Geçen ayki yazımızda, ülkemizde uygulanmakta olan milli eğitim sürecine iş dünyası penceresinden bakarak, daha çok üniversite öncesi süreçler hakkında bazı eleştiriler yapmış ve bazı önerilerde bulunmuştuk. Bu ayki yazımızda da üniversitelerdeki eğitim sürçlerine bakacak ve üniversitelerle sanayinin yapabileceği işbirliği imkanlarına değineceğiz.

 

ÜNİVERSİTELERE  GİRİŞ VE SINAV SÜREÇLERİ

 

Geçen ay sözünü ettiğimiz gibi, orta öğretimdeki mesleki eğitim sürecine yeterince önem vererek ve bunu cazip hale getirerek üniversite kapılarındaki yığılmayı azaltmak gerekmektedir. Böylelikle belki daha az sayıda ancak çok daha kaliteli üniversiteler, daha iyi özelliklere sahip mezunlar verebilirler.

 

Bilindiği gibi üniversiteye girişte en önemli adım sınavlardır. Ancak sınav öncesinde öğrencilere rehberlik hizmeti vermek sınav kadar üzerinde durulması gereken bir konudur. Bu rehberlik uygulamalarında bilimsel yöntemler kullanılarak gençler kendi yetenek ve kişiliklerine uygun üniversite bölümlerine yönlendirilmelidirler. Üniversitede okuyacakları bölümü seçmek öğrencilerin sadece aileleriyle, arkadaşları ile konuşarak karar verebilecekleri kadar basit bir işlem olmamalıdır.

Öte yandan bugün uygulanmakta olan üniversiteye giriş sınavları da gözden geçirilmelidir. Toptan yapılan tek düze sınavlar yerine fakülteler ve bölümler kendi özel sınavlarını yapabilmelidirler. Bu özel sınavlar kolay başarılabilir sınavlar olmamalıdır. Çok seçici davranılmalıdır. Üniversitelerde okumaya hak kazanmak kolay olmamalıdır. Bir üniversite bölümüne seçilen öğrenci o bölümü başarabilecek en iyi özelliklere sahip olmalıdır. Bu sınavlarda, o bölümde okuyacak öğrencilerin, genel bilgilerinin yanında bazı psikoteknik testlerle o bölümle ilgili yetenekleri ve kişilik özellikleri de ölçülmelidir. Öğrenciler orta öğretime başlarken üniversiteye girmenin bu zorlu şartlarını bilmeli ve aldıkları rehberlik hizmetleri yardımıyla üniversite ve meslek liseleri arasındaki tercihlerini daha o günlerde yapmalıdırlar. Böylelikle üniversitelere doğru öğrenci seçildiğinde eğitimin etkinliği de artmış olur.

Bir toplumda herkesin, nasıl olursa olsun bir üniversite mezunu olması önemli değildir. Önemli olan her bireyin en az bir konuda iyi uzman olmasıdır. İnsanlar sahip oldukları uzmanlık alanında kendi kapasitelerine, yeteneklerine göre farklı seviyelerde yer alabilirler. Örneğin bazıları iyi mühendis olurken bazıları da iyi teknisyen olarak ara kademelerde yer alırlar. İyi bir teknisyen olmak uzun bir iş hayatında bir genç için yetersiz bir mühendis olmaktan çok daha iyidir. Bugün ülkemiz, sanayide katma değeri yüksek teknolojik ürünler üretmek zorundadır. Bunun için innovativ yaklaşımlarla araştırma ve geliştirmeler yapmak zorundayız. Bu çalışmalar ancak iyi yetişmiş, yetenekli, araştırmacı mühendisler tarafından yapılabilir. Nasıl ki tıp fakültelerinde okuyacak öğrenciler en başarılı olanlardan seçiliyorsa mühendislik fakültelerine de ülkemizin en başarılı öğrencileri seçilmelidirler. Bu başarıyı gösteremeyecek öğrenciler yukarıda da belirtildiği gibi zamanında meslek liselerine ya da meslek yüksekokullarına yönlendirilmelidirler.

 

ÜNİVERSİTELERDEKİ EĞİTİM SÜREÇLERİ

Hepimizin bildiği gibi üniversitelerden mezun olan gençlerimizin büyük çoğunluğu pratik uygulamalar yönünden yeterli değildirler. Çünkü üniversitelerimizin çoğunluğunda öğrenciler genellikle teorik bilgileri adeta ezberlemeye zorlanmaktadırlar. Mezun olan bu gençler eğer iş bulabilirlerse, sahip oldukları meslek alanında yıllar sonra pratik uygulamalarla karşılaştıklarında birçok problem de ortaya çıkabilmektedir. Örneğin üniversite mezunu bir genç yeni işe başladığında üniversite mezunu olmayan bir mesai arkadaşından birçok konuda daha az yeterli olabilmektedir. Bu durumda morali bozulabilmekte, özgüveni zedelenebilmekte veya iş tatminsizliği gibi problemler ortaya çıkabilmektedir. Oysa bu gibi etkiler daha iş hayatının başında bulunan gençlerin yaşamlarının sonraki dönemlerini de etkileyebilecek çok önemli sonuçlara neden olabilirler.

Peki bu konuda ne yapılabilir?

 

ÜNİVERSİTELERİN SAYISI AZALTILMALI NİTELİKLERİ ARTIRILMALIDIR

 

Yukarıda sözünü ettiğimiz seçme sistemi uygulandığında yükseköğretim ve özellikle mühendislik fakültelerine daha az sayıda öğrenci alınmış olacaktır. Bu durumda üniversite ve yüksekokulların sayısı azalacaktır. Sahip olduğumuz öğretim görevlisi ve diğer üniversite kaynaklarımız daha az sayıdaki üniversitede daha etkin şekilde katkı sağlayacaktır. Böylelikle eğitimin kalitesi artacak, öğrenciler daha iyi yetişeceklerdir. Bugün olduğundan daha az sayıda ancak çok daha iyi özelliklerde mühendisler ve yüksek okul mezunları ülkemiz için çok daha yararlı olacaktır.

 

 SEKTÖREL ÖRGÜTLER ÜNİVERSİTELERLE VE ÖĞRENCİLERLE  SÜREKLİ İLGİLENMELİDİRLER

 

Sanayi kuruluşlarımız üniversitedeki bu yetenekli gençlerle sürekli ilişki içinde olmalıdırlar. Bu gençler sanayi ve ticaret odaları, işveren sendikaları, sektör sivil toplum kuruluşları tarafından desteklenmelidirler. Gerekiyorsa burslar verilmeli, eğitim sonrası iş garantisi verilmeli, kişisel yatkınlıklarına göre yurtdışında eğitime gönderilmelidirler. Aynı şekilde yurtdışından ülkemize “know-how” kazandırabilecek öğretim görevlileri ve diğer uzmanların üniversitelerimizde görev yapmalarını sağlayacak finansal desteklerde bulunmalıdırlar.

Sektörel kuruluşlar maddi imkanlarını kullanarak üniversitelerde çok gelişmiş laboratuvarlar kurmalıdırlar. Bu laboratuvarların sanayinin güncel ihtiyaçlarına uygun olarak işlev görmelerini yakından izleyerek gerekli desteği vermelidirler. Sanayide teknolojik gelişmelere paralel olarak nasıl makine ve teçhizat yenileniyorsa üniversite laboratuvarlarında da aynı şekilde yenilenmelidirler. Bu uygulamaların daha kolay ve etkin olabilmesi için sanayinin yoğun olduğu bölgelere yakın üniversite ya da fakülteler kurulmalıdır.

 

İŞLETMELER ÜNİVERSİTELERLE VE ÖĞRENCİLERLE YAKINDAN İLGİLENMELİDİRLER

 

Ülkemizde doktorlarımızı yetiştirirken tıp fakülteleri aynı zamanda hastane olarak kullanılmaktadır. Böylelikle tıp öğrencisi bir yandan teorik bilgilerle donatılırken diğer yandan da belirli bir program uyarınca sürekli hastalarla karşı karşıyadır. Sanayi kuruluşlarımız yabancı kuruluşlarla rekabette zorlanırken tıp alanında çok önemli rekabet avantajlarına sahip olduğumuzu memnunlukla gözlemleyebiliyoruz. Bu başarıya tıp fakültelerindeki sözünü ettiğimiz uygulamanın çok büyük katkısı olduğu açıktır.

 

Sanayi kuruluşları da aynı şekilde üniversitelerle yakın ilişki içinde olmalıdırlar. Şirketler, üniversitelerde laboratuvar açabilecekleri gibi doğrudan işletmelerini de üniversitenin laboratuvarı gibi hizmete sunabilirler. Sektörleriyle ilgili öğrencilerin bir-iki aylık staj şeklinde değil ama daha uzun süreler (Belki öğrencinin eğitim süresinin yarısı kadar) işletmelerinde pratik eğitim almalarını sağlayabilirler. Bu konuda süreci kolaylaştıracak kanun ve yönetmelikler hazırlanabilir.


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106