Öne Çıkanlar ÇOSB Habertürk Bakış programı ÇOSB Girişimcilik Paneli Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu

“Türkiye, Doğu Akdeniz’de kendisine partnerler bulmalı”

GİRAY DUDA

Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Dr. Gürkan Kumbaroğlu global enerji sorunları hakkında her yıl Türkiye’de ve dünya çapında çok sayıda toplantı düzenliyor ve güncel konulardaki tartışmalara katılıyor. Kumbaroğlu’na uluslararası enerji uzmanlarının gündemini, Türkiye’nin enerji sorunlarını ve Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz arama çalışmalarından beklentilerini sorduk.

- Sayın Kumbaroğlu söyleşimize birkaç gün önce geldiğiniz Kazakistan’daki Hazar ve Orta Asya’daki Enerji Kaynakları konulu toplantınızla başlayalım.

- Evet, bu toplantı Uluslararası Enerji Ekonomisi Birliği’nin 4. Avrasya Konferansıydı. Daha önce iki kere Azerbaycan’da, bir kere de Hırvatistan’da yapmıştık.

HAZAR VE AVRASYA’YI İRDELEDİK

- İlk bakışta bölgesel gibi gözükse de elbette enerji politikaları açısından bütün dünyanın enerjisini ele alıp konuştunuz herhalde değil mi?

- Elbette. Amerika’dan da Avrupa’dan da çok seçkin bilim insanları katıldı. Dünyanın her yanından enerji uzmanları geldi toplantımıza. Buna karşılık odak konumuz bölgeseldi ve bölgeleri ele alarak irdeledik.

BU TOPLANTILARIN ÖNEMİ ANLAŞILAMIYOR

- Ama günümüzde enerji öyle bir konu ki, Hazar ve Orta Asya’yı ele aldığınızda Asya’yı, Orta Doğu’yu, Avrupa’yı ve Amerika’yı da konuşmak zorunda kalıyorsunuz. Günümüzde dünyayı ve geleceğini anlamak için artık bir uluslararası ilişkiler uzmanı yerine uluslararası enerji uzmanına gitmek daha doğru olur.

- Aynen öyle. Çok güzel söylediniz. Amerika’nın yakın zamanda enerji ithalatçısı konumundan çıkıp enerji ihracatçısı haline gelmesi bizim bölgemizi de doğrudan etkiliyor. Oradaki gelişmelerden bağımsız olarak burada değerlendirme yapmamız da mümkün değil.

Aslında bu tarz toplantıların önemi Türkiye’de çok iyi anlaşılamıyor. Ben bu kanaate vardım. Türkiye’de bir çok insanda, ‘burada konuşuluyor da ne oluyor’ yaklaşımını gördüm. Şu anlaşılamıyor: Türkiye’de dış politikadaki bazı tıkanıklıkların aşılmasına veya bu tıkanık noktalara gelinmemesine bu tarz toplantılar katkıda bulunabilir. Bottom up dediğimiz, aşağıdan yukarıya bilgi işleme ve bilgi sıralama stratejisi diye bir şey var. Bu konferanslarda çok etkili kişiler de yer alıyor. Bunların beyin jimnastiği ve bir yerde lobi özellikleri de var. Gördüğüm kadarıyla bütün dünyada lobicilikte çok zayıfız. Neredeyse yok gibi bir şey.

Ben yurtdışındaki uluslararası toplantılarımıza Türkiye’deki yetkilileri özellikle konuşmacı olarak davet ediyorum. Çok olumlu geri dönüşler alamıyorum. İnsanlar kendi işleriyle uğraşırken bunun uluslararası boyutunu kaçırınca ülkemiz adına yazık oluyor. Bunların anlamını, önemini ülke olarak bilmemiz lazım.

ABD ARTIK ENERJİDE HERKESE RAKİP

- On yıllardır, Orta Doğu’da devam eden çatışmaların, bugün bizi de içine çeken komşu ülkelerdeki kanlı problemlerin ABD’nin petrol yataklarına sahip olması isteğinden kaynaklandığı konuşulur. Biraz önce de söylediğiniz gibi Amerika artık dışarıdan enerji hammaddesi almaya muhtaç değil, tersine ihracatçı duruma geçti. Orta Doğu aynı önemini koruyor mu? Global Enerji Oyunundaki son durum nedir?

- Jeopolitik dengeler kimi zaman belli ölçüde değişiyor. Amerika’nın ithalatçı ülkeden ihracatçı ülke konumuna geçmesi Orta Doğu’ya ilgiyi enerji arz güvenliği noktasından çıkarıp farklı bir bölgeye taşıyor. Artık rakip oluyorlar. ABD ürettiği petrolü ve gazı Asya ülkelerine veya başka yerlere satmak istiyor.

ASYA’NIN ENERJİ TALEBİ ÇOK BÜYÜK

- Rekabet yine de çok yoğun olmayabilir değil mi? Sonuçta yıldan yıla enerji talebi belirgin biçimde artıyor. Çin’in enerji talebinin nasıl karşılanacağı her platformda tartışılıyor.

- Evet, Asya’da Çin ve Hindistan’ın çok büyük enerji talepleri var. Avrupa’nın enerji talebi bir çeşit doyuma ulaşmış durumda. Oralarda hızlı büyümeler beklenmiyor. Ama Asya öyle değil. Asya ülkelerinde kişi başı enerji tüketimleri görece çok düşük. Büyüme hızları yüksek ve enerji talepleri de hızla artıyor.

Buna karşılık bir de arz tarafına bakıyorsunuz. Arz tarafı deyince işte Orta Doğu ve şimdi denkleme girmeye çalışan Doğu Akdeniz’i konuşabiliriz. Bunlar çok önemli enerji kaynakları. Diğer taraftan da Hazar’da da gerektiği gibi değerlendirilemeyen çok büyük enerji kaynakları var.

HAZAR’DA STATÜ SORUNU ÇÖZÜLDÜ

- Söylediğiniz gibi, Orta Asya ve Hazar önemli miktarda enerji kaynaklarına sahip. Hazar’daki sorunlar nelerdir? Neden buradaki kaynaklar yeterince değerlendirilemiyor?

- Hazar’da ‘deniz midir göl müdür’, kıta sahanlıkları, ‘kimin münhasır ekonomik bölgesidir’, ‘hangi kısım kimindir’ gibi çözümsüzlükler vardı. Geçen sene, Hazar denizine kıyısı olan ülkelerin imzaladığı anlaşma ile Hazar’ın statü sorunu çözülmüş oldu. Ülkeler, Hazar denizinin hangi kıyısının kime ait olduğunu onaylayarak karşılık hakları kabul ettiler.

Hazar’daki en büyük potansiyel Kazakistan’da. Kazakistan’ın petrolü ve doğalgazı, Azerbaycan’dan gelen TANAP ve Tiflis-Ceyhan boru hatlarına bağlanabilir. Böylece kaynak çeşitliliği olacak ve miktar da artacak. Bu sağlıklı bir piyasa gelişimine fayda sağlayacak. Avrupa Birliği de kaynak çeşitlendirmesi ve rekabetçi ortamı çok istiyor.

ŞİMDİKİ BORU HATLARI YETERLİ

- Böylece yeni bir boru hattı kurmaya gerek kalmayacak öyle mi?

- TANAP’ın kapasitesi 16 milyar metreküp. Bunun ikiye katlanabileceği belirtiliyor. Azerbaycan’da şu andaki üretim yetersiz. Bunu Trans Hazar boru hattıyla beslemek mümkün gözüküyor. Kompresör istasyonlarının yardımıyla kapasite iki katına çıkabilecek.

BİR ÇOK ENGEL VAR

- Peki üretim miktarını artırmaya dönük bir çalışma var mı?

- Ben kısa süre önceki toplantımızda Trans Hazar boru hattı için somut bir gelişme görmedim. Bölgedeki ülkelerin bir araya gelip buradaki sorunları çözmeleri gerekiyor.

Mesela bu bölgedeki en büyük sorunlardan birisi yolsuzluk ve rüşvet. Her yıl açıklanan uluslararası yolsuzluk ve rüşvet haritalarında bu bölgelerin en kırmızı bölgeler olduğunu görüyoruz. Bu, projenin önündeki engellerden bir tanesi.

Öte yandan Türk Petrol’ün bazı çalışmaları oldu ama devamı gelmedi. Geçen hafta Kazakistan’ın kurucu Cumhurbaşkanı Nazarbayev’e Türk Konseyi Ömür Boyu Onursal Başkanı unvanı verildi. Bu girişimler yeterli olmuyor. Çünkü ticaret alanında somut sonuçlarını göremiyoruz bu işbirliklerinin. Biz bu ülkeleri kültürel olarak da yakınız, bu nedenle de batılı ülkelerden daha çok ilgi ve yakınlık görüyoruz. Bunu somut işbirliğine çevirmemiz lazım.

YETKİLİLER KATILMADI

- Peki bu projenin neden gerçekleşmediği sizin toplantınızda konuşulmadı mı?

- Türkiye’den davet ettiğimiz kişiler Kazakistan’a gelmediler. Bunu konuşabilecek tek kişi olarak ben kaldım. Ben konuşuyorum ama Türkiye adına bunu ele alıp çeşitli kişi ve kuruluşlarla temasa geçecek, önceki adımları sürdürebilecek düzeyde yetkili kimse yoktu. Enerji diplomasisinde ileri adımların atılması gerekiyordu. Burada bir zafiyet var.

DÜNYA GÜNDEMİ BİZİMKİNDEN FARKLI

- Türkiye’ye gelecek olursak, son dönemde, ithalatın ve toplam maliyetin azalması, yeni enerji üretim kaynaklarının hayata geçmesi, geleceğe dönük önemli adımlar atılması açısından Türkiye’nin enerji kaynakları manzarası nasıl?

- Batı dünyasındaki gündem Türkiye’deki gündemden çok farklı. Kömürden, karbondan, nükleerden nasıl kurtulabiliriz, bunun etkileri ne olur diye düşünüyorlar. Şu anda kullandıkları kömürden, nükleerden uzun vadede nasıl çıkabiliriz diye tartışıyorlar. Daha sürdürülebilir, daha akıllı sistemlere nasıl geçebiliriz diye konuşuluyor.

Enerjide aslında bir devrim süreci yaşanıyor. Elektro mobilitedeki gelişmelerle bir dönüşüm sürecinin içindeyiz.

Bizde bunu görmüyorum. Kömüre de nükleere de hızlı giriyoruz. Sürdürülebilir enerjiye de eğilim var ama akıllı sistemlerde biraz daha geride kalıyoruz.

NÜKLEERE BAKIŞ DEĞİŞTİ

- Bütçeden enerjiye büyük paralar ödendiği için Türkiye her türlü enerji kaynaklarını kullanma yolunu seçmiş durumda. Bunun da en büyük kaynağı nükleer enerji. İki nükleer santralden Türkiye’nin enerji tüketiminin yüzde 20’sinden fazlası karşılanacak. Bu, yöneticiler açısından çok cazip gözüküyor herhalde.

- Ama bu işin bir de ekonomisi var. Nükleer sürekli bir kaynak. Güvenilir olduğu sürece her ülke nükleere girer. Ama güvenilirlik konusunda, atık güvenliği ve santralin kendi güvenliği gibi iki ana konu var. Dışarıdan gelen saldırı veya kaza riski var.

Güvenilirlik konusu, Fukuşima kazası ile en üst düzeyde tartışılmaya başlandı. Japonlar, güvenlik bakımından en üst düzeyde çalışmalar yapan insanlar olarak görülüyordu. En küçük bir sorun yaşandığında harakiri yapıp intihar eden bir halktan söz ediyoruz. Fukujima kazası, dünyanın her köşesinde nükleer santralle bakış açısını etkiledi.

Aynı zamanda, nükleer santrallarının maliyetinin öngörülenden çok daha yüksek fiyatlara mal olduğu, inşaat sürelerinin uzadığı bir gerçek olarak görüldü. Fukuşima sonrası lisanslamada getirilen yeni koşullar maliyetleri de büyük ölçüde artırdı.

Sürdürülebilir enerji üretim fiyatlarının hızla düştüğü bir dönemde nükleer enerji üretim fiyatlarının avantajlı olmaktan çıktığı da belli oldu. Dediğiniz doğru, bir santral kurup 5 bin megawatt üretim sağlamak kolay. Aynı üretimi rüzgar enerjisinden sağlamak için en az 2 bin tane türbini çok büyük alanlara, büyük zorluklarla kurmanız gerekir.

NÜKLEER RÖNESANS GELMEZ

- Batı nükleere soğuk bakıyor ama hiç ilgilenen yok mu?

- Nükleerin artık kazalar ve maliyetlerden dolayı cazibesini yitirdiği inancındayım. Yeni bir ‘Nükleer Rönesansı’ gelir mi, ben zannetmiyorum. Hiçbir konferansımızda biz nükleere bir ilgi görmüyoruz. Biz enerjinin tüm kaynaklarını tartışıyoruz ama nükleeri ele almıyoruz. Bu konuda bir talep de yok.

Aralık ayında Birleşik Arap Emirliklerinde Birinci Orta Doğu Konferansı’nı toplayacağız. Oradan talep geldi ve nükleer için bir oturum yapılacak. Orta Doğu ülkeleri nükleerde gelecek görüyor. Yani nükleer endüstrisi için orada bir Pazar açılmış durumda.

SÖZLEŞME FİYATLARI YÜKSEK

Ayrıca çok ucuz da değil. Bizim Akkuyu anlaşmamız 12.35 cent/kilovatsaat düzeyinde. Ağırlıklı ortalama fiyat garantisi verdik ve bu fiyattan alacağız. Bu düzey, bugünkü elektrik fiyatlarının epey üstünde. Bu söylediğim ağırlıklı ortalama fiyat. 18 – 19 centlerden başlıyor. TL’nin değer kaybetmesiyle fiyat iyice pahalı hale geldi.

Günümüzdeki eğilim, büyük çaplı üretimlerden değişik, dağıtık üretimlere geçmek biçiminde. Evin üstündeki panellerden elektrik ürettiğimiz modellere doğru bir kayma gözlemliyorum.

DOĞU AKDENİZ’İN ÖNEMİ

- Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin yapmaya başladığı arama çalışmaları büyük sorunlar çıkardı. Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan’ın ise yüksek sesli itirazları var. Avrupa Birliği onları destekledi. Buradan Türkiye’nin yarasına derman olacak düzeyde petrol ve doğalgaz sağlanması olasılığı var mı?

- Evet, o bölgedeki potansiyel yüksek. Zaten bulunan kaynaklar da var. İsrail’in açıklarında ve Mısır açıklarında bulunan sahalarda çok büyük kaynaklar var. Güney Kıbrıs açıklarında da küçük küçük kaynaklar bulundu.

Bu kaynaklardan alınan üretimin satılacağı ilk bölge Avrupa. Avrupa Birliği de buna çok önem veriyor. Kaynakların bir boru hattı ile Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşınması düşünüldü ama bu astarı yüzünden pahalıya geldi. Ama bu kaynakların Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması mümkün. Derin deniz boru hattının maliyeti karşılanamayacak kadar yüksek. Türkiye’deki boru hatlarından batıya ulaşım daha ucuz. Bu bir kazan-kazan formülüdür. Birincisi bu mevcut kaynaklarda durum böyle. Türkiye’nin burada çok önemli bir stratejik avantajı var.

İkincisi, Türkiye bu alanlarda bulduğu petrol veya doğalgazı doğrudan bir boru hattı yapıp taşıyabilir. Ama, burada tartışmalı bir durum var. Bir yandan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lisans dağıtıyor. Biz bunları kabul etmiyoruz ve sözde lisans diyoruz. Bu sahaların bir kısmı aynı zamanda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türkiye Petrollerine lisans verdiği alanlar. Bir kısmı da Türkiye’nin kıta sahanlığı ile çakışan alanlar. Dolayısıyla hak iddia ettiği alanlar. Buralarda bir bulgu olursa bu durumda sıcak çatışma ihtimali de ortaya çıkabilir. Böyle bir risk olduğu için de Türkiye savaş gemileriyle bölgede hazır duruyor.

YALNIZLIK GÖRÜNTÜSÜNÜ KIRMAK LAZIM

- Peki kiminle çatışma çıkabilir?

- Türkiye’nin bu arama çalışmalarına karşı Avrupa Birliği oybirliğiyle karar aldı. Hiçbir ülke Türkiye’ye destek vermedi. AB’nin bir tek üyesini bile kendi yanımıza çekemedik. Ayrıca, Türkiye’nin kendisine yakın hissettiği Katar gibi ülkeler de Rum kesimi ile yakın işbirliği içinde ve Türkiye aleyhtarı açıklamalar yapıyorlar. Doğu Akdeniz’deki yalnızlık görüntüsünü kırmak lazım. Bütün bu ülkeler Rum kesimi işbirliği ile arama yapıyor. Türkiye’nin de bu aramaları tek başına değil değişik ortaklarla işbirliği içinde yapmasında fayda var. Ya da oralarda bulunan kaynakların Türkiye üzerinden kolayca gitmesinin sağlanması bir anda jeopolitik ortamı tersine değiştirir. Türkiye’nin karşısında olanları Türkiye tarafına geçirir.

Biliyorsunuz uçak krizi sırasında Rusya ile ilişkiler sıfıra yaklaşmıştı. Rusya ile ilişkileri açan bence Türk Akım Boru Hattı olmuştur. Ayrıca Nükleer Santral projesi de yürüyordu.

PETROL VE GAZ YAN YANA

- Bu sahalardaki beklenti hem petrol hem de doğalgaz değil mi? Hangisinin daha az veya çok olduğu belli mi?

- Evet, hem petrol hem de doğalgaz beklentisindeyiz. Zaten genelde birisi bulunduğunda öbürü de yanı başında duruyor. Ama asıl odak noktası doğalgaz.

Biz kasım ayında Kıbrıs’ta Doğu Akdeniz Enerji Konferansını düzenliyoruz. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kuzey Kıbrıs kampüsünde, ABD’den, Fransa’dan, Almanya’dan, Japonya’dan, İsrail’den konuşmacılar gelecek. Bunun bugüne kadar yapılmamış olması eksiklik. Biz sivil toplum örgütü olarak bu işe giriştik. Aslında Rum yönetimi bunu yıllardır yapıyor ve buna büyük paralar akıtıyor. Türkiye’yi de dışlayan Doğu Akdeniz Gaz Forumu geçen yıl bu konferans eşliğinde kuruldu. Biz bu toplantıların önemini bir türlü anlatamıyoruz.

SÜRDÜRÜLEBİLİR ENERJİ CİDDİ PLANLAMA İSTİYOR

- Hocam, Türkiye’nin sürdürülebilir enerji sistemlerinin çok daha yaygın olması gerektiğini düşünüyor insan ilk bakışta. Almanya’da evlerini çatılarına konulan güneş enerjisi sistemleri bizde büyük binalarda proje olarak yeni başladı. Türkiye’deki sürdürülebilir enerji sistemlerinin kurulmasının önünde ne gibi sorunlar var?

- Sürdürülebilir sistemlerin kurulmasında ciddi bir planlama yapılmalı ve burada dağıtık sistemler üzerinde durulmalı. Binalar üstünde güneşe dayalı elektrik sistemlerinin varolması için üçlü yapıya ihtiyaç var. Bir yanda bankalar, diğer yanda energy service companies (enerji hizmet şirketleri) ve son olarak da tüketiciler. Bankaların finans desteği, bu şirketlerin kurduğu yapıların işletilmesi sırasında artık şebekeye ödenmeyen paralar ile karşılanacak. Bu tarz çalışan şirketler henüz ülkemizde yok.

- Üstelik elektrik fazlasının da şebekeye satılması mümkün olabilir.

- Evet, bu düzenleme yapıldı ve bundan böyle artık enerjiyi büyük sisteme aktarıp satmanız mümkün.

HALK UYGULAMAYA İTİRAZ EDİYOR

- Peki sürdürülebilir enerji kaynaklarının yapımında, istek HES olsun ister jeotermal, çevredeki insanlar, halk buna karşı ayaklanıyor. Bunun nedeni nedir? Yanlış nerede?

- Bu sorun uygulamadan kaynaklanıyor. Bakın Norveç’in elektrik üretiminin yüzde 98’i HES’lerden gelmektedir. Norveç’li şirketlerin HES projelerinde bütün çevresel etkileri detaylı olarak analiz edilir. Nehirdeki balıklardan eko sisteme kadar.

Karadeniz bölgesindeki HES’lerde bir çok şey gözardı ediliyor. Aynı akarsu üstüne arka arkaya HES’ler kurulmuş. Ben bu sorunları bölgede HES’ler kuran yabancı şirket temsilcilerinden dinledim. Biz her yere HES yaparız yaklaşımı sonuçta kaş yaparken göz çıkartıyor.

JEOTERMALDE BAŞIBOŞLUK VARDI

- Aynı sorun jeotermalde yaşanıyor. Hazır sıcak buhar var iken buradan kolayca enerji sağlamak mümkün iken neredeyse tüm Ege jeotermale karşı çıkıyor. Çünkü bunun zararlarını tarlalarında görmüşler.

- Büyük ve ciddi planlamalar yapmadan sürdürülebilir enerji sistemleri kurmak da aslında uzun vadeli olarak düşündüğümüz temiz enerjinin sağlanması düşüncesinin önüne engeller koyuyor. Mesela jeotermalde birkaç yıl öncesine kadar tamamen başıboşluk vardı. Mevzuat kısa süre önce tamamlandı ve çıkarılanların geri enjekte edilmesi mecburi tutuldu.

KAYA GAZI ÇIKARILMAYA BAŞLANDI

Aynı sorunları kaya gazında da yaşayacağız. Türkiye’nin çok ciddi kaya gazı rezervleri var Trakya’da ve güneydoğuda. Şu anda Trakya’da kaya gazı çıkartılıyor. Ben şunu bilmiyorum ve bunu hiç kimse de bilmiyor mu? Siz bir petrol, gaz lisansı aldığınızda kaya gazı mı yoksa doğalgaz mı çıkartıyorsunuz. Doğalgaz dikey sondajla, kaya gazı ise yatay hidrolik çatlatma ile çıkartılıyor. İkisinin arasında çok büyük fark var. Sürdürülebilirlik açısından da fark var. Kaya gazını üretirken bir takım kimyasallar elde ediyorsunuz ve o kimyasalların içme suyuna karışması tehlikesi var. Diğer taraftan çok büyük miktarda su kullanıyorsunuz. Kullandığınız suların yüzde 80’i çatlatmadan sonra geri geliyor ve bu su toksik, hatta kısmen radyoaktif olabiliyor.

Amerika’da bu suyu depolamak için büyük sistemler kurulmuş. Eğer o suyu doğrudan nehre verirseniz o nehri öldürürsünüz. O nedenle hızla bunun yasal mevzuatının hazırlanıp yayınlanması lazım. Kaya gazının üstüne özenle gidilmesi lazım. Amerika’yı ihracatçı duruma getiren kaynak kaya gazı üretimi.

ELEKTRİKLİ ARAÇLARDAKİ GELİŞMELER SEVİNDİRİCİ

- Enerji üretimi kadar elde edilen enerjiyi depolamak da çok büyük önem kazanıyor değil mi? Yüz milyonlarca aracın kendisine yeten enerjiyi bir biçimde elde edip bunu tutabilmesi, artık benzin istasyonlara koşup durmanın sona ermesi yolunda umut verici ne tür gelişmeler var?

- Son yıllarda akü maliyetlerinin çok aşağıya çekilmesi elektrik araçların önünü açtı. Aracınızı evde şarj edip günlük kullanımınızdan sonra aküde var olan elektriği geri verme olanakları ortaya çıktı. V2G dediğimiz (Vehicle to grid) sistemleri gelişti. Her elektrikli araçta şu anda olmuyor. Bir modifikasyon gerekli. Artı şarj tarafı da kurulmuş olmalı. Taktığınız zaman araçta kalan elektriği şebekeye aktarıyorsunuz. Siz eve elektrik talebinin arttığı bir zamanda geliyorsunuz. Bir aracın verdiği elektrik az ama milyonlarca araç bunu yaparsa şebekeye çok ciddi bir kapasite yüklenimi söz konusu oluyor. Böyle araçlar da üretiliyor artık Avrupa’da.

AKILLI SİSTEMLERİN FAYDASI

- Peki şimdiki gibi yakıtı araçta tutmak daha iyi değil mi? Neden sık sık yükleyip boşaltacağız?

- Bunlar akıllı sistemler. Sizin en yoğun saatte elektriğinizi vermeniz toplam şebekenin gücünü artırıyor ve yeni enerji üretim sistemi kurulması ihtiyacını azaltıyor. Ayrıca, elektriğin en az kullanıldığı sabaha karşı bir saatte de aracınıza yeniden elektrik dolduruyor. Siz bir sorun yaşamıyorsunuz.

Hatta bir adım daha ileriye gideyim. Elektrikli olanlarda bir şarja takılan bir de hidrojenli araçlar var. Henüz piyasaya girmeyen, Ar-Ge aşamasındaki hidrojenli araçları fişe taktığınızda sürekli olarak bir santral gibi elektrik üretimi yapılıyor.

Elektro mobilite Türkiye’de yavaş gidiyor ama dünyada çok hızlı geliyor. Yapılacak yerli aracın ilk modelinin elektrikli olması sevindirici. Biz 16 Kasım’da Boğaziçi Üniversitesi’nde elektro mobilite festivali düzenliyoruz. Herkesi bekliyoruz.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106