Özellikle KOBİ’lerin yıkılıp dağılmasına neden olarak elti kavgaları gösterilir… Eltilerden ve elti olacaklardan özür dileyerek aktaralım…


- İki kardeş ellerindeki kısıtlı imkanlarla iş hayatına atılır… Gece gündüz çalışıp iyi bir performans yakalanır. Şirket neredeyse ikinci 500’e girmek üzeredir… Kardeşin eşi bir sabah kocasını yolcu ederken
“Ağabeyin her gün senden sonra çıkıp, senden önce eve geliyor” diye olayı başlatır… Arkasından ağabeyin eşinin yaşantısı, aldığı yeni otomobil gündeme gelir. Ortam zehirlenmiştir artık. Süreç eksiye doğru gitmeye başlar. Sonunda iki kardeş kavgalı bir şekilde işlerini ayırır. Şimdi biri zorlanarak işi devam ettiriyor. Diğerleri rakip şirketlerden birinde profesyonel yönetici olarak çalışıyor.


Benzer hikayeler çok sayıda bilinir, anlatılır… Peki bu işin çözümü yok mu…


Var… Aile Anayasası… Son yıllarda bunu görüp anayasa hazırlamaya çalışan çok sayıda şirket var.
Aslında bu işin önderliğini Vehbi Koç, İshak Alaton, Vitali Hakko gibi duayenler yaptı demek yanlış olmaz.


Koç Holding, kurumsallaşma ve aile anayasası hazırlamaya 80’li yıllarda başladı.
Ardından Sabancı, Eczacıbaşı gibi devler kurumsallaşma adımları attı ve Borusan, Boyner, Anadolu Grubu, Yaşar Holding, Arkas gibi büyük gruplar zamanla anayasalarını hazırladılar.


Daha çok İstanbul ve İzmir kökenli şirketlerin ilgi gösterdiği bu uygulamada ilginç tartışmalar olmadı… Bu konuda süreci en şeffaf yürüten ve çoğu şirketin örnek aldığı Doğtaş Modeli birbirinden ilginç bilgilerle özelikle KOBİ’ler için ders kitabı özelliği taşır.


Bu modelde çoğu zaman düşülen bir hata tartışmalarla bertaraf edildi… Sistem önce kağıt üzerine yazılıp zorla uygulanmadı. Tam aksine tartışılarak kağıt üzerine yazıldı… Dolayısıyla gerçek bir aile anayasası oldu.


Peki 6 kardeş olarak şirketi başarıyla üst seviyelere taşıyan Doğtaş, ya da şimdiki adıyla Doğanlar Yatırım Holding bu noktaya nasıl geldi…


Faruk Güllüoğlu
’nun ev sahipliğinde düzenlenen ‘Katmerli Sohbetler’de konuşan şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Davut Doğan süreci şu çarpıcı örneklerle anlattı…

 

- Yıllar önce ben memurdum. Kardeşim bir gün öneride bulundu. ‘Abi, bırak memurluğu gel bizim mağazanın muhasebesine bak. Hem birlikte olursak belki işleri daha da büyütürüz.’


Babamız Ali İhsan Doğan’dan devraldığımız işi büyütmeye başladık. İlk kuralımız gelirden eşit miktarda pay almaktı. Kimse daha fazla para çekmeye kalkmayacaktı. Ama daha sonra baktım ki kardeşim kazandığı parayı yemeyi iyi biliyor. Eşiyle birlikte geziyor, tozuyor. İyi giyiniyor. Kardeşim o tür harcamaları için kasadan para aldıkça ben de aynı miktarda parayı çekip eşime verme yolunu seçtim. 7 yıllık memurluğun etkisiyle para harcama alışkanlığım pek yoktu. En iyisi parayı eşime vereyim, o gerekeni yapar diye düşündüm. Eşim de parayı altına yatırarak değerlendirmeyi uygun gördü. Kimi zaman bilezik, kimi zaman Cumhuriyet Altını aldı. Bir gün kardeşim imalı imalı konuştu.
“Abi, hayırdır? Yengemin kolu bilezik dolu. Ne iş?”…Yanıt verdim “İkimiz de kasadan aynı miktarda para alıyoruz. Sen çektiğin parayı harcıyorsun. Ben memur kafalı adamım. Öyle harcama kültürüm yok. Ne yapayım? Parayı yengene veriyorum, o da altın falan alıyor işte” dedim ve kardeşimin ayağına baktım “Hem sen de çok güzel bir ayakkabı almışsın...” ve bu konuşma o gündem sonra kafama takıldı… İşimiz büyüdükçe zamanla ailenin diğer fertleri de işin içine girecek. Evlilikler, çocuklar, torunlar derken aile genişleyecek. En doğrusu aile düzeyinde kurallar koyacak bir formül bulmak. İşte şimdi 58 sayfa olan “Doğanlar Aile Anayasası” böyle ortaya çıkıyor.

 

VAHAP VE SADİ YAZINCA

 

Peki kolay mı oldu bu anayasayı hazırlamak… Zaman zaman büyük tartışmalar olduğunu söylüyor Davut Doğan… Ama her zaman demokrasiyi kullanarak bu tartışmaları olumlu neticelendirdiğini ifade ediyor… Bu aile Anayasası hazırlanırken iki önemli kriz çıkıyor. Bugün gülerek anlatılan o krizlerin her ikisinde de iki gazeteci arkadaşımızın yazıları var…

İlkinden Davut Doğan anlatıyor Sadi Özdemir yazıyor…


- En kritik karar; ‘eşlerimiz yani gelinler şirkette çalışmayacak’ oldu. Bu kural bazı deneyimlerden sonra çıktı. Bir gelinimizi şirkette müdür yapmıştık. Bir gün onun sorumluluğundaki bir iş için acil toplantı gerekti. Kendisini arayınca yerinde bulamadım. Cepten arayıp neredesin kızım deyince,
‘Altın günümüz vardı ordayım’ dedi. Bunun üzerine kardeşler olarak bu kararı aldık. Bu, bizim kadınlara negatif ayrımcılık yaptığımız anlamına gelmiyor. Şirkette çok sayıda kadın çalışıyor…

 

Bu anlatım üzerine Sadi Özdemir başlığı attı…


- Altın günündeyim diyen gelin müdürlükten oldu…


Aslında sadece müdürlükten değil, işinden de olmuştu… Bu başlık üzerine bir küçük sarsılma oldu… Ama herkes bu maddenin ne kadar önemli olduğu noktasında görüş birliğine vardı.


Sonra Davut Doğan’ın oğlunu evlendirmek üzere olduğu günlerde Vahap Munyar bir yazı yazdı…


- Ailenin gençlerine evlilikten 5 yıl geçmeden mal mülk almak yok…


Tam düğün hazırlıkları sırasında, yazı bomba etkisi yaptı. Ama evlenen gelin Ayça idi… Ve Davut Doğan’ı çok iyi tanıyor ve biliyordu… Kriz kolay aşıldı. Davut Doğan oğlunu kolay ikna etti ve ama eşinden “yine ne yaptın” sitemini yedi… Bu sırada bir başka sıkıntı gündeme geldi… Bu maddeye genç kuşaktan bir itiraz geldi…


- Ben 35 yaşına kadar evlenmeyi düşünmüyorum. 5 yılda evlendikten sonra geçecek 40 yaşına kadar hiçbir şeye sahip olamayacak mıyım?


Art niyetlileri önlemek için konulan bir madde büyük tartışmalar yol açmıştı… Ama her iki sorun da bugün çözüldü… Aslında Vahap Munyar ve Sadi Özdemir’in yazıları bu konunun kolay olmadığını gösteriyor. Türkiye’de de asırlık şirketlerin olması için atılan anayasa adımları yaşayarak görerek şekilleniyor.


Ve görüldüğü gibi ‘Aile Anayasası kolay oluşmuyor.’ Her gün yeni bir sorun çıkabiliyor… Bir konuda alınan önlem yeni sorunları gündeme getirebiliyor…

 

- Baba tüccar, oğlu playboy, torun dilenci...


İşte böyle diyor bir Brezilya atasözü… Eğer şirketlerimiz büyüdükçe sıkıntıya girmek istemiyorsa ‘Aile Anayasası’nın oluşması için tartışmaktan, fikir alışverişinden kaçınmamaları gerekiyor. Bundan kaçınmayan 6 kardeşin çalışmaları bakın bugün hangi noktaya geldi… Davut Doğan’ın ağzından aktaralım…


* Doğtaş ve Kelebek gibi iki ayrı markayı yönetmek, üçüncü bir markanın satın alımı süreciyle uğraşmak…

*Enerji sektörü ile ilgilenmek durumundayım.

* İnşaat sektörü ile ilgilenmek durumundayım.

* Gıda da Kufta projesini Şadan kardeşime destek olarak, götürmek durumundayım.

* Aile meclisi başkanlığı gibi sorumluluklarım var.

*İkinci kuşağın yetiştirilmesi, eğitimi, profesyonel hayata hazırlanması ile ilgilenmek durumundayım.

 

Bunları yapınca işler büyüyor… Başarı öyküleri gerçekleşiyor.


Daha çok istihdam yaratılıyor… Ülke ekonomisine katkı artıyor. Aile şirketleri kurumsallaşıyor… Davut Doğan’ın anlattıkları sonrasında ev sahibi Faruk Güllü konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgi almak için görüşme isteğini dile getirdi.


Aslında onlar da yüz yılı geçmiş bir markaydı… Ama yazılı bazı kayıtlara ihtiyaçları vardı… Güllüoğlu markası da artık bir aile anayasası için adım atacak anladığımız kadarı ile önümüzdeki günlerde…


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106