Öne Çıkanlar Hababam Sınıfı ÇOSB ÇOSB Mesleki ve Teknik Lisesi rol model oldu Çerkezköy OSB ömer nart Dijital korsanlığın maliyeti 400 milyar dolar

Akkuyu Nükleer Santralı için Ruslar iyi fiyat vermiş

GİRAY DUDA

Enerji Ekonomisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Gürkan Kumbaroğlu, iki ay süren seçim sürecinin sonunda, 100’den fazla ülkede 4 bin 500’ün üzerinde üyesi bulunan Uluslararası Enerji Ekonomisi Birliği IAEE’nin Başkanlığına seçildi. Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi

Prof. Dr. Kumbaroğlu 2015’te President-Elect ve 2016’da President olmak üzere yeni görevini 2 yıl boyunca sürdürecek. Kumbaroğlu ile ‘Global Sanayici’ adına Türkiye ve dünyada enerji ekonomisini konuştuk.

- Hocam, söyleşimize Enerji Ekonomisi Derneği’yle başlayalım. Enerji Ekonomisi deyince enerji tasarrufu mu, yoksa ekonomide enerjinin planlanması, yönetilmesi mi akla geliyor?

- Sırf tasarruf değil, enerjiyi tüm yönleriyle ele alıyoruz. Burada tasarrufu da var, iletimi de var, tüketimi de var. Dağıtımı da var, elektriği de var, doğalgazı da var. Yenilenebilir enerjisi, jeopolitiği ve enerji piyasaları da var. Her boyutuna giriyoruz. Bütün yönleriyle ekonomik açıdan analizler yapıyoruz. Ekonomik açıdan anlaşılmasını, doğru değerlendirilmesini sağlamak, bilginin geliştirilerek bir adım ilerisine götürülmesini sağlamak ve rasyonel karar vermeye de destek vermek, karar vericilere de bu anlamda bir destek sağlamak gibi bir misyonumuz var.

ANTALYA’DA KONFERANS TOPLAYACAĞIZ

- Uluslararası Enerji Ekonomisi Birliği nasıl çalışmalar yapıyor?

- Biz ne yapıyoruz? Başkan seçildiğim The International Association for Energy Economics, yani Uluslararası Enerji Ekonomisi Birliği kısmında yılda en az 4 tane konferansımız var. Bir dünya çapında uluslararası konferansımız var. Buna ek olarak da bölgesel uluslararası konferanslar düzenliyoruz. Her yıl Asya, Güney Amerika, Kuzey Amerika, Avrupa, Afrika konferansımız toplanıyor. Konferansımız hangi kıtada yapılıyorsa oranın bölgesel konferansı o yıl yapılmıyor. Seneye biz Türkiye’de, Antalya’da 38’inci uluslararası toplantıyı yapacağız. Derneğimiz 1977 yılında kuruldu. Her yıl bir taneden 38’e geldik. Antalya’da yapılacağı için hem Asya hem Avrupa toplantıları yapılmayacak.

Bunun yanı sıra konferanslarda özellikle dikkat ettiğimiz konu, üniversitelerden, özel sektörden, iş dünyasından ve düzenleyici otoritelerden, yani kamu kesiminden de katılımcıların olması. Amacımız, bir oturumda konunun tek taraflı, sadece akademik boyutunun değil aynı zamanda pratik boyutu,  yönetmelik boyutunun da değerlendirilmesi ve bir sinerji sağlanması. Bu şekilde bir katma değer getirdiğimizi düşünüyorum.

 

İNTERNETTEN YÖNETİM

- Enerji Ekonomisi Derneği’nde ve üst örgütünde üye dağılımı nasıl?

- Üye dağılımımız her grubu temsil ediyor. Akademik kesim yüzde 20’yi kapsıyor uluslararası dernekte. Bizim derneğimizde de yüzde 30’a yakın. Bunun dışında düzenli, 3 ayda bir çıkarttığımız iki yayınımız var. Bunların prestijleri çok yüksek. Enerji sektöründe iyi bilinen saygın dergiler.  Yine 3 ayda bir çıkarttığımız, forum şeklinde bültenimiz de var. Dernek bazında yaptığımız çalışmaları irdeliyoruz.    

Bir de elektronik eğitimlerimiz süregeliyor. Benim başkanlık döneminde başlattığım şeylerden bir tanesi enerji ekonomisi eğitimleri. Dünya çapında böyle bir eğitim hareketi başladı. Bu sektördeki dünyanın en iyi bilim adamları, çatımız altında. Artık, fiziksel olarak da okulda bulunmak gerekmiyor. Online okullar veya yaz okulları var. Bunun Türkiye ayağı da var.

- Uluslararası Enerji Ekonomisi Birliği’nin merkezi nerede?

- Amerika Birleşik Devletleri’nde Cleveland, Ohio’da merkezimiz.

YILDA 4 KEZ BİRARAYA GELİYORUZ

- Siz başkan olarak sık sık gidip geliyor musunuz?

- Şöyle yapıyoruz. Ben oraya 102 ülkeden insanların oylarıyla seçildim. Birliğimize tüm ülkelerden 4 bin 500 kişi üye.  Bizim yönetim kurulumuz dünyanın dört bir yanından gelen insanları kapsıyor. Kompozisyon öyle. Mesela bir yardımcım Şili’den. O da Şili’nin eski enerji bakanı. Bir yardımcım ABD’de iş dünyasından. Empowered Energy’nin CEO’su. Bir yardımcım Almanya’dan, bir yardımcım Fransa’dan. Merkezde derginin editörü, bölgesel temsilcim ve 17 kişi var. Şöyle yapıyoruz. Herkes kendi ofisinde çalışıyor. Ben buradaki Boğaziçi Üniversitesi’ndeki görevimi bırakmıyorum. Herkes kendi ofisinde uluslararası birlik için çalışmalarını yürütüyor ama yılda 4 kez konferanslarla bir araya geliyoruz. Bir gün öncesinde yönetim kurulu toplantıları, ilave toplantılar yapıyoruz. Elbette toplantıdan toplantıya buluşmak yeterli olmuyor. Tele konferans sistemiyle görüşüp, gündemi belirleyip çalışmalarımızı yapınca küçük gruplar halinde ayda birkaç tane toplantımız oluyor.  Bu şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

 

- Sizin yönteminiz, internetin hayatı nasıl kolaylaştırdığını ortaya koyuyor.

- Aynen öyle, internet, tele-yönetimi mümkün kıldı. Sürekli ABD’ye gitmek, herkesin gelmesi işleri zorlaştırıyordu.

DEV ŞİRKETLER BİZİM ÜYEMİZ

- Türkiye’de ve uluslararası alanda istediğiniz katılımı sağlandınız mı?

- Üniversiteleri, iş dünyasını, kamu yöneticilerini bir araya getirebilmek için gerçekçi, iyi hedefler koymak gerekiyor. Ben büyük ölçüde elde ettiğimiz düşünüyorum. Uluslararası kısımda iyi oturtmuş, 38 yıllık bir kurumumuz var. ABD’de Energy Information Administration (EIA), Enerji Bilgi Dairesi çok köklüdür. Onun verileri temel teşkil eder. Mesela EIA de kurumsal üyelerimiz arasındadır. Shell, BP gibi dev firmalar da uluslararası kısımda kurumsal üyelerimiz içindedir. Ayrıca biz Türkiye’deki kısımda da kurumsal üyeliklere başladık. Türkiye’nin büyük enerji şirketleri Enerjisa, Zorlu Enerji, Socar, Hazar Stratejik Araştırma Enstitüsü ve İzaydaş gibi büyük kuruluşlar da bizim kurumsal üyemizdir. Kamu kurumlarından kurumsal üyelik almamakla birlikte, ABD örneğinde olduğu gibi üyelerimiz arasında bakanlıktan, düzenleyici kurumlardan, yani kamu kuruluşlarından üyelerimiz de var. Etkinliklerimize de katılıyorlar. O anlamda bir başarı elde ettiğimize inanıyorum.

POLİTİK TARTIŞMALARIN DIŞINDAYIZ

Enerji Ekonomisi Derneği’ni kurarken bir şeye çok özen gösterdim. Dernek Boğaziçi Üniversitesi merkezli kuruldu. Üniversite yönetim kurulu kararıyla kuruldu ama Boğaziçi Üniversitesi’nin yönetimde tamamen hakim olmasını özellikle istemedik. Özel sektörden kişiler de var yönetim kurulumuzda, diğer üniversitelerden hocalarımız da var. Ve bu tabii büyük bir sinerji sağlıyor. Politikaya bulaşmıyoruz. Biz politik tartışmaların dışındayız. Enerji Ekonomisi Kurumu da böyle. Ama tabii, enerji politikaları üzerine araştırmalarımız ve çalışmalarımız oluyor. Bunları tüm yönleriyle objektif olarak, ekonomik açıdan en doğru değerlendirmeleri yaparak ortaya koyuyoruz.

ENERJİDEKİ ZORLUKLARA ODAKLANMAK İSTİYORUZ

- Gelecek yıl Antalya’da yapacağınız kongreden kısaca söz eder misiniz?

- Antalya’da yapacağımız kongre tüm enerji sektörünü kapsadığı için oldukça geniş tutmaya çalışıyoruz. Ana temamız, Economic, Environmental, Technological and Security Challenges for Energy.  Enerjiyi, ekonomik, çevreci, teknolojik ve güvenlik açısından ele alacağız. Bütün yelpazeyi kapsayacak şekilde temel başlıkları koyduk. Bütün yelpazeyi kapsayacak şekilde ve onlarla da sınırlı değil. Temelde challenges’a yani zorluklara odaklanacağız. Enerjide bizi zorlayan hususlar, jeopolitika mı,  enerji piyasalarının liberalleşmesi mi, ekonomik çözümler üretmek için neler yapılabilir. Bunlara odaklanmak istiyoruz Antalya’da.

- Bayağı geniş tutmuşsunuz. Kaç gün sürecek?

- Bu 3 günlük bir konferans. 3 gün boyunca en az 10 tane paralel oturum yürüyecek. Paralel oturum olmadığı zaman da 2’şer tane ana oturum olacak. Şuna özen gösteriyoruz. Bir elektrik yapıyorsak bir de petrol-gaz koyuyoruz. Çünkü bizim üyelerimizin bu temelde ayrıldığını gözlemledik. Mümkün oldukça her yelpazeye hitap etmeye çalışıyoruz. Konferans öncesi ve sonrası da çalıştaylarımız var. Bu konferansımızda kaya gazına (şeyl gaz) yönelik bir eğitim çalışması olacak.

KYOTO’NUN YERİNE PARİS SÖZLEŞMESİ

- Peki hocam söyleşimizin enerji kısmına geçelim. Dünyada şu anda en büyük,  en başta gelen enerji sorunu nedir?  

- Bence en önemli sorun, enerji çevre ilişkisinden dolayı bir küresel felaket, felaket demeyeyim de küresel çevre sorunuyla karşı karşıya olmamızdır. Önümüzdeki yıl bu bakımdan önem kazanıyor. Çünkü BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi için taraflar 2015’te Paris’te toplanacak. Orası artık uluslararası bir anlaşmanın bir Kyoto’su olacak. Kyoto protokolü sonrası, Kyoto protokolünü devralacak sözleşmenin hayata geçirilmesi, imzalanması bekleniyor. Bütün hazırlıklar, müzakere süreci yürüyor.

 

KARBON YOĞUNLUĞUNUN AZALTILMALI

- Bundan sonra Kyoto demeyeceğiz de Paris diyeceğiz öyle mi?

- Büyük olasılıkla. Hazırlıklar ona göre yürüyor. Garantisi yok ama bütün ibre onu gösteriyor. Bu, enerji sektörünü çok yakından ilgilendiren bir durum. Çünkü karbon yoğunluğunun azaltılması, karbon hedefleri söz konusu. Salınımların azaltılması, dünya çapında küresel emisyon hacminin düşürülmesi, küresel ısınmanın 2 santigrat dereceyle sınırlandırması hedef alındı. Bunun için emisyon hacminin ciddi şekilde aşağı çekilmesi gerekiyor. Bu önemli bir konu. Enerji sektörü açısından da önemli bir konu. Onun için biz Antalya’da da açılışta çevre-enerji sorununu ele alacağız.  

ÇOK CİDDİ BİR KÜRESEL TEHDİT

Bu konu Türkiye için de çok önemli. Karbon yoğunluğunun azaltılması ve karbon piyasalarına yönelik hazırlık çalışmaları var Türkiye’de. Avrupa’da zaten kurulmuş durumda karbon borsaları ve piyasaları. Ama karbon fiyatları bugün itibariyle düşük. Tonuna 5 Euro civarında fiyatlandırma söz konusu. Bu fiyatlar çok büyük olasılıkla artacak ve yükselecektir. Yeni bir anlaşmanın nasıl belirleneceği şu an ortada değil. Yeni anlaşmayla beraber yeni bir ivme kazanacaktır. Uzun vadeli böyle şeyler gelebilir. İleriyi doğru görme açısından, çünkü çok ciddi bir küresel tehditle karşı karşıyayız. Toplantılarımızda biz bunu hep tartışıp konuşuyoruz. Önümüzdeki yıl Antalya’da da birinci öncelikle önem vereceğimiz konular içerisinde olacak.

ABD’NİN ŞEYL REZERVLERİ DENGEYİ DEĞİŞTİRDİ

Bunun dışında jeopolitika tabii ki çok önemli. İşte şeyl gazı. ABD’nin bulduğu şeyl rezervleri, gerek gaz, gerek petrol olsun, küresel piyasaları çok yakından ilgilendirdi. Yani ABD artık ithalatçı olmaktan çıkıp neredeyse ihraç edecek. Gazda şöyle söyleyeyim, sıvı doğalgazı (LNG) önümüzdeki yıl artık ihracata başlaması bekleniyor. Doğalgazda da 2-3 yıl içinde net ihracatçı olması bekleniyor. Petrolde üretimi arttığı için tabii ithalatı müthiş şekilde düştü. Şeyl kaynaklarından dolayı petrol ürünlerinde ihracatçı konuma geçti. Tabii ABD çok yüksek miktarlarda etkin olduğu için küresel piyasaları etkiledi.

 

ÇİN’İN ŞEYL GAZ REZERVİ ABD’DEN ÇOK DAHA FAZLA

Petrol fiyatlarının neden düştüğüne yönelik çeşitli spekülasyonlar ve komplo teorileri var piyasada. Bence temel durum ortada. Arz talep dengesi. Arzda artış var, talepte artış yok. Avrupa resesyona girdi, Asya’nın talebi düştü. Artan talebi yüzde 4’lerden yüzde 2’lere düştü. Ortadoğu’daki ülkeler, bütün bu gerginliğe rağmen arzda artış yaptı. Nitekim böyle olunca arz talep dengesinde fiyatlar aşağıya indi. Elbette, bu Türkiye ve tüketici ülkelere, Avrupa’ya olumlu yansıdı. Bu gelişme ekonomileri canlandıracak, sonra talep de canlanacak. Arz da artacağından eski 100 dolar seviyelerine belki yükselmeyecek. Bu seviyeler ekonomi için de çok temel bir girdi. Enerji fiyatlarının makul seviyede tutulması çok önemli. Burada ABD’nin rolü önemli tabii. Şeyl kaynakları başka ülkelerde de var. Çin’in rezervi ABD’den çok daha fazla. Onlar belki teknolojik olarak girmedi ama girecekler.  

- Karbon salınımlarında Çin’in önemli bir sorunu var ve önümüzdeki yıllarda da düzelecek gibi görünmüyor.

- Tabii Çin’in hızla artan nüfusunun talebini karşılamak gerekiyor. Türkiye’nin her yıl yüzde 6-7 artan enerji ihtiyacı var. Çin’in de sürekli yatırım yapması söz konusu. Ama Çin şunu yaptı. Çin, emisyon yoğunluğunda ciddi hedefler açıkladı. Burada ölçü, birim üretim başına, ekonomiye yaptığı katma değer başına ortaya çıkarılan karbondioksit olarak hesaplanıyor. Çünkü kişi başına vurduğunuz zaman çok adil olmuyor. Ekonomi ne kadar, karbon yoğunluğu ne derecede? Çin’in karbon salınımlarını azaltma yönünde hedefleri söz konusu. Karbon borsaları, piyasaları da kuruyorlar. Bir iki bölgede pilot çalışmaları var. Adımlar atıyorlar. Çin’in yenilenebilir enerjide de çok büyük yatırımları var. Kömür kaynakları da var ve kömüre dayalı santraller de kuruyorlar.

PEKİN’DE GÖZ GÖZÜ GÖRMÜYOR

- Ama kömür santrallerinin çok olması emisyonu müthiş artırıyor.

- Emisyonun artmasının temel nedeni kömür santralleri. Çin, bunun sıkıntısını görmüş durumda. Şimdi Pekin’e giderseniz hele de kış mevsimi, göz gözü görmüyor. Gökyüzünü artık görmekte zorlanıyorsunuz. Maske ile dolaşıyorsunuz hava kirliliğinden. Büyükşehirlerde sürekli ölçümler yapılıyor. Karbondioksit aslında küresel açından sorun yaratan bir gaz. Çin lokal boyutta da bunun sıkıntısını görmüş durumda. Karbon yoğunluğunu azaltmak istiyor. Çin’in bu yönde bir iki yıl önce Başbakanı tarafından açıklanmış hedefleri var. Hindistan da açıkladı bu yönde. Biri yüzde 30, diğeri yüzde 40 oranında emisyonu azaltma hedefi koydu. Aslında Türkiye’nin de karbon yoğunluğunu azaltması gerekiyor.

 

TÜRKİYE KÖMÜRE DÖNERSE KARBON MİKTARI ARTAR

- Ben de buradan Türkiye’ye gelmek istiyordum. Türkiye de büyük bir enerji arayışında.  Madem bu kadar çok kömür rezervimiz var bu kömürü kullanalım diye karar alındı. Yeniden kömüre dönüldü.  Kömüre dayalı santraller kurulacak. Türkiye’nin bu konudaki hedefleri neler? Bu kararlar olumsuzluğu arttıracak mı?

- Türkiye’nin karbon yoğunluğu azaltma amaçlı iklim değişikliği stratejisi hedefleriyle Enerji Arz Güvenliği Strateji Belgesi’ndeki durum birbiriyle çok uyumlu değil. Çünkü Enerji Arz Güvenliği Strateji Belgesi, bilinen taş kömürü ve linyit kaynaklarının 2023 yılına kadar elektrik üretiminde değerlendirilmesini öngörüyor. Bunlar çok yüksek rakamlar. Şimdi bakıyorum 2013’te kullandığımız kömür 60 milyon tonmuş. Bunun 12 milyon tonu taş kömürü, 47 milyon tonu linyit. Bizim bilinen kömür rezervlerimiz ne kadar: 12 milyar 419 milyon ton. Bunların hepsini elektrik üretiminde kullanacağız. Zaten bugünkü hızda kullansak 200 yıl gider. Bunlar düşük kalorili kömür. Çok ciddi rakamlardan bahsediyoruz. Bunların hepsinin elektrik üretiminde kullanılması hedefleniyor. Hedef gerçekleşirse Türkiye’nin karbon yoğunluğu ciddi şekilde artar. Bunun tabii çevresel etkileri var. Kömürün madencilik konusuna girmiyorum. Bu boyut ayrı.

Hem karbondioksit hem sülfürdioksit, nitrojendioksit hem partiküler madde emisyonları ve lokal kirletenlerden doğru teknoloji kullanarak kurtulmak mümkün.  Karbondioksitten kurtulmamız mümkün değil. Böyle bir teknoloji yok. Buna baktığımızda kömürlerin devre girmesiyle, 2015 Paris anlaşmasından sonraki tablo Türkiye’yi zorlayabilir. Öyle görüyorum.  

STRATEJİK, DOĞRU KARAR ALMAK ÖNEMLİ

- Türkiye açısından tercih edilebilecek şeylerden bir tanesi de temiz enerji, yenilenebilir enerji. Bu yönde yatırımlar var. Güneş enerjisi geçen yıl yüzde sıfır civarındaydı,  şimdi güneş enerjisiyle ilgili de santraller kurulmaya başlanıyor. Çok sayıda rüzgar enerjisi santrali kuruldu ve daha da kurulacak. Bir de HES’ler var. Bütün bunları kursak bile yine de Türkiye’nin enerji ihtiyacının çok düşük bir kısmını karşılayacak değil mi?

- Evet, Türkiye’nin hızla artan talebi söz konusu ama birincisi yenilenebilir enerji,  ikincisi de nükleer enerji var. Nükleer enerjiyi şimdilik bir yana bırakalım. Enerji tasarrufu sağlama yönünde, enerji verimliliğinde ciddi bir potansiyel söz konusu. Bu, talebi azaltacaktır. Bir diğer konu da smart sistemler. Bu da dünya çapında hızlı gelişen bir teknoloji. Avrupa’da ciddi araştırmalar ve yatırımlar var bu konuda. Bunlar da pik talebi aşağıya çekecektir. Dolayısıyla kapasiteye olan ihtiyacı azaltacaktır. Bunu bir bütün olarak görmek lazım. Dünya genelinde doğalgaz fiyatları da ucuzluyor. Bu çerçeve içinde çevresel ve sosyal etkenlerini düşünmeseniz bile kömürün en ucuz maliyetli seçenek olduğunu düşünmüyorum. Aslında onlar da işin içine ayrıca giriyor. Onun için yerli kaynaklarımızı mümkün olduğunca kullanmak lazım ama uzun vadeli politikaları da sağlam temeller üzerinde geliştirmeliyiz. Bunlar, başka uluslararası yükümlülüklerle çelişmemeli.

DAHA MİKRO BAZDA ÜRETİMLERE YÖNELİK YATIRIMLARA YÖNELİŞ VAR

Enerji sektöründe bugün alacağınız bir takım stratejik politik kararlar önümüzdeki 10 yılı, 20-30 yılı şekillendiriyor, damgasını vuruyor. Çok büyük yatırımlar oluyor. Dolayısıyla o resmi çizmek o analizleri doğru yapmak lazım. Nasıl gelişecek Türkiye?  Büyük barajlar tarzı santrallerden çıkıp daha mikro bazda üretimlere yönelik yatırımlara yöneliş var. Yurtdışında daha smart sistemlere yönelik bir gelişim olacak. Enerji verimliliği ve tasarrufu değerlendirecek ve bütün bunlar değerlendirildikten sonra yeni santrallere ne kadar ihtiyaç olacak-olmayacak, yenilenebilir teknolojinin rolü nedir, bunlar belirlenecek.

FIRSAT GİBİ GÖRDÜĞÜMÜZ ADIMLAR TEHDİT OLMASIN

Rüzgar santralleri artık tek başına ekonomik olmaya başladı. Özellikle kıyı bölgelerinde. Yatırımcılar buna yöneliyor. Şirketler bu yönde yatırımlar yapmaya başladı. Keza güneş enerjisinde de öyle. Avrupa, Almanya başta olmak üzere yenilenebilir teknolojiye giriş yaşadı. Orada cazip hale gelmesi Almanya Yeşiller Partisi’nin koalisyona girip çok yüksek fiyatlar vermesi ile oldu. O yüksek fiyatlar başta ekonomiye biraz zarar verdi onu da görmek lazım ama Ar-Ge’nin de gelişmesini sağladı. Bundan sonra fiyatlar da aşağı düştü. Bütün yeni teknolojilerde bir öğrenme süresi oluyor, bir süre sonra fiyatlar aşağı iniyor ve bu devam ediyor. Birçok yenilenebilir enerjide bu oluyor. Bugün Türkiye’de birçok sektörde var. Bunları bütün halde görüp resmi öyle çizmek gerekir. Kömür tabii ki yerli ve milli kaynağımızdır ama bunu diğer politikalar ve diğer uluslararası stratejilerimizle çelişmemesini, fırsat gibi gördüğümüz adımların sonradan ülkemize tehdit olarak dönmemesini iyi değerlendirmek lazım.

HES POLİTİKALARI HATALI YÜRÜTÜLDÜ

- Temiz enerji kapsamında HES’ler oldukça iyi yer tutuyor. Başlangıçta galiba hatalar yapıldı. Özellikle Karadenizliler düşman oldu. Bir yerde HES kurulsa şimdi herkes karşı çıkıyor.

- Bizim ülkemizde enerji politikalarında karar verici olmak zor. Herkes her şeye karşı gibi bir durum var. HES aslında en çevreci santraldir. Aslında birçok firma, yatırımını, kapsamlı, sürdürülebilir bir plan çerçevesinde ele alır. Ve HES’lerin işleyişini oradaki su kaynaklarını kurutmadan doğaya zarar vermeyecek şekilde yapar. Bizde galiba regülasyon ve yönetmelikler bu anlamda yeterince gelişmiş değil. Bir sürü küçük yatırımcı, bu işte çok para var, diye atladı. Bu da kapsamlı bir sürdürülebilir planı olmadan, oradaki bölge halkı da yeterince bilgilendirilmeden yürütülmedi. Sonuçta kamuoyunda tepkiye yol açtı. Halbuki HES’ler yurtdışında çevreci olma özellikleriyle ön planda. Norveç’in enerjisinin yüzde 98’i hidroelektrik santrallerden geliyor. Dünyanın en büyük sürdürülebilir enerji üreten ülkelerinden bir tanesi. Karbondioksit emisyonu da üretim maliyetleri de çok düşük.  

HES’TE DOĞAYA ZARAR VERMEDEN ÜRETİM MÜMKÜN

- HES’ler inşa edilirken orada yaşayanların normal yaşantısı bir anda sıkıntıya giriyor.  Baştan planlı davranıp halkla birlikte bir program yapılsaydı her halde çok daha iyi olurdu.

- Çok doğru. Bunlara karşı duran insanlara hiçbir şey diyemezsiniz. Baştan anlatılabilseydi, dikkat edilebilseydi, kapsamlı çevre planları ve sürdürülebilir planlar ortaya konulabilseydi bütün bunlar yaşanmazdı. Kömürde bu emisyondan kurtulmanın yolu yok. Ama HES’te doğaya zarar vermeden üretim yapmak mümkün. İyi ve kapsamlı bir planla bunu yapmak mümkün. Ekolojik dengelere zarar vermeden bunu planlamak mümkün. Ama dediğiniz gibi ben de öyle düşünüyorum bu biraz plansızlıktan kaynaklandı.

AKKUYU’DA TÜRKİYE’NİN RİSKİ YOK

- Nükleere geçelim. Türkiye’nin çok ciddi enerji gideri var. Cari açık o yüzden açılıyor ve onu kapatmak için de bütçeden büyük para gidiyor. Bu bahsettiğimiz alanlardaki yatırımlar enerji ihtiyacını karşılamıyor. Yapılacak iki nükleer santralin Türkiye’nin 3’te 1 enerji tüketimini karşılayacağı belirtiliyor. Nükleeri nasıl ele almak lazım? Türkiye’de nükleer çalışmaların gidişatı nasıl? Bu yönde doğru bir başlangıç oldu mu?

- Bu konuda somut hükümetler arası anlaşmalarla projelendirilmiş olan Akkuyu var. Akkuyu Nükleer Santrali anlaşmasının detaylarını incelediğimiz zaman fiyattan başlayayım. Ağırlıklı ortalama fiyatın 12.33 sent /kilovatsaat olduğunu görüyoruz. Ürettiği ilk 15 yıl itibariyle ki 2020’de üretime başlaması öngörülüyor, 2020-2035 arasında ağırlıklı ortalama fiyat bu olacak. Bu nominal değer, reel değer değil. Bunu enflasyonu değerleriyle bugüne çekmek gerekiyor. O zaman son derece düşük fiyatlar karşımıza çıkıyor.

6 SENT/KİLOVATSAATE İNİYOR

- Düşük fiyattan kastınız ne?

- Kilovatsaati 12.35 sentlik fiyatı, belli bir indirgeme oranıyla bugüne çekiyorsunuz. Bu indirgeme oranı için farklı varsayımlar yapabilirsiniz. Ama ben size söyleyeyim. Bu hesapları da yaptık. Ekonomik boyutunu inceledik. Reel değer olmadığı için 2027’nin rakamlarında bahsediyoruz. Bugüne çektiğiniz zaman 6 sent/kilovatsaate geliyor. Bu, çok cazip bir fiyat. Finansal risk tamamen Ruslarda. Yatırım maliyetleri artsa da Türkiye açısından hiçbir riski yok. Bu rakamlarla Rusların kazançlı olduğu söylenemez. Ben bunu ticari bir anlaşma olarak görmüyorum. Ticari bir şirket herhalde bunu yapmakta çok zorlanırdı. Arkada belki politik başka nedenler vardır. İşbirliği olabilir, stratejik başka nedenler olabilir.

DENETLEYİCİ OTORİTE ÖNEMLİ

- Rus şirketi bir kamu şirketi değil mi?

- Tabii, yüzde yüz devlet şirketi. Nükleer atık tarafına baktığınız zaman atıklar Rusya’ya gidiyor. Rusya bunu işleyip tekrar gönderebiliyor ama nihai depolama yeri Rusya. Orada da Türkiye’de atık kalmıyor. Dolayısıyla burudan baktığınız zaman Türkiye’nin çok avantajına göre bir sonuç çıkıyor. Burada kontrol denetim regülasyon çok önemli. Hidroelektrik santralinde bir yanlış yaparsınız ‘kusura bakmayın yanlış yaptık’ dersiniz. Nükleerde bir yanlış yaparsınız yüzbinlerce insanın hayatına mal olabilir. Dolayısıyla yapılabilecek yanlış için hareket alanı bulunmuyor. O yüzden denetleyici otoritenin bağımsızlığı da çok önemli. Mesela Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Enerji Bakanlığı’na bağlı. Onun bağımsız bir otorite olması son derece çok önemli. Akkuyu Nükleer Santrali 2020’de devreye girecek diye planlandı. Ama inşaatı daha başlamadı, seneye başlayacak. Bir takım sorunlar gördünüz düzeltilmesini istediniz. Santralin devreye girmesini 1-2 yıl geciktirecek politik baskı gelmemeli, gelememeli. O kadar hassas bir konu. Bu kurum çok önemli.

Tekirdağlı sanayiciler ekibi Rusya’ya gitti incelemeler yaptı. Yeni düzenlemede,  üçüncü santral için yüzde 50 yerli tedarik oranı geldi. O geçerli olacak. Orada detaylar daha belli değil. Atıklar ne olacak, mesela nükleer atık dışında teknoloji meselesi var. Japonların teknolojisi Rusların teknolojisiyle birebir aynı değil dolayısıyla düzenleyici, kontrol edici otorite farklı.  Hepsine ayrı regülasyon hepsinin ayrı knowhowu gerekiyor. Bizde öyle bir gereklilik ortaya çıktı. Rusya’ya doğalgaz açısından ciddi anlamda bağımlıyız o yüzden ikinci santrali vermek istemedik. Anlıyorum. Rusya’nın Karadeniz’de santral yapması çok daha kolay olurdu.

NÜKLEER SANTRAL EN UFAK BİR HATAYI AFFETMEZ

- Siz, nükleer enerjiye ihtiyaç var ve nükleer santralin kurulması gerekir diye bakıyorsunuz, karşı çıkmıyorsunuz değil mi?

- Bu dediğim analizlerin çok iyi yapılması, çok farklı açılardan bakılması lazım. Nükleer santrale evet de demiyorum hayır da demiyorum. Ben Akkuyu anlaşmasını inceledim. Türkiye’nin son derece menfaatine olan bir anlaşma. Ama bunun regülasyonunun ve denetiminin her aşamasında inşaatından işletmesine kadar son derece büyük bağımsız bir otorite tarafından yapılması gerekir. Nükleer santral en ufak bir hatayı bile kaldırmaz.

Santralin bütün maliyetlerinin çok iyi belirlenmesi lazım. Şimdi Rusya’ya gidecek radyoaktif atıklar taşınacaksa, hangi yöntemle hangi güvenlik tedbirlerle taşınması olacak bunlar henüz belli değil. Bunların maliyeti de belli değil ve bunların da hesabı yapılmış değil. Bu tarz şeylere bakmamız lazım.    

 

   
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106