Yeşil Mutabakat (Green Deal) ve Sınırda Karbon Vergisi düzenlemesi (Carbon Adjustment Tax) Avrupa’da bulunan veya Avrupa ülkeleriyle ticaret yapan ülkelerin işletmelerini yakından ilgilendiriyor.

Her firma kurumsal bazda ve ürün bazında karbon ayak izi ve diğer çevresel etki değerlendirmelerini profesyonel bir şekilde yapmalı, sonuçları yıldan yıla takip etmeli ve cetvelin neresinde olduğunu veya neresinde olabileceğini görmelidir.

……..

Aralık 2019’da duyduğumuz ve o günden bu yana gündemden düşmeyen konumuz: Yeşil Mutabakat (Green Deal) ve Sınırda Karbon Vergisi düzenlemesi.

Avrupa’da bulunan veya Avrupa ülkeleri ile ticaret yapan ülkelerin işletmelerini yakinen ilgilendiren bu konular, iklim krizinin çevre sorunları ve kaynak yeterliliği üzerine olan odağından sonra, üreticilere finansal bir riskte kazandırdı. Peki, bu riski nasıl tanımlayacağız? Bizleri neler bekliyor?

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Türk üreticiler karbon azaltma ve çevresel etki yönetimi konularıyla yeni tanışmadı. Ürün bazında ve kurumsal bazdaki çalışmalar, özellikle ihracat odaklı çalışan birçok firma için masada bulunan konulardı. Nitekim Avrupa ülkelerindeki birçok tedarikçi, tedarik zincirinin kurumsal karbon ayak izi ve ürün karbon ayak izi değerlerini yavaş yavaş takip etmeye başlıyordu. Türk üreticilerinin veya firmalarının ürün başına almış olduğu yüzlerce Çevresel Ürün Beyanı (Environmental Product Declarations-EPD) belgeleri, İklim Beyanı (Climate Declaration) belgeleri, raporlama yaptıkları Karbon Saydamlık Projesi (Carbon Disclosure Project-CDP) ve Küresel Raporlama Girişimi (Global Reporting Initiative-GRI) gibi inisiyatifler bulunmaktadır. Bunların aracılığıyla karbon ayak izi hesaplamaları sınırlı kapsamda da olsa kurumsal ve yavaş yavaş ürün ölçeğinde yapılmaya başlanmıştır. Ancak Yeşil Mutabakat ve Sınırda Karbon Vergisi ile önümüze alacağımız yeni sorular olacak:

  1. Hesaplarımın kapsamı yeterli mi?
  2. Hesaplarım doğru mu?
  3. Bunu yönetebilir miyim?

Konuya ulusal bir yaklaşım sergilersek, Türkiye’nin yapmış olduğu ihracata baktığımızda yaklaşık yüzde 50’lik ekonomik payın Avrupa ülkelerinde olduğunu görüyoruz. Avrupa’nın ise toplam ithalatında Türkiye’nin yüzde 3.7’lik payı var. AB ithalatındaki sıralamada 6 sıradayız.[1] Bu iki tarafında birbiri için önemini ve bunun akabinde Sınırda Karbon Vergisi’nin bizi yakından ilgilendirdiğini gösteriyor.

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, karbon ayak izi ölçümü konusu birçok üreticimiz için yeni bir konu değil. Ancak doğru kapsamda doğru hesabın yapılması ve bunun yönetilmesi çoğu için yeni bir konu olabilir. Yeşil Mutabakatın çıkış noktalarından birinin de 2050’de iklim-nötr olma hedefi olduğu düşünülürse, bu kapsamda bir strateji geliştirmek ve yönetim planı oluşturmak riskleri yönetmek veya fırsata çevirmek için yüksek oranda önem arz edecektir.

Hemen hemen birçok alanda sıkça kullandığımız Peter Drucker’in o meşhur sözü “Ölçemediğiniz şeyi yönetemezsiniz” üzerine küçük bir ekleme yaparak diyoruz ki, doğru ölçemediğiniz şeyi de doğru yönetemezsiniz! 2030 ve 2050 yılı hedeflerimizi belirlemek ve o hedefler için aksiyonlar almak için doğru ölçüme azami seviyede ihtiyacımız var.

Ürün ölçeğinden konuşmaya başlamak gerekirse karbon ayak izi ve diğer çevresel etkilerin ölçülmesi için Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (LCA) gibi yöntemlerin esas alındığı EPD, AB Komisyonu tarafından geliştirilen ve Teknik Danışma Kurulunda olduğum Ürün Çevresel Ayak İzi (EU PEF) gibi çalışmaları uluslararası düzeyde sıkça görüyoruz. Bu hesaplama çerçeveleri bilimsel ve belli standartlara dayalı oldukları için karbon ayak izi azaltma hedefleri koyabilmek için uygun çalışmalardır. Birçok sunumda gördüğümüz gibi fosil yakıt kullanmayın veya elektrik tüketimini azaltın gibi genel söylemler her işletmenin gerçekliğine uymayabilir. Bu sebeple profesyonel bir yaklaşım zaruridir. Öncelikle ürün ve üretici özelinde bir değerlendirme yaparak sıcak noktayı tespit etmek ve üzerinden alınabilecek aksiyonları belirlemek gereklidir. Bunlar sadece Sınırda Karbon Vergisi için değil aynı zamanda çevresel performansı yüksek ürün üretmek ve ileri vadede gelecek ticari risklere hazırlık yapmak için de kullanılmaktadır.

Kurumsal ölçekten de konuşmak gerekirse, bildiğimiz üzere kurumsal karbon ayak izimiz 3 kapsam altında inceleniyor. Kapsam 1- üretim faaliyetlerimizden kaynaklı direkt emisyonları, kapsam 2- dışarıdan aldığımız elektrik, ısı veya soğutma girdilerini, kapsam 3 ise dolaylı emisyonlarımızı incelemekte. Ülkemizde ve globalde birçok işletmenin hesaplama kolaylığı açısından kapsam 1 ve kapsam 2 emisyonlarını hesaplamakta kaldığını ve kapsam 3 emisyonlarının yeterince detaylı hesaplamadığını görüyoruz. Bunun en büyük sebeplerinden birisi, kapsam 3 hesabı için gerekli birincil verilerin kolaylıkla elde edilememesi ve hesaplama konusundaki teknik yetersizliklerdir. Ancak yapılmış detaylı çalışmalarda görüyoruz ki birçok işletmenin kapsam 3 emisyonları, toplam emisyonlarının çok ciddi bir yüzdesine denk gelmekte. Bunu, çelik üreten bir firmanın yıllık mali giderlerini hesaplarken, enerji tüketimlerini ve çalışan giderlerini hesaplayıp çelik hammadde maliyetlerini hesaba dahil etmemesine benzetebilirsiniz. Nitekim bu hesap üzerinden yapılacak maliyet azaltma hedefleri, tutarlı hedefler olmayacaktır. Bu sebeple kapsam 1 ve 2 emisyonlarının doğru hesaplanması ile birlikte, kapsam 3’ün de hesaplanması hem karbon ayak izi azaltma hedeflerinin belirlenmesinde hem de gelecek ticari risklerin yönetilmesinde önemli rol oynayacaktır.

Şu an için Sınırda Karbon Vergisi sisteminin nasıl uygulanacağına dair tahminlerimiz olsa da kesinlikle netleşmiş bir durum söz konusu değil. Ancak şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki, her firma kurumsal bazda ve ürün bazında karbon ayak izi ve diğer çevresel etki değerlendirmelerini profesyonel bir şekilde yapmalı, sonuçları yıldan yıla takip etmeli ve cetvelin neresinde olduğunu veya neresinde olabileceğini görmelidir. Bunun arkasından yapılacak şey ise bilimsel tabanlı, gerçekçi ve uygulanabilir hedefler belirleyerek ilerlemektir. Bu temelle yapılmış Türkiye Yaşam Döngüsü Veri Tabanı (www.tlcid.org) firmaların kullanılabileceği değerli bir kaynak ve kütüphane olarak durmaktadır.

Nasıl yöneteceğinizi biliyorsanız, riskler fırsatların hammaddesidir.

Bu yazıyı birlikte kaleme aldığım Metsims Sustainability Consulting firmasından çalışma arkadaşım Sürdürülebilirlik ve LCA Danışmanı Orhan Atacan’a teşekkür ediyorum.


[1] https://ticaret.gov.tr/dis-iliskiler/avrupa-birligi/yani-basimizdaki-dev-pazar-avrupa-birligi

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106