Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Arslan Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Arslan’ın öncülük etmesiyle oluşan “Fikir Sofrası”nın Denizbank sponsorluğunda gerçekleşen Viyana toplantısında ithalatın 241 milyar dolara indiğini belirtip, ilginç bir ayrıntıya girdi:

- Aslında ithalatımız olandan 4 milyar dolar fazla görünüyor. Bu da “referans fiyat”uygulamasından kaynaklanıyor.

Konuyu biraz daha açtı:

- İthalatçı bir ürünü örneğin 5 dolara getiriyor. Biz ürünü gümrükte inceliyoruz ve “Sen bu ürünü 10 dolardan aşağı Türkiye’ye sokamazsın” diyoruz. Böylece ürünün fiyatı kağıt üstünde 10 dolara çıkıyor. Böylece ithalat faturamız da kağıt üstünde kabarıyor. Yaptığımız hesaplara göre “referans” veya “minimum fiyat” uygulamasıyla ithalatımız 4 milyar dolar fazla görünüyor.

Bakan’ın sözleri üzerine konuyu şu soruyla tartışmaya açtım:

- Referans fiyat uygulaması, ithalattan alınan vergiyi daha az ödemek başta olmak üzere farklı yollara başvuran sahtekar ithalatçılara karşı alınan bir önlem değil miydi? Siz verdiğiniz örnekle,“referans fiyat” uygulamasını doğru bulmadığınız gibi bir sonuç ortaya koydunuz.

Önce kullandığım tanımı düzeltme gereği duydu:

- “Sahtekar ithalatçı” deyimi biraz ağır oldu...

Sonra “referans fiyat” uygulamasının asıl nedenine değindi:

- Bazı ülkeler ihraç ettikleri ürünlere inanılmaz fiyat desteği uyguluyor. Bu durum bizim iç piyasadaki üreticileri zor durumda bırakıyor. “Referans fiyat”, söz konusu ülkelerin aşırı fiyat kırmasının önüne geçmemizi sağlıyor.

Çin’den bir örnek verdi:

- Bir ara külçe demirin tonu 470 dolardı. O dönemde Çin’den 470 dolardan daha ucuz fiyata inşaat demiri gelmesi söz konusu oldu. Külçesi 470 dolar olan bir maddenin işlenmesi sonrası fiyatı daha düşük olabilir mi? Belli ki, ülke o ürünü dünya pazarlarına açılırken destekliyor.

Ekonomi Bakanı, Türkiye’nin ithalat faturasını 4 milyar dolar aşağı çekmek adına “referans fiyat”ı bu şekilde anlatırsa, yarın bir gün uygulamaya muhatap olanlardan güçlü itirazlar gelmez mi?

Daha da ötesi, bu uygulamayı mahkemeye taşıyanlar, uluslararası örgütlere şikayet edenler çıkmaz mı?
 
 
 
Biz ‘çekirdek AB’de oluruz
 
 
Viyana’daki Fikir Sofrası’na konuk olan AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır, genişlemeden rahatsız olan Avrupa Birliği’nin (AB) güçlü üyelerinin zaman zaman şu konuyu gündeme getirdiğini vurguladı:

- Bir “Çekirdek AB” olsun. Bunun içinde büyük ve kurucu üyeler yer alsın. Diğer üyeler de “İkinci halka”da yer alsın. Diyelim ki böyle bir ayrışma oldu. O zaman biz Türkiye olarak “Çekirdek AB”den başkasını kabul etmeyiz.

Ardından ekledi:

- Bu tür bir ayrışmayı doğru bulmuyoruz. Bu ayrışma, AB’nin bölünmesi, dağılması anlamına gelir.
 
 
 
 
‘Bunu yap’ı bırakın birlikte çalışalım
 
 
AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır, Avrupa Birliği’nin ilgili kurumlarının zaman zaman Türkiye ile ilgili rapor yayınladığını anımsattı:

- AB’nin bize hiç danışmadan rapor yayınlayıp, “Bunları yapın” şeklindeki tavrını doğru bulmuyoruz. Onun yerine birlikte çalışıp, ilerlemek, hatta o raporların hazırlanması sürecinde işin içinde olmak, daha doğru bir yöntemdir.

Bozkır’ın bu sözleri üzerine 2001 krizi sırasında ekonominin başına geçen dönemin Devlet Bakanı Kemal Derviş’in şu sözlerini anımsadım:

- Biz Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) dikte ettirdiğini değil, kendi hazırladığımız programı uyguluyoruz. IMF, o programı hazırlarken bize katkıda bulunuyor.

AB, ilerleme raporlarını Türkiye ile birlikte hazırlama yöntemini kabul eder mi?



Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106