerlendiren bir çok bilimsel yöntem geliştirilmiş durumdadır.

Daha ilköğretim sınıflarında değişik evrelerde öğrenciye herhangi bir stres yaşatmadan  tekrar tekrar yapılabilecek bu bilimsel ölçümlerle öğrencinin yetenekleri ve özellikleri belirlenebilir. Böylelikle öğrenciler daha çocuk yaşlarında iken gelecekte başarılı olabilecekleri doğru hedeflere yönlendirilebilirler. Bu ölçümlerde örneğin mühendis olabilecek, doktor olabilecek, pilot olabilecek teknisyen olabilecek, ara eleman olabilecek  öğrenciler belirlenebilir ve bu yönde gençler teşvik edilebilirler. Böylelikle kendi haline bırakılıp  örneğin diplomasi olan yetersiz bir mühendis olmak yerine gencin yeterli bir teknisyen olarak hayata atılması sağlanabilir. Kaldı ki günümüzde iş dünyasının mühendisten çok teknisyenlere ve ara elemanlara ihtiyacı  bulunmaktadır.
 
Bu konuda  iş yerlerine  ve iş adamlarına da önemli görevler düşmektedir. Meslek liselerinde okumakta olan öğrencilerin pratik uygulamaları  görmeleri ve pratik deneyimler kazanmaları çok önemlidir. İşadamları çevrelerinde bulunan  meslek liselerindeki bu gençlerle  yakından ilgilenmeli, onlara staj imkanları ve başka pratik yapma imkanları  tanımalıdırlar.

Meslek lisesi yöneticileri ve öğretmenleri, iş dünyası ile  iletişim içinde olmalı ve bu gençlerin istihdam edilmesinde rehberlik etmelidirler.
 
Öte yandan işadamları meslek lisesinden mezun olarak işyerlerine gelen bu gençlere hiçbir özelliğe sahip olmayan insanlara önerdikleri gibi asgari ücret önermemelidirler. Bu gençler teknisyen olarak kabul edilmeli  ve aldıkları ücretler ona göre ayarlanmalıdır. Böylelikle hem işyerlerinin ara eleman ve teknisyen ihtiyaçları karşılanmış olur hem de bu genç insanlar başarılı olabilecekleri doğru işlerde çalışarak mutlu olurlar.

YÜKSEK ÖĞRETİM

Yukarıda da belirtildiği gibi birkaçının dışında bir çok yüksek öğrenim kurumlarımızdaki eğitim de iş dünyamızın gerçek ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Özellikle mühendislik gibi teknik eğitimlerde bir çok üniversitemiz yeteri kadar donanıma sahip değildir. Bununla birlikte on binlerce gencimiz düşük puanlarla bu üniversiteleri kazanmaktadırlar. Hem üniversite özelliklerinin yetersiz olması hem de bu üniversiteye giren öğrencilerin diğer iyi üniversitelere girebilen öğrencilere nazaran daha düşük puan alabilecek özellikte olmaları bu üniversitelerden mezun olacak gençlerin daha en baştan yeterli düzeyde olmayabileceğini göstermektedir. Ancak mezun olduklarında onlar da aynı diplomayı alarak işyerlerine başvurmaktadırlar. Bu durum hem o genç için hem de işyerleri için bir çok sorunu yaratma potansiyeline sahip bir gerçektir. 

Örnek olarak mühendislik eğitimini ele alalım. Elinde mühendislik diploması olan herkes , aşağı yukarı aynı özelliklere sahip olmalıdır. Bir genç örneğin İstanbul Teknik Üniversitesi'ne girerek mühendis olmaya hak kazanamıyorsa Anadolu'daki herhangi bir üniversitenin mühendislik bölümünü de kazanamamalı ve oraya giderek mühendis olamamalıdır. Her nerede olursa olsun mühendislik fakülteleri zorlu ve branşlarına yönelik spesifik testler yaparak öğrenci seçmelidirler. Örneğin bir genç şu an uygulanmakta olan üniversite sınavlarında çok yüksek bir puan alacak kadar zeki olabilir. Ancak yapılacak kişilik testlerinde bu gencin, analitik düşünme yeteneği az ve detaylara da çok önem vermeyen bir kişiliğe sahip olduğu belirlenirse bun genç asla mühendis olamamalıdır. Her yüksek öğretim kurumu kendi branşına göre seçme yöntemleri ve kabul şartları geliştirerek, az sayıda öğrenci almalı ve yine az sayıda ama mutlaka yeterli bilgi düzeyine ve kişilik özelliklerine sahip olan bireyler yetiştirmelidirler.

Buna benzer yapısal değişimlere gidilmeksizin orta ve yüksek öğretim kurumlarında sadece öğrenci seçme ve yerleştirme yöntemlerini değiştirmek, eğitim sistemimizdeki sorunları çözebilmek için yeterli olmayabilir.
………………
 (*)Caner Baysal Özel ÇOSB Mesleki Ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürü
 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106