Öne Çıkanlar ÇOSB Kreş ve Gündüz Bakımevi KOSGEB BAŞKANI GİRAY DUDA Türkonfed Asaf Savaş Akat Global Sanayici

Ortadoğu’daki kayıplarımızı toparlanan Avrupa kapatıyor
GİRAY DUDA

Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, Bahçeşehir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi. Üniversite bünyesindeki Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin (BETAM) de direktörü. BETAM, dünyada ve Türkiye’deki ekonomik gelişmeleri düzenli olarak yakından izliyor ve periyodik raporlar hazırlıyor. Prof. Gürsel’e, bu araştırmalar ışığında önümüzdeki döneme ilişkin ekonomik beklentilerini, düşüncelerini sorduk.

ABD KRİZDEN ÇIKMIŞ GÖRÜNÜYOR 

- Hocam, global ekonomiyi konuşurken elbette Amerika Birleşik Devletleri’nden başlamak daha doğru olur. ABD’nin şu andaki ekonomik görünümü nasıl?

- ABD büyük ölçüde krizden çıkmış görünüyor. Ben Bernanke döneminde FED benchmark koymuştu. İşsizlik yüzde 6.5’in altına düşerse düze çıkmışız demektir, para politikasını da ona göre ayarlayacağız, demişlerdi. FED’in yeni başkanı Janet Yellen de onun izinden gidiyor. Bu hedefe ulaştıklarını söyleyebiliriz. Son rakamlar işsizliğin yüzde 6.5’in altına inerek 6’ya çok yakınlaştığını gösteriyor. 

Ama yine de bulundukları durum onları tatmin etmiyor. Tedirginler. Bu tedirginliğin önemli bir nedeni, konut piyasasında, finansal piyasalarda tam bir düze çıkmış olduklarından emin olamamaları. Avrupa’nın kötü gitmesi Amerika’yı da rahatsız ediyor. Bunun için temkinli davranıyorlar. Düzelme ile birlikte kaçınılmaz olan sıkılaştırmayı çok ihtiyatlı, yedire yedire yapmaya çalışıyorlar.

KASADAKİ 4 TRİLYON DOLARI ERİTMESİ GEREKİYOR 

Biliyorsunuz Ekim ayında piyasadan tahvil alıp likidite arz etmeye son verecekler. Ekim’deki bu sıfırlamadan sonra belki de yavaş yavaş faiz artırımı gündeme gelecek. Faiz artırımı bütün dünyayı tedirgin ediyor. 2015 yılında faiz artırımının başlaması bekleniyor. Krizden çıkmak isteyen Amerikan Merkez Bankası’nın bilançosu 4 trilyon dolara çıktı. Bunun ileride bir enflasyon tehdidi yaratmaması için o paranın yavaş yavaş azaltılması gerekiyor. Gidişattan emin olursa para politikasını sıkılaştıracak. Şimdilik Amerika’daki durum böyle. 

PİYASALARDA KORKU AZALDI

- Bu politikalar açıklandığı zaman dünyada küçük bir ekonomik kriz yaşanmıştı. Türkiye dahil bir çok ülkede dövizde, faizde, borsalarda istenmeyen olaylar ortaya çıkmıştı. Şimdi aynı şeyler olur mu?

- Son olarak Merkez Bankası’nın açıkladığı enflasyon raporunda onun etkilerini gösteren, öğretici grafikler var. Manzara açıkça şunu gösteriyor. FED’in ben artık bol kepçe para dağıtmaktan vazgeçeceğim duyurusu Mayıs-Haziran dönemine denk gelmişti. Bu açıklama, gelişmekte olan ülkelerde baştan bir ciddi şok etkisi yarattı. Türkiye’yi de hayli olumsuz etkiledi. Biz bu olumsuzluğu nerede görüyoruz? Sıcak para çıkışlarında net olarak gözüküyor. Ama son 5-6 aydır bir yumuşama, gevşeme söz konusu. Risk primlerindeki azalmayı izliyoruz.

Türkiye’nin risk pirimi 250 puandan 175 puana indi. Ama hala gelişmekte olan ülkelerin ortalamasından yüksek. Bunlar kendi içindeki olumsuz gelişmelerden kaynaklanıyor ama genel olarak bir düşüş var. Birkaç aydır portföy yatırımlarına tekrar girişler var ve pozitife dönmüş durumda. Dolayısıyla, bir anlamda FED’in para politikası planını piyasalar hazmetmiş durumda. Öyle gözüküyor. 


AVRUPA’YA İHRACATTA ARTIŞ VAR

- Reel sektörün temsilcileri, son dönemde, Avrupa’da bir kıpırdanma olduğunu, taleplerin arttığını belirtiyor. Ekonomik veriler de Avrupa’da ekonomik iyileşmeyi gösteriyor mu?

- 2013 yılı Avrupası ile bugünkü Avrupa arasında iyiye doğru biraz fark var. Orada tam bir iyileşme hemen hemen hiçbir ülkede olmadı. Almanya ve İngiltere mesela çok iyi. Fransa ise hala sıkıntılarını aşamadı. Bizim Avrupa’ya ihracatımız bir ara yüzde 40’ın altına inmişti. Şimdi yeniden yüzde 40’ın üstüne çıktı. Ortadoğu kötü gidiyor ama bereket versin Avrupa devreye girdi. 

Ama arka arkaya yaşadığımız bu üçüncü dip sonrasında bir durgunluk da gözüküyor. Bunun en önemli nedeni, yani Avrupa’nın kalıcı bir şekilde durgunluktan çıkmasını ve büyümesini engelleyen en önemli şey kamu borçlarının ağır yükü. Bankalar kredi vermiyor ve muazzam bir likiditenin üstünde oturuyorlar. Avrupa Merkez Bankası para politikasını oldukça gevşetti. Banka sistemine likidite vermeye başladı. Ama canlanmanın teşvik edilmesi için o likiditenin krediye dönüşmesi lazım. Orada banka sistemi de sorunlu olduğu için arzu edilen gelişme olmuyor. En son Portekiz’de bir banka sallandı ve onu hasıraltı ettiler. Banka sistemi hala çok zayıf. Stres testleri yapıldı. Sonuçta ciddi sermaye aktarımlarının yapılması gerektiği ortaya çıktı. Bu sermayeyi hissedarlar mı yoksa kamu mu yapmalı diye tartışıyorlar. Yani Avrupa’da hala büyük belirsizlikler var. Durgunlaşma tehdidi net bir şekilde karşılarında duruyor. 

Tabii bu bizim ihracatımıza da yansıyacak. Avrupa çok kritik bir ekonomik partner bizim için. İran’a ve Rusya’ya yeni ekonomik yaptırımlar gelebilir. Bizim ihracatımızın ve dolayısıyla büyümemizin kaderi büyük ölçüde Avrupa’ya bağlı. 

ORTADOĞU KÖTÜLEŞTİ

- Irak ve Ortadoğu için neler söyleyebiliriz? Tam Irak ile ihracat çok iyiye gidiyor derken terör örgütü IŞİD gelip yerleşti. Avrupa hem zengin hem de kalıcı bir Pazar olarak bizim en iyi seçeneğimiz gibi gözüküyor

- Ortadoğu’da, Irak’ta son derecede olumsuz gelişmeler var. Kuzey Irak daha çok petrol ihraç edecek, Türkiye üzerinden bunu dünya pazarlarına satacak duruma gelmiş ve buna başlamıştı. Bağdat’la bir takım sorunlar vardı ama proje fiilen yürüyordu. Son 4-5 yıldır Irak, Türkiye’nin, Almanya’nın arkasından ikinci büyük ihracat pazarı olmuştu. Bilinen gelişmeler yaşandı. IŞİD denilen haydutlar çetesi, her tarafa saldırarak Musul’a kadar olan bölgeyi ele geçirdi. Suriye’nin doğusu ve Irak’ın batısı tamamen bu örgütün elinde. Tabii bu durum Irak’a olan ihracatı da ciddi biçimde aksatmaya başladı. İstatistikler de onu gösteriyor. Nereden baksak yüzde 30 oranında bir azalma var. Irak, İngiltere’nin ardından üçüncü sıraya indi. 

IRAK’TA STRATEJİK RİSK VAR

Tabii sadece TIR’ların geçişi engellenmiyor, petrol sevkiyatı da tehdit altında. Belki başka boru hatlarıyla ileride devam edilebilir ama sonuçta orada çok ciddi bir stratejik risk var. Bu da çok kötü oldu. Çünkü Türkiye son iki yıldır ihracatla büyümeye çalışıyor. İhracatın büyümeye katkısının eskiden olduğu gibi negatif değil pozitif olması isteniyor. Dengeli büyüme stratejisi de buna dayanıyor zaten. Bu çok olumsuz bir gelişme. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, ‘oradaki kayıplarımızı ihracatçı başka yerlerde telafi ediyor’ dedi ama nereye kadar. Telafi de son tahlilde Avrupa’da olabilir ancak. Avrupa’da kalıcı bir büyüme, krizden çıkış ortamı oluşmazsa ihracat da düşebilir ve o zaman Türkiye ekonomisi çok olumsuz etkilenebilir. Durgunlaşır. Çünkü yeniden iç talebe bağlı bir büyüme mümkün değil. 

Herkesin gözü cari açığın üzerinde. Son iki yıldır cari açıkta bir takım iyileşmeler de oldu. 2011 yılında cari açığın gayri safi milli hasılaya oranı yüzde 10’a çıkmıştı. Şimdi ise yüzde 7’lere düştü. Yüzde 6’ya doğru inmesi bekleniyor. Bunlar olumlu gelişmeler. Türkiye ekonomisinin daha az kırılgan olmasını sağlıyor. Risk primini nispeten düşük tutuyor. Risk primi düşük olunca faizler nispeten düşük tutulabiliyor. Bu gelişmeler olmasaydı Merkez Bankası faiz indirimlerine cesaret edemezdi. 

SON FAİZ İNDİRİMİ YANLIŞTI

- Gelelim en güncel tartışmaya. Başbakan ve Merkez Bankası arasındaki faiz indirimi tartışmasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Sonuncuyu değil ama ondan önceki iki faiz indirimini destekledim. Merkez Bankası 50 baz puan ve 75 baz puan olmak üzere toplam 125 baz puanlık faiz indirimine gitmişti. Orada bunları yapabilecek bir alan vardı ve bence indirilmesi doğruydu. Son indirim tartışmalı ama belki de Merkez Bankası haklıdır. Kredi faizlerinde düşüşler görülüyor. 



Ama Ortadoğu’dan, bölgemizden, Ukrayna’dan kaynaklanan jeostratejik risklerin etkisi altındayız. Rusya bizim önemli bir pazarımız ve Rusya ekonomisi de sarsılıyor. İran’a yapılan ihracatın daha da hızlı artacağı tahmin ediliyordu. Ancak, belirlenen süre içerisinde nükleer pazarlıklar bir sonuca varmadı. Dört aylık bir ek süre verildi. Dört ay içinde batı ile İran arasında nihai bir anlaşma olup olmayacağını bilemiyoruz. Ama anlaşma olmazsa İran’a yaptırımlar gelecek. İhracatın azalmasının yanı sıra, bizdeki ambargoyu delme çabalarının önüne geçmek amacıyla ABD’nin bizdeki kamu bankalarını sıkıştırması da giderek artacak. Bütün bunlar jeostratejik risklerin Türkiye açısından büyüdüğünü gösteriyor. 

EKONOMİ YÖNETİMİ BÖLÜNDÜ

- Başbakan ile Merkez Bankası arasındaki tartışmaların sonu nereye gider?

- Bu sadece Başbakan ile Merkez Bankası arasında değil, Hükümetin ekonomi yönetimini de bölmüş durumda. Para politikasına yönelik ve şu andaki büyümenin tatmin edici olup olmadığına ilişkin derin görüş ayrılıkları var. 
Ali Babacan, Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı bir tarafta duruyor. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı destekliyor. Başbakanın bazı yakın danışmanları da bu konuda ona malzeme veriyorlar.

İÇ TALEP KONTROLLÜ OLARAK SOĞUTULDU 

Ben bu çatışmada, Ali Babacan ve Merkez Bankası cephesinin kesinlikle haklı olduğu kanaatindeyim. Ben bu anlaşmazlığı, görüş ayrılığını şöyle görüyorum. 2011 yılının sonunda, dışarıdan sıcak parayla, kredi genişlemesiyle, iç talebe dayalı büyümenin sonuna geldik. Büyüme hızları yüksekti tamam ama devasa bir cari açık ortaya çıktı. Bunun sürdürülemez olduğu herkes tarafından açıkça görülüyordu. Kamyon duvara çarpmadan frene basalım dediler. Bu da çok takdire şayan bir davranış. Benim hatırladığım kadarıyla, büyüme iyi giderken Hükümetin biraz frene basalım demesi Cumhuriyet tarihinde ilk kez oluyor. Bunu makro iktisadi tedbirlerle, faizlerle ve Türk Lirası’na kontrollü biçimde değer kaybettirerek yaptılar. Nispeten sıkı bir para politikası uygulandı. Tabii mali disiplin de devam etti. İç talep kontrollü biçimde soğutulmak istendi. 

BÜYÜME YÜZDE 4’TE KALIR

Bu, 2012 yılında şöyle oldu. Gerçekten de ihracat artışı ithalat artışının üzerine çıktı. Yani net ihracat büyümeye pozitif etki yapıyordu. Zaten istenen de buydu. İç talebin kontrollü biçimde artması isteniyordu ama böyle olmadı, iç talep durdu. 2013’de iç talep biraz artırıldı ama bu kez de net ihracat negatif katkı yaptı. 2013 büyümesi bu nedenle yüzde 4’e çıktı. Sonra tekrar frene basıldı. Ocak’tan bu yana yüzde 4 dolayında büyüme var. Bu büyüme dengeli bir büyüme. Hem iç talep hem de net ihracatın katkısı görülüyor. Ama son tahlilde büyüme, Babacan’ın da vurguladığı gibi yüzde 4 ya da biraz altında gerçekleşecek. Orta vadeli programlarda Türkiye’nin büyümesi yüzde 5 olarak saptanmıştı oysa. Biz bir an önce yüzde 5’e çıkacaktık ve çıkamadık.

İşte Başbakanı bu düşük büyüme oranı rahatsız ediyor. 30 Mart’ta iktidarın oylarının biraz azalmasının bir nedeni de bana göre düşük büyümedir. Ayrıca, Cumhurbaşkanı olup başkanlık sistemi getirmeyi planlayan Erdoğan, büyümenin daha yüksek olması için de önümüzdeki dönemde ısrarını sürdürecektir.
 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106