2012 yılı sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir üretim açısından her ne kadar aktif bir yıl olmadığı düşünülse de konunun artık dönüm noktasına geldiğini uluslararası gelişmelerden görüyoruz. Firmalar sürdürülebilirliği yönetim anlayışının bir parçası yaparak bu konuda duyarsız kalmamaya çalışıyorlar. Bu yazımda amacım bunları özetleyerek sanayicilerimize yakın gelecekte kendileri için bir risk olabilecek gelişmeleri anlatmak ve yakalanabilecek fırsatları da değerlendirmelerini sağlamaktır.

Son yıllarda sürdürülebilirliği Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) altında değerlendiren firmalar artık bunun yeterli olmadığının farkına varıp daha aktif rol almaya başladılar. Uluslararası boyutta çalışan firmalar artık eko-verimlilik ve kaynakların korunması ya da kaynak verimliliği çalışmalarını gündemlerine alıyorlar. İklim değişikliği, kaynakların kıtlığı ve şeffaflık gibi konular sürdürülebilirliği iş hayatımıza sürükleyen temel konular olarak ortaya çıkmaktadırlar. Her ne kadar firmalar bu gelişmelerin getirdiği baskılara hemen cevap veremeseler de, en azından sektör liderlerinin sürdürülebilir strateji ve politikalar geliştirdiklerini gözlemliyoruz. 2012 yılı sürdürülebilirlik alanındaki gelişmeleri makro ve firma düzeyinde 10 başlık altında toplayabiliriz:

1. İklim değişikliğinin insanoğlunun aktivitelerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığının sorusu tarihi kuraklıklar ve Sandy kasırgası ile cevabını bulmuş oldu. Bu gelişmelerin sadece Amerika’ya maddi maliyeti 120 milyar doları buldu. Bunun yanında birçok insan da yaşamını yitirdi. Karbon Saydamlık Projesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre dünyanın önde gelen firmalarının üçte birinden fazlası iklim değişikliğinin ticari faaliyetlerine etki yaptığını dile getiriyorlar. Bütün bunlar olurken Doha İklim Değişikliği müzakerelerinin uluslararası düzeyde başarısız sonuçlandığını görüyoruz. Fakat ülkeler seviyesinde Avustralya’nın karbon vergisini getirdiğini,  Güney Kore, Çin ve Kaliforniya’da karbon ticaretinin başlaması olumlu bir gelişme olarak ortaya çıkıyor. Temiz ekonomi altyapısını kurmak için Sudi Arabistan’ın güneş  enerjisine 109 milyar dolar6, yeşil enerji endüstrisi için Japonya’nın 628 milyar dolar ve enerji verimliliği ve endüstriyel kirliliği azaltmak için Çin’in 372 milyar dolar yatırım taahhüdüne girdiklerini görüyoruz.

2. Dünya kaynaklarının yeterliliği ve iklim değişikliğine engel olmak için karbon ayak izimizi ne kadar azaltmamız gerektiği artık rakamlarla belirlendi. McKinsey ve PwC  dünya ekonomisi karbon yoğunluğunun 2050 yılına kadar yıllık en az yüzde 5 oranında azaltılması gerektiğini hesapladılar. Mevcut düzende kısıtlı kaynaklara bağlı olarak olağanüstü bir büyümenin sağlanamayacağı artık anlaşılmaya başlandı.

3. Temiz, düşük karbon ekonomisi modelinin yavaş yavaş yerleşmeye başladığını görüyoruz. Almanya’nın tüm enerji gereksiniminin yüzde 50’sini güneş enerjisinden sağladığını açıklaması bunun en belirgin deliliydi. Hibrit ve elektrikli araba satışlarında gözlenen büyümeler de gözden kaçmadı.

4. Yeşil tedarik zinciri dünyanın en büyük tedarikçisi Walmart sayesinde kaçınılamaz bir güç olarak ortaya çıkmaya başladı. Walmart tedarikçileri artık başarı hedef ve değerlendirmelerine sürdürülebilirlik hedeflerini de eklemek zorundalar.

5. Son zamanlarda işçi çalışma koşullarından kaynaklanan trajediler ve şeffaflık yaklaşımları firmaların gündemine oturdu. Apple’ın tedarikçisi FoxConn’daki çalışma koşulları ve Bangladeş’te Tazreen Fashion tekstil firmasında meydana gelen yangın sonucu can kayıpları bu firmanın müşterisi olan Walmart, Carrefour, IKEA ve birçok diğer büyük markayı gündeme taşıdı. Bilinçli tüketici olarak aldığımız ürünlerin nasıl üretildiğini artık bilmek istiyoruz.

6. Daha önceki yazılarımda da sürekli dile getirmiş olduğum Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (LCA) yaklaşımı artık firmalar tarafından sürdürülebilirlik çalışmalarında bir araç olarak kullanılmaya başlandı. LCA çalışmalarının yapılabilmesi için gerekli veritabanlarının da geliştirilmiş olması dolayısıyla artık bu çalışmalar firmaların sürdürülebilirlik altyapısını oluşturmaya başladı. Maliyet ve riskler azaltılarak daha verimli üretim süreçlerine olanak sağlanıyor ve tedarik zincirinde inovasyona gidiliyor.

7. Unilever, Heineken ve EMC gibi büyük firmalar sosyal medyayı da kullanarak artık sürdürülebilir inovasyon fikirlerini tüm dünyayla paylaşmaya başladılar. Bunun yanında sosyal medya bir güç olarak firmaları ve markalarını mercek altına almaya başladı. Özellikle Türkiye tekstil sektörünü de yakından ilgilendiren Greenpeace’in Detox14 programı çok yankı buldu. Nike, Adidas, Puma, H&M, M&S, C&A, Zara, Mango, Esprit and Levi’s şu ana kadar program altına alınan ve Türkiye’den birçok firmanın da tedarik zincirinde bulundukları markalardır. Bu konuya detaylı olarak daha sonraki yazılarımda değineceğim.

8. Döngüsel ekonomi (circular economy) yaklaşımları artık yabancı değil. M&S, H&M ve Puma gibi birçok firma artık ürünlerinin çevreye olan etkilerini azaltarak sıfır atığa doğru gitmektedirler. Aktivitelerinden kaynaklanan atıkları Plan A programı çerçevesinde büyük oranda azaltan ve büyük kazançlar sağlayan M&S, “Schwopping” adını verdiği yeni kampanyası15 ile müşterilerine yeni bir giysi alırken eskilerini geri getirmelerini teşvik ediyor. H&M ise son günlerde tüm dünya çapında eski giysileri toplama ve geri dönüştürme programına başladı16. Puma ilk defa standart kâr&zarar bilançosunun yanında çevresel kâr&zarar bilançosu (Environmental P&L) da çıkararak bir ilke imza atmakla kalmadı aynı zamanda “InCycle” koleksiyonunu17 çıkararak LCA ile çevreye duyarlılığı hesaplanmış birçok ürüne bu koleksiyonda yer verdi.

9. Daha az malzeme ile aynı işlevi ya da fazlasını yapabilmek artık moda oluyor. Kısıtlı dünya kaynaklarının en iyi şekilde kullanımına yönelik gelişen bu yaklaşım inovasyonla pekişiyor. Bunun belki de en güzel örneğini Nike’nin son zamanlarda FlyKnit teknolojisi18 ile ürettiği ayakkabılarda görüyoruz. Teknoloji hem hafiflik sağlarken hem de atık oluşumunun önüne geçiyor.

10. Atık miktarını sıfırlamak ve atıkları değerlendirmek zaten uzun zamandan beri gündemde olan bir konudur. Atıkların yanında karbon yoğunluğunu, toksik madde kullanımı ve yoksulluğu da sıfıra indirmeyi yeni hedef olarak belirlemişlerdir. Sanayicilerimizin bu gelişmeleri yakından takip ederek önlemlerini almaları, ileride sürdürülebilir üretim zorunluluklarından kaynaklanabilecek ticari riskleri azaltmaları açısından önemlidir.
 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106