Bir önceki sayıda dile getirdik. Türkiye ihracatı kurtarmak zorunda… Bunun için herkes elini taşın altını koymalı. Çünkü ihracat zenginleşmenin orta gelir tuzağında kurtulmanın tek çaresi… Türkiye ekonomi liginde daha üst basamaklara çıkacaksa dünyaya daha fazla ürün ve hizmet satarak bunu yapabilir.

Bunu hepimiz biliyoruz. En çok da Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi biliyor. Büyükekşi bunu bildiği için birbiri ardına yeni kozları sahaya sürüyor. Birkaç yıldır sürdürdüğü inovasyon çalışmalarının yanına bir de tasarımı ekledi.

Kurtarma çalışması sadece Büyükekşi’den gelmiyor. Tarım ve ona bağlı olarak gıdanın bu alanda yeni bir faktör olduğunu bilen sektör yetkilileri düğmeye basmış durumda. İhracatın artmasında Türkiye'nin zenginleşmesinde ve en önemlisi dünya markaları çıkarmada tarım ve gıda yeni umudumuz olarak görülüyor. Bu konuda farkındalık oluşmuş durumda. Buna bağlı olarak çok sayıda kurum ve kuruluş bu alanda önemli etkinlik düzenliyor.

Necdet Buzbaş’ın önderliğini yaptığı Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası bu konuda önderlik yapan kurumların başında geliyor. Buzbaş’ın Sürdürülebilirlik Akademisi Yönetim Kurulu Başkanı Murat Sungur ile Bursa’da düzenledikleri etkinlik sektörü adeta yeni ufuklara taşıdı ve zenginleşmenin ışığını gösterdi. Yeni fikirlerin, yeni arayışların gündeme geldiği bu etkinlikte Buzbaş şu noktaların altını çizdi…

* Gıda güvenliği olmadan huzur ve güven olmaz, dünya barışını sağlayamayız. İklim değişikliğinin etkilediği en stratejik sektörlerin başında tarım geliyor.

* Oysa tarım, iklim değişikliğinin hem sebebi hem de mağduru. Sürdürülebilir gıda ve tarım için tüketici alışkanlıklarının değişmesi son derece önem taşıyor.

*Ekolojik okur-yazarlık düzeyinin artması gerekiyor. Ekolojik okur-yazarlığı artan kişiler ekosistemin kısıtlarına daha saygılı olurlar. Hepimiz sorunun bir parçasıyız, çözümün de bir parçası olmalıyız.

Evet herkesin çözümün parçası olması… zenginleşmeye giden yol bu sihirli cümleden geçiyor. Buzbaş’ın bu ifadesine benzer bir değerlendirmeyi de Unilever Türkiye Sürdürülebilir İş ve İletişim Direktörü Ebru Şenel Erim yaptı… Erim şu sözleri ilginçti…

* İnsanlar bizden çevreyi gözeten -kırsalın refah beklentilerini de karşılayan sürdürülebilir kalkınmayı, sağlıklı- güvenilir gıda üretimini bekliyor. Biz, bu mesajı gayet iyi anlıyoruz. Ve bu beklentileri karşılamak yönünde kararlı adımlarla ilerliyoruz.

> Bu sözler tarımın gıdanın önünü açacak nitelikte… Gıdanın önünün açılması ile ilgili önemli çalışmalar imza atan İnvenura’nın İş geliştirme Müdürü Mert Demircioğlu’nun altını çizdiği ve olmazsa olmazımız haline gelmesi gereken şu sözleri de önemli…
* Türkiye 98.5 milyar dolarlık bir tarımsal üretim yapıyor. Ancak bunun sadece 16 milyar dolarını dünya ihraç edebiliyor. Yeni dünyanın benimsediği standartlarda üretim yapamıyoruz. Bu Türkiye’nin denetim tuzağına takılmasıyla ilgili. Dünya standartlarında denetimi yapılan tarım ve dolayısıyla gıda her yere satılır. Türkiye bu standartları yakalarsa hiçbir ürünü geri dönmez. İhracatta marka olmamızın yolu açılır. Dünya gıdasını Türkiye’den alır. Bu da ihracattaki sıkıntıyı aşmamızı sağlar.

Son dönemde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Kalkınma Bakanlığı’nın yaptığı çalışmalar bu uyarılar düzleminde hızlandırılmalı. Ankara’nın ya da bakanlıkların bu konuda yerel yönetimleri de devreye sokma çalışmaları sevindirici bir gelişme olarak gündeme geldi son dönemde. Bu konudaki ilk bilgi Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı İbrahim Evrim’den geldi… Evrim bu müjdeyi şu sözlerle paylaştı…

* Biz ihracata genç yaşlarda dünyaya portakal satabilir miyiz hayali ile başladık. Londra’ya gerçekten kalitesine çok güvendiğimiz greyfurt ihraç etmek hevesimiz vardı. Ama korkunç zararlara uğradık. Sonunda şöyle bir gerçek ile karşılaştık. İspanyollar mallarını kendi akrabalarına ihraç ediyorlar ve yer tutmuşlar.

* Dağıtım teşkilatları kurmuşlar. Başka kimseye ürünlerini emanet etmiyorlar. Biz de bu şekilde kendi satış kanallarımızı kurmalıyız. Kendimiz götürüp yine kendimiz dağıtmalıyız. Ben 25 yıl Fransa’da yaşadım.

* O zaman zarfında dünyanın tüketim alışkanlıkları değişti. Süpermarketlerde alışveriş ediyor insanlar. Bakkal, manav azaldı. Süpermarketlerde ise alıcının en büyük kaygısı ürünlerin raf ömrünün uzunluğu. Bu da öyle her üründe kolay temin edilemiyor.

* Hollanda ve İsrail gibi ürünün GDO’su ile oynanmış sert, lezzetsiz, ama görünüşü güzel ürünler tercih ediliyor. Sırf raf ömrü uzun olduğu için. Türkiye bunlarla rekabet etmek için mevcut güneşi, lezzeti ve ürettiği geleneksel ürünü mü pazarlasın, yoksa onlar gibi GDO’lu ürünler mi yapsın?

* Bu iki önemli ikilem arasında kalmış durumdayız. Bunun çözümü de sanırım özel ürün reyonları yapılması. Turizm ve tarımda çözümün sadece merkezi hükümetten beklenmesi yanlış…

Evet yerel yönetimler de bu konuda elini taşın altını koymuş durumda. Üreticiye de tüketiciye de yakın olmak yerel yönetimler için çok büyük bir avantaj… Şunun altını bir kere daha çizelim. Türkiye ekonomik tuzaktan çıkmak için ihracatı artırmalı. Bu konuda çalışmalar her alanda sürmeli. Ama tarım ve gıda da çalışmalar daha bir ağırlık kazanmalı. Çünkü bu alanda Türkiye büyük avantajlara sahip… Sektör de bu konuda sorumluluk alabilecek olgunluğa ulaşmış durumda.

Yerel yönetimlerin yetkilendirilmesi bu alandaki hızlanmaya katkı yapacak. Ama başka hızlandırıcı unsurlar da devreye sokulmalı.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106