Değerli okuyucular, bu ayki yazımı yapabilirsem sohbet tarzında yazmaya çalışacağım.

Yıllar once, üniversiteden yeni mezun olduğumda küçük  bir imalathane kurmuştum. Bir gün çok az sayıda (yüz adet) ambalaj malzemesi almak için büyük bir plastik ambalaj fabrikasına gitmiştim. Fabrikanın önüne geldiğimde birden çekinmeye başladım. Fabrikanın kapısına dayanmış kocaman kamyonlara benim alacağım malzemeden yüzbinlercesi yükleniyordu. Yine de kapıda çalışan işçilerden birine ürkekçe yaklaşarak bu ambalajlardan yüz adet alıp alamayacağımı sordum. Cevap hayatım boyunca unutamadığım bir cevaptı;

- "Oğlum sen köpeğin kemiğe doyduğunu gördün mü hiç? Yukarıda .......  Bey var. Patron. Git ona. Parasını ödedikten sonra yüz değil on adet bile alırsın" 

Dediği yere gittim. Parasını ödedim. Parayı ödediğim şahıs bir zile bastı. Bir kaç dakika sonra demin konuştuğum işçi kapıdan içeriye girdi. Ancak bu kez o kadar saygılı idi ki konuşurken adeta yerlere kadar eğiliyordu;

- “Buyrun efendim beni emretmişsiniz.”

- “Bu genç arkadaşa yüz adet kase vereceksiniz. Parası alınmıştır.”

- "Başüstüne efendim. Derhal efendim. Başka bir emriniz var mıydı efendim."

Yine iki kat bükülerek odadan çıktı.

Bu olayı gelin biraz analiz edelim;

Öncelikle işçinin işverenini sevmese bile ona küfür etmesi  o işçinin kişiliğiyle ilgili bir konudur. Kabul edilemez bir terbiyesizliktir. Her çalışan işverenini sevmese bile  ona küfür etmez. Ancak ne var ki günümüzde de hem işverene ait işyerinde çalışıp hem de onun hakkında kötü düşüncelere sahip çalışanların sayısı az değildir.

Öte yandan çalışanlarına güvenmeyen, onları karşı tarafmış gibi gören işverenler de az değildir. Bu şekilde düşünen işverenlere göre işçi her zaman “kaytarmaya çalışan”, işyerine düşman olan, işyeriyle ilgili maaşından başka hiç bir kaygısı olmayan, sürekli kontrol ve disiplin altında tutulması gereken insanlardır. Bu tutumda olan işverenlerin işyerlerinde çalışma barışının olması çok zordur. Örneğin yukarıdaki olayda çalışanın küfür etmesini onun terbiye sorununa bağladık. Ancak onun işveren hakkında bu kadar kötü düşüncelere sahip olmasında acaba o işverenin de kabahati yok mudur?  

Şunu belirtmeliyiz ki işverenlerin büyük çoğunluğu iş görenlerine düşman olmak bir yana onların işlerini kaybetmesine sebep olmamak için türlü fedakarlığa katlanarak, günümüz rekabet şartlarında kıyasıya mücadele ederek, işyerinin devamını sağlamaya çalışmaktadırlar. İşine bağlamış olduğu sermayenin alternatif daha iyi gelirini gördüğü halde çalışanlarının işini kaybetmemesi için az karlı o işe devam eden bir çok işverenimiz var günümüzde.

Ancak bu gerçekler çalışanlar tarafından bu şekilde mi algılanıyor? Yoksa çalışanlara göre bu fedakarlığı yapan işverenler de yine "çok para kazandığı halde işçisine az ücret ödeyen kötü insanlar mı?” Hani derler ya “nasıl olduğu değil nasıl algılandığı önemli"dir.

Peki bu nefretin,düşmanlığın,hasımlığın hadi biraz yumuşatarak söylersek olumsuz düşüncelerin sebepleri neler olabilir?

Şüphesiz bu konuda kültürel, sosyolojik, ekonomik, global gelişmeler gibi bir çok sebep sayılabilir. Ancak biz bu yazımızda şu ana kadar söylediklerimizle ilgili olan  üç sebebi  ele alacağız.

1- Yanlış düşüneniş verenlerin tutumu

2- Yanlış düşünen  iş görenlerin tutumu

3- Karşılıklı yanlış algılama

                      İŞVERENLERİN YANLIŞ TUTUMU

Bazı işverenler her ne olursa  olsun çalışanlarla dost olunabileceğine inanmazlar.Bu tutum yanlış olmakla birlikte  çok yaygın bir tutumdur.Bu düşüncenin  temeli belki de “Bilimsel Yönetimin Babası” olarak nitelendirilen Frederick Winslow Taylor’a dayanmaktadır. Taylor 1911 yılında yayınladığı  “Bilimsel Yönetimin İlkeleri” adlı kitabında insanları doğuştan günahkâr ve aptal olarak niteler.Ona göre çalışanlar da her zaman yaptıkları işi kolaya alma ve kaytarma eğilimindedirler. Bundan dolayı da onların  sürekli bir kontrol ve disiplin altında tutulması gerekir. Taylor’a göre işçi de bir makina gibidir. Makina yağını ,yakıtını verince nasıl çalışırsa işçi de ücretini alır ve öylece makina gibi çalışır.

Zaman içerisinde bu “Taylorist Düşüncenin” yanlış olduğu ortaya çıktı.

Çağdaş yönetim anlayışlarına sahip olan yöneticiler artık içalışanlarını bir makina gibi görmüyorlar. Onların kalplerine de hitap ediyorlar… Onlara arkadaşca davranıyorlar. Onları küçük görmüyorlar. Aptal hiç görmüyorlar. Onlara sağlıklı ve insanca çalışma koşulları sağlıyorlar. Onların beyinlerine de hitap ediyorlar. Yaratıcı güçlerini harekete geçirmeye, iş süreçlerinin iyileştirilmesine ve geliştirilmesine onların da katılımını sağlamaya çalışıyorlar. Onların ruhlarına da hitap ediyorlar. Onlara  bazı amaçlar gösterererek bu amaçlara ulaşmalarına destek oluyorlar. Böylelikle çalışanlar  kendi kişisel çıkarları söz konusu olmasa bile bir şeyler başarmanın ve bu başarıyı paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorlar. Çalışanlar iş yerlerini, destekledikleri futbol takımını sevdikleri gibi maddi menfaatlerin ötesinde de sevmeye başlıyorlar.

İşyerlerinde saygı,sevgi ve karşılıklı güven unsurlarını içeren işletme kültürünün oluşması için işverenlerin bu şekilde modern yönetim yaklaşımlarına sahip  olmaları gerekmektedir. Bir işçiye örneğin bir müdüre verilen ücret ödenemez. Çünkü maliyetler artar. Ancak bir işçiye bir müdüre verdiğimiz değeri verirsek, bir müdüre duyduğumuz saygıyı duyarsak, bir müdüre yaptığımız gibi arkadaşca davranırsak da maliyetler artar mı? Tam tersi böyle bir yaklaşım uygulandığında hem işletmede huzur ve mutluluk olacak hem de verimlilik ve etkinlik artacaktır.  

İŞGÖRENLERİN YANLIŞ TUTUMU

Çalışan insanlar birey olarak bakıldığında hayatını devam ettirebilmek için, ailesinin geçimini sağlamak için iş yerine ve çalışmaya ihtiyacı olan kimselerdir. Bir işyerinde çalışıyorsa neden kendisine bu imkanı veren o işyerine düşman olsun ki? Ancak yanlış algılar, yanlış bilgilenmeler, yöneticilerin yukarıda sözünü ettiğimiz gibi bazı yanlış tutumları, ekonomik nedenler, sosyolojik ve psikolojik  nedenler çalışanların işyerlerine karşı düşüncelerini olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Çalışanlar genelde en çok ücretleriyle ilgili mutsuzdurlar ve kendilerine haksızlık yapıldığını düşünürler. Onlara göre işverenler çok kazanırlar ancak kendilerine az ücret öderler. Elbette ki bu şekilde çok kazandığı halde çalışanına haksızlık eden bazı işletmeler vardır. Ancak genele baktığımızda günümüz rekabet koşullarında işletmelerin karlılıkları çok düşmüştür. Hatta bir çok sektörde sektörün liderleri bile “Sıfır Kar Trendi”ne  girmiştir. Halbuki işletmeler için kar elde etmek insan için nefes almak gibidir. Nasıl ki insanlar nefes alamazlarsa yaşayamazlar,I şletmeler de kar etmezlerse kapanırlar. Çalışanlar da işsiz kalabilirler.

Bir işletmenin çalışanlarına rakiplerinden daha fazla ücret ödemesi o işletmenin rakiplerine göre maliyetlerini artırır ve rekabet gücünü azaltır. Bütün rakiplerin anlaşarak çalışanlarına aynı miktarda yüksek ücret ödediklerini varsayalım. O zaman da global rekabet ortaya çıkar. Aynı sektörde, çalışanlarına daha az ücret ödeyen mesela Uzakdoğu ülkelerindeki rakipler müşterilerini ellerinden alırlar.Türkiye olarak biz bu ülkelerin ürettikleri ürünlerin dışında katma değeri yüksek teknolojik ürünler üretmediğimiz sürece bu firmalarla rekabet etmek zorunda kalacağız. Ne yazık ki bu yoksul ülkelerde çok ucuza ,hatta karın tokluğuna çalışmak zorunda olan insanlar olduğu sürece onların ürettikleri ürünleri üreterek biz işçilerimize daha fazla ücret ödeyemeyiz. Yine de işvereler bütün bunlara rağmen her türlü imkanı zorlayarak çalışanlarının ücretlerini mümkün olduğunca iyileştirmeye çalışmalıdırlar.

Çalışanlara bu gerçekleri iyice anlatmak gerekmektedir. Bu gerçekleri bilmeyen, çok çalıştıkları halde az ücret alan çalışanlar elbette ki kendilerine işverenleri tarafından haksızlık yapıldığını düşünürler. Halbuki bu haksızlığın kaynağı dünya çapındaki acımasız global sistemdir. 

KARŞILIKLI YANLIŞ ALGILAMA

İşyerlerinde iş barışını olumsuz etkileyen faktörlerden biri de çalışanların ve işverenlerin  karşılıklı olarak birbirlerini yanlış anlamalarıdır. Yukarıda sözünü ettiğimiz gerçekleri bilmeyen yönetici ve çalışanlar birbirlerini karşı taraf olarak görürler. Bu yanlış anlaşılmaların ortadan kaldırılması için  işveren veya üst yöneticilerle, çalışanların iletişim içinde olmalarını sağlamak gerekir. Bunu sağlamak için işveren veya üst yöneticiler mavi yakalı personelle peryodik olarak toplantılar yapabilirler. Bu toplantılar işyerinin büyüklüğüne göre ayda bir, iki ayda bir ya da yılda üç dört kez gruplar ya da vardiyalar şeklinde yapılabilir. Bu toplantılara ara kademedeki yöneticiler katılmaz. Direkt olarak işveren işçileriyle karşılıklı sohbet havasında bir toplantı gerçekleştirir. Bu toplantılarda karşılıklı düşünceler ifade edilir. Çalışanların istekleri değerlendirilir. Yerine getirilebileceklerin yapılmasına karar verilir. Yapılamayacak olanların neden yapılamayacağı ifade edilir. Bu toplantılarda işverenler ve çalışanlar samimi, arkadaşca, dostca davrandıkça yanlış algılama sorunları ortadan kalkacaktır. Zamanla bu toplantılar çok daha yararlı ve verimli olacaktır.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106