Şehirlerimizin beton yığınına döndüğünü gözlerimizle gördüğümüz, her geçen gün yeşili daha çok aradığımız yapı sektöründen böyle bir başlık sizler için tezat oluşturabilir. Fakat “yeşil alan” ile “yeşil bina” kavramlarını karıştırmamak gerekir.

Yeşil alan; Piknik alanları, dinlenme yerleri, çocuk ve oyun bahçeleri, fuarlar, botanik ve doğal yaşam parkları gibi toplumun yararlanması için ayrılan, şehrin mimari dokusuyla uyumlu, ulaşım olanakları açısından elverişli ortak kullanım alanları olarak tanımlanır. Şöyle ki, aşırı yapılaşmanın olduğu İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alan miktarı 6 metrekaredir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre olması gereken minimum alan 9 metrekaredir. Fakat tavsiye edilen ise 10-15 metrekare arasıdır. Yeşil olarak bildiğimiz Bursa’da bile bu rakam 10 metrekaredir. Diğer gelişmiş şehirlerimizde durum İstanbul’dan farklı değildir. Karşılaştırma yapmak adına dünyanın önde gelen şehirlerine baktığımızda kişi başına düşen yaklaşık yeşil alan Stockholm’de 87, Amsterdam 45, Roma’da 45, Londra’da 27, Newyork’ta 23, Paris 14 metrekare olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yeşil bina tanımını Türkiye’de konunun adresi ve Dünya Yeşil Binalar Konseyi üyesi Çevre Dostu Yeşil Binalar Dermeği ÇEDBİK’e sorduk: Sürdürülebilir, ekolojik, yeşil, çevre dostu vb. pek çok isim altında karşımıza çıkan doğayla uyumlu yapılar, yapının arazi seçiminden başlayarak yaşam döngüsü çerçevesinde değerlendirildiği, bütüncül bir yaklaşım ve sosyal&çevresel sorumluluk anlayışıyla tasarlandığı, iklim verilerine ve o yere özgü koşullara uygun, ihtiyacı kadar tüketen, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş, çevreye daha az duyarlı malzemelerin kullanıldığı katılımı teşvik eden, ekosistemlere duyarlı yapılar olarak tarif edilebilir.

Her ne kadar bu iki konu da birbirleriyle bir şekilde ilişkili olsalar da dünya sıralamasında ilk 10’da bulunduğumuz konu daha çok ikincisidir. Dünya’daki Ulusal Yeşil Bina Konseylerinin deneyimi, yeşil binaların yaygınlaşmasını sağlamanın en etkili yollarından birinin bu binalara bir “yeşil etiket” vermek olduğunu ortaya koymuştur. Dünyanın önde gelen Türkiye’de de yaygın olarak kullanılan etiketlerden biri olan Amerika Yeşil Bina Konseyi (USGBC) LEED (Leadership in Energy and Environmental Design, Türkçesi ile Enerji ve Çevre Dostu Tasarımda Liderlik) sisteminde değerlendirme yapılmış. 2016 yılında yapılan değerlendirmede Türkiye bürüt 4.78 milyon metrekare tamamlanmış LEED sertifikalı bina alanıyla dokuzuncu sıradan sekizinciliğe yükselmiştir. Türkiye'de LEED sertifikası almış ve devam eden toplamda bürüt 22.38 milyon metrekare alana sahip 772 proje vardır.

USGBC tarafından da katkı verilen pazar araştırmalarına göre Türkiye'nin de içinde olduğu pazar gelişiminde, küresel yeşil bina talepleri büyüyerek her üç yılda bir ikiye katlanmaktadır. Bu gelişmelere paralel olarak ÇEDBİK tarafından KONUT sertifikası çıkartılmıştır. Çok yakında Türkiye gerçeklerini yansıtan ÇEDBİK-KONUT yeşil bina değerlendirme sertifikasının birçok yapıda görmek şaşırtıcı olmayacaktır.

Artan yeşil bina talebi, bu pazarı trilyon dolarlık bir endüstriye dönüştürmüştür. Bu gelişmelere paralel olarak yeşil bina yapı malzemeleri pazarının da 2019 yılında 234 milyar dolar seviyelerine ulaşması beklenmektedir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızlı bir şekilde yayılan yeşil bina değerlendirme sistemleri, yapı malzemeleri üreticileri için yeni pazar fırsatı oluşturmaktadır. Yapı malzemeleri üreticilerinin yeşil yapılarda kullanılan malzemelerden talep edilen Çevresel Ürün Beyanı (EPD) belgelerini ivedilikle tamamlaması ileride oluşabilecek ticari riskleri yönetmek açısından da önemli olacaktır. Yeşil Bina projelerinde ilave puan katkısı yapan EPD Belgeleri, Sürdürülebilir Üretim ArGe ve Tasarım Merkezi tarafından yönetilen ve Türkiye’de yerleşik tek kayıt sistemi EPD Turkey tarafından kayıt altına alınmaktadır. EPD belgeleri, bir ürünün yaşam döngüsü çerçevesinde beşikten mezara küresel ısınmaya etki gibi çevresel performansını nicel olarak bilimsel yaklaşımla detaylı ortaya koyan belgelerdir. Birçok yapı malzemesi üretici firmamız bu belgelerini tamamlamış ve yüksek performanslı bina yapımında tercih sebebi olmaktadırlar.

Binaların ve yerleşimlerin küresel ısınmaya sebep olan başlıca seragazı olan CO2 salınımının yüzde 40’ından fazlası, su kullanımının yaklaşık yüzde 12’si, atıkların yüzde 65’i ve elektrik tüketiminin de yüzde 71’inden sorumlu olduğunu düşünürsek, mimarlar, mühendisler, şehir plancıları ve en önemlisi yönetmelikleri belirleyen devlet yetkililerine büyük sorumluluklar düştüğünü görürüz. EPD belgeli yapı malzemeleri ile doğru, çevreye daha duyarlı malzeme seçimi ve bina kaynaklı çevresel etkilerin azaltılmasına büyük oranda katkı yapacaktır.

 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106