Öne Çıkanlar KOSGEB BAŞKANI ÇOSB Kreş ve Gündüz Bakımevi ÇOSB Mesleki ve Teknik Eğitim CEVAHİR UZKURT GİRAY DUDA

 İdil Biret: Kolay olandan uzak kalmaya çalıştım

GÖKHAN İNCE

Çerkezköy OSB’de verdiği muhteşem konser sonrası görüştüğümüz uluslararası üne sahip piyanist İdil Biret, bizi kırmayıp sorularımızı yanıtladı. Biret, piyanoya nasıl başladığını, büyüdüğü aile ortamını ve hayata bakışını ‘Global Sanayici’ okurları için anlattı.

-Ailenizde çok müzisyen var mıydı, büyükbabanızın ve büyükannenizin, babanız ve anneniz üzerindeki etkileri nelerdir?

- Evet, ailemde özellikle anne tarafımda birçok amatör müzisyen vardı. Annem Leman Biret iyi bir müzik eğitimi almıştı, çok iyi piyano çalardı. Mükemmeliyetçi olduğu için, “müzikalite”den yoksun olduğunu söyler, çalışını bir parça yüzeysel bulurdu. Bir gün, Weber’in Valse Çağrı’sını büyük bir incelik ve başarıyla çaldığını anımsıyorum. Ne yazık ki, benim kendisini dinlediğimi fark ettiğinde birden kesti çalmayı. Sonra da, parçayı baştan almasını sağlamak mümkün olmadı. Anneannem ise hiçbir şeyden çekinmezdi (ya da bana öyle gelirdi). Hiç nazlanmadan piyanoya oturur, tereddüt etmeksizin doğaçlamalar yapardı. Ayrıca, marşlar ve küçük parçalar da bestelemişti. Türk klasik müziğini, bunun yanı sıra Osmanlı edebiyatını çok iyi bilirdi. Bütün bunlar, Beethoven’ın, Chopin’in, Brahms’ın müziklerine hayran olmaktan, Balzac’ın, Victor Hugo’nun ya da Alexandre Dumas’ın yazdıklarını tutkuyla okumaktan alıkoymazdı onu. Ondan kalanlar arasında elime, içinde şiirler de bulunan, ilginç bir günlük geçti, ne yazık ki Osmanlıca olarak Arap alfabesiyle yazılmıştı, okuyup anlamam olanaksızdı. İlerde yeni Türkçe alfabeye çevirmeyi planlıyoruz.

 

ANNEANNEME HAYRANDIM

Anneannemin kişiliğine, geniş görüşlülüğüne, anlayışındaki modernliğe, alışılmışın dışındaki tutumuna hayrandım. Bunun gibi, annem için de teyzesi, bir hayranlık kaynağıydı. Bir parça değişken huylu olan bu hanım, hayran olunacak kadar güzel keman çalarmış bir zamanlar, o günlerin en ünlü Osmanlı müziği üstatlarından olan Leon Hancıyan Efendi’den dersler almış. Annemin büyük teyzeleri, kuzinleri, istisnasız hepsi, müzik ve edebiyat meraklısıydılar. Anneannemin dedesi Abdi Bey, yaşadığı dönemin (1830) en ünlü şairlerinden biriymiş. Babaannemi, babamın babası olan öteki dedemi tanımadım. Babamın anlattığına göre, hemen her akşam, büyükleriyle birlikte müzik yaparlarmış (şarkı, piyano). Halam, amcam ve babamın kuzinleri piyano çalarlardı. Ama onların dağarcıkları, anneminkine göre çok daha alışılmış, o devirde moda olan parçalardan oluşuyordu. Babamın ailesinde yılda birkaç kez, aile üyelerinin, çoğunlukla Fransızca, tek perdelik piyesler oynama, müzik yapma (genç kızların piyano çalmaları gibi) adetleri varmış, onların yaptıklarını yakın akrabalar, amcalar, yengeler, komşular hayranlıkla izleyip dinlerlermiş.

 

BİRÇOK PADİŞAH VE AİLELERİ BESTELER YAPMIŞLAR

-Geçen yüzyılın ortalarında, Batı müziği girmiş miydi Türkiye’ye, sevilir miydi?

- Unutmayalım ki, Batı’nın en büyük sanatçıları, başta Liszt olmak üzere, İstanbul’da konserler vermişlerdir. Sarayda, birçok padişah ve onların aileleri besteler yapmışlardır. Padişah V. Murat, Çırağan Sarayı’nda uzun süre mahpus kalmış, o arada oldukça fazla sayıda piyano eseri bestelemiştir. Küçük boyutlu parçalardır bunlar ama müzikal açıdan bakarsanız, ilgiye değer yapıtlardır. Sonraki yıllarda Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na dönüşen, Osmanlı Sarayı’na bağlı “Müzika-yı Hümayun Orkestrası”nı, 1829 yılında, opera bestecisi Gaetano Donizetti’nin ağabeyi Giuseppe Donizetti kurmuştur.    

 

HALK MÜZİĞİ PARÇALARINI SEVEREK DİNLEDİM

 

- O dönemin Türk bestecileri etkiledi mi sizi? Onların eserlerini çalar mıydınız?

- Annemle babamın, Osmanlı klasik müziğine yakınlıkları yoktu. Çocukluğumda evimizde Osmanlı klasik müziği hiç dinlemedim. Sonraki yıllarda, köklerimle canlı bir ilgi kurmam üzerinde ısrarla duran hocam Nadia Boulanger, Paris’te eğitim aldığım yıllarda bana Türk müziği plakları gönderilmesini istedi. Annemle babam buna biraz karşı çıktılar ama o plaklar gönderildi sonunda. Bunların arasında halk müziği parçaları da vardı ve severek dinledim onları. Ama klasik Türk müziğini dinlerken, “tampare” sisteme alışık olan kulağım, çeyrek tonlardan rahatsız oldu. O günlerde, bu müziğe hiç yakınlık duyamadım.

 

HER ŞEYİ KULAKTAN ÖĞRENİYORDUM

Annemin kuzeni olan, tanınmış müzikolog Mahmut Ragıp Gazimihal’in aracılığıyla, Adnan Saygun ile eşini ve daha birçok müzisyeni tanıma fırsatı buldum. Annemle babam, Saygunlarla hemen yakınlık kurdular, dostluklarını ilerlettiler. O sıralarda Saygun, ünlü oratoryosu Yunus Emre’yi (Yunus Emre, 12. Yüzyılda yaşamış, mistik izler taşıyan şiirlerini çok temiz bir Türkçe ile yazmış, önemli bir şairdir) bestelemişti. Oratoryo, Yunus Emre’den alınmış bazı metinler üzerine kuruludur. Bu eser, Türkiye’de ve yabancı ülkelerde büyük başarı kazandı. Leopold Stokowski, Yunus Emre oratoryosunu çok sevmişti, 50’li yıllarda bu eseri New York’ta, Birleşmiş Milletler binasının kongre salonunda çaldırdı. Oratoryo, İkinci Dünya Savaşı ertesinde Paris’te de çalınmıştı. Saygun’un eserlerinden, Debussy’nin Çocukların Köşesi ve Fauré’nin Dolly’si gibi, küçük parçalardan oluşan İnci’nin Kitabı’nı çalıyordum. Ama o zamanlar, henüz nota okumasını bilmiyordum, her şeyi kulaktan öğreniyordum.

 

‘TÜRK BEŞLERİ’Nİ TANIDIM

 

Bir süre sonra, “Türk Beşleri” diye adlandırılan grubun bütün üyelerini: Ulvi Cemal Erkin, Adnan Saygun, Necil Kâzım Akses, Hasan Ferit Alnar, Cemal Reşit Rey’i tanıdım. Bestelerinin birçoğunu kulaktan çalabiliyordum.

Yıllar sonra –bu arada nota okumasını öğrenmiştim artık- Cemal Reşit Rey’in piyano ve orkestra için Bir İstanbul Şarkısı Üzerine Çeşitlemeler adlı eserinin ilk çalışını İstanbul, Ankara, Bükreş ve Viyana’da gerçekleştirdim. Ayrıca, Ulvi Cemal Erkin’in Konsertant Senfoni’sinin Türkiye’nin belli başlı kentlerinde, Saygun’un Birinci Piyano Konçertosu’nun Brüksel’de, Türkiye’de ve Romanya’da dünyadaki ilk çalışlarını gerçekleştirerek sık sık icra ettim.

 

O UZUN YOLUN BAŞLANGICI

-Çocuk yaşlarınızda Ankara’da ya da İstanbul’da hangi Batılı sanatçılarla karşılaştınız?

- Fransa’ya gitmeden önce, Ankara’ya gelen bütün sanatçıların önünde piyano çaldırırlardı bana. Hatırımda kalan birkaç ismi sıralayayım: Monique Haas, Lazar Lévy, Hermann Scherchen, Devy Erlih. Scherchen birkaç konserde, Bach’ın bütün orkestra süitlerini ve Beethoven’ın dokuz senfonisini yönetmişti. Büyük bir ustanın konserlerinden birinde dinlediğim, Bach’ın İkinci Suit’ini ezberlemiş, ona piyano çalmıştım. Daha sonra, beni dinleyen Lazere Lévy bir rapor kaleme aldı. Bu rapor, benimle ilgili yasanın Büyük Millet Meclisi’nde kabulü ve ailemle birlikte Paris’e gidişimle ilgili o uzun yolun başlangıcı oldu.

 

BAZI GENÇ MÜZİSYENLER SAF YABANILLAR GİBİ

- Kendilerini dünyaya tanıtmayı başaran genç Türk müzisyenleri yok mu?

- Evet var. Çünkü bazıları Türkiye için tasarlanan imaja daha çok uyum gösterebiliyorlar. Bu ülkeye, bizlerin temsil etmediğimiz, belirli bir Doğu kalıbı benimsetilmek isteniyor. Bizim ailelerimizin yaşam tarzı ve değerleri, Orta ya da Doğu Avrupa ülkelerinde görülenlerle yakınlık gösterirdi. Bugünse kimi genç müzisyenlerimiz davranışları ya da eğilimleriyle, egzotizm diyebileceğimiz biçimde klasik müziği keşfe çıkan, saf yabanıllar gibi davranabiliyorlar.

 

-O halde Türk olmak, bir sanatçı için bir engel mi oluşturuyor dersiniz?

- Bugün, Çinliyseniz, Türklere göre daha şanslısınız demektir. Bu böyle. Geçmişte kültür bugünküne göre daha temel bir işlev görüyordu. Örneğin, Van Cliburn, Moskova’da Çaykovski konkurunu kazandığında, Sovyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasında, yıllarca süren diplomatik çabalardan çok daha etkili olmuştu.

 

‘KARİYER’ DENEN ŞEYİ YANLIŞ ANLIYORUZ

-Gerçekte, kariyer yapmak ne anlama gelir?

- Doğrusunu isterseniz, bunu en iyi açıklayabilecek kişi sayılmam ben. Yine de, bana öyle geliyor ki, “kariyer” dediğimiz şeyi bugün hala biraz düşsel, biraz yanlış biçimde anlıyoruz. Bir sanatçıyı üne kavuşturmanın en etkili yolu, uzun zaman boyunca, çalışkan ve etkili bir emprezaryo, güçlü bir plak firması olmuştur. 20. yüzyıl boyunca ise, uluslararası konkurların gitgide önem kazandığını görüyoruz. Soğuk Savaş yıllarında büyük devletler, sanatı, bilimi ve sporu propaganda amacıyla kullandılar. Doğu Avrupalı müzisyenler ve sporcular yarışmalarda büyük zaferler kazandılar. Bu ülkelerde seçmeler büyük titizlikle yapılırdı, seçilen yarışmacılar sıkı ve bir o kadar da acımasız bir formasyonun ürünleriydiler. Başarı elde edemeyenlerin vay haline… Bu modern zaman gladyatörlerinin hata yapma hakları yoktu.

 

BİR-İKİ KONÇERTOYLA DÜNYA TURU YAPTIRILIYOR

Bakıyorsunuz, bir müzisyenin adı duyuruluyor müzik dünyasında, bu müzisyene birkaç resital programı ya da bir-iki konçertoyla dünya turu yaptırılıyor. Ama bir zaman sonra, değişiklik yapılması gereği çıkıyor ortaya. O zaman da, televizyonda aynı ölçüde hoş görünen bir başka müzisyen bulunup bu kez de onun üzerinde yoğunlaşılıyor ve böylece sürüp gidiyor. Müziği hiçbir çıkar gözetmeksiniz seven, bu mesleğe gönülden bağlı olanlar için, hiç de kolay değil işler. Müziğin esasına aykırı birçok olgu ile savaşmak zorunda kalıyor bu gibiler, diğer yandan da, bu yoldan ne pahasına olursa olsun vazgeçmemeye, denizkızlarının kışkırtıcı çağrılarından, bir başka deyişle modanın geçici heveslerinden, kolay yollara sapmaktan, ödün vermekten kaçınılmakla yükümlüler.

 

KOLAY OLANDAN UZAK KALMAYA ÇALIŞIRIM

Hep kendime sadık kalmaya, kolay olduğunu düşündüğüm her şeyden mümkün olduğunca uzak kalmaya çalıştım. Normal olarak, böyle hep karşı duran bir tavır içinde, ayakta kalmayabilirdim. Ama öyle olmadı. Savaşmayı severim ben. Talihsizliklerden dolayı cesaretim kırılmaz, aksine kanatlandırır beni, sorunu bir başka yönden görmeye zorlar. Doğuştan iyimser yaradılışımın ve hiçbir şeyden sarsılmama inancımın, bana büyük yararı dokunmuştur.

 

PİYANO REPERTUVARININ TÜMÜNÜ ÇALMIŞ OLMAKTAN UZAĞIM

-Piyano repertuvarının çok büyük bir bölümünü çaldığınız hissi uyanmıştır içinizde sanırım. Durum böyleyse, çağdaş bestecilerin yeni eserleri dışında, ne gibi buluşlar ya da yeni yorum anlayışları önerebilirsiniz? Çağdaş müzik eserlerini çalmanın size klasik ve romantik bestecilerin eserlerini çalmak kadar büyük zevk verdiğini söyleyebilir misiniz?

- Piyano repertuvarının tümünü çalmış olmaktan uzağım. Keşfedilmeyi bekleyen daha nice besteciler, eserler var. Kendisine hayran olduğum Sorabji var örneğin, adları aklıma hemen geliveren, Busoni var, Medtner var. Repertuvarda yer alan bütün eserler üzerinde düzenli olarak yeni baştan düşünülmeli, insanın kendisiyle ilgili yaptığı yeni keşiflerin, hiç bitmeyen değişimlerin ve ilerlemelerin ışığında tekrar değerlendirilmelidir. Notaları metinde tam olarak yazıldığı gibi çalmama, nüansları, vurguları ve cümleleri değiştirmek gibi kötü alışkanlardan uzak durmaya özen gösterilmelidir. Başka bir deyimle, insan durmaksızın kendini sorgulamalıdır.

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106