Öne Çıkanlar ÇOSB Kreş ve Gündüz Bakımevi KOSGEB BAŞKANI GİRAY DUDA Türkonfed ÇOSB Habertürk Bakış programı

Rusya ambargo kıskacında, Çin iç pazara odaklanıyor
GİRAY DUDA

İhracat sigortası şirketi Coface Türkiye Genel Müdürü Belkıs Alpergun ve Coface ekonomisti Seltem İyigün ‘Global Sanayici’ okurları için Türkiye ihracatı açısından hayati önem taşıyan Avrupa Birliği, Rusya ve Çin pazarlarını analiz ettiler.

Geçen yıl, Türkiye’den Rusya’ya yapılan ihracat bir önceki yıla göre yüzde 25 oranında, Çin’e yapılan ihracat da yüzde 22.3 oranında azaldı. Beklentilerin yüksek olduğu bu ülkelerde 2014 yılında yaşanan ekonomik gelişmeleri ve 2015 yılına ilişkin tahminleri, Alpergun ve İyigün ile konuştuk.  


- Rusya ve Çin’i incelemeden önce global ekonomiye göz atalım isterseniz. Dünya ve Türkiye’de 2014 nasıl geçti, 2015’te neler bekleniyor?

- Dünya ile ilgili konuşmaya başlayacaksak önce ABD’yi konuşalım. Çünkü ABD’de olan her şey dünyayı çok ilgilendiriyor. ABD’den gelen son veriler, ABD ekonomisinin artık bir toparlanma politikasına girdiğini bize gösteriyor. Zaten 2013 Mayıs ayında ABD Merkez Bankası Başkanı, niceliksel gelişme programını azaltacağız, demişti. Gerçekten de dediklerini yapıyorlar. ABD Merkez Bankası bu konuda çok etkili, güçlü bir Merkez Bankasıdır. Dediklerini yaptılar.

ABD TOPARLANDI


Bu dönemde ABD’den gelen verilere baktığımızda gerek konut tarafında, gerek tüketim tarafında, gerekse yatırım tarafında çok ciddi bir toparlanma olduğunu görüyoruz. Hep bunun tam kalıcılığı hakkında bir takım şüpheler ve belirsizlikler vardı ama artık toparlandı. Genel beklenti, ABD Merkez Bankası’nın bu senenin Haziran ayından itibaren yavaş yavaş faiz artırması yönünde. Ama yavaş yavaş artıracak. Bu aslında dünya için olumlu bir gösterge. Neden? Çünkü diğer ekonomilerden çok fazla yavaşlama haberi alıyoruz.  Mesela Avrupa, Japonya, gelişmekte olan ülkelerin bir kısmı ve Çin’de yavaşlama var. O yüzden büyüyebilen bir küresel gücün olması dünya ticaret hacminin açılması açısından çok önemli. ABD, dünyadaki sanayi üretiminin yüzde 20’sini gerçekleştiren bir ülke. ABD’nin toparlanıyor olması dünyanın geri kalanının ekonomik dengeleri için çok önemli.

AB’NİN TOPARLANMASI İSTENİLEN SEVİYEDE DEĞİL


- Dediğiniz gibi ABD dünya ekonomisinin lokomotifi olduğu için önemli. Peki Avrupa Birliği gibi bir dev daha var. Oradaki gelişmelerin yönü nedir?


- Evet, gelelim Avrupa’ya. Yavaş yavaş doğuya doğru ilerleyelim. Burada ülkeler ikiye ayrılıyor. Birincisi sanayileşmiş ülkeler,  Almanya, İngiltere, Avusturya gibi. Bir de İtalya ve Fransa gibi sanayici olmasına rağmen daha kırılgan olmaya devam eden ülkeler var. Zaten Türkiye’nin ihracat verilerine de baktığımızda, genelde bu ilk grupta olan, kendini daha çabuk toparlamış, yatırımları daha hızlı artmış ülkelere ihracatımızın daha hızlı, daha fazla arttığını görüyoruz. Burada böyle ikili grup oluşturabiliriz. Diğer taraftan ise İtalya, Fransa ve İspanya’da bir takım toparlanma var ama Avrupa’nın geneline baktığımızda toparlanma hala istenilen boyutta değil.

 

AVRUPA’DA DEFLASYON RİSKİ

Bu da hem işsizliğe hem de enflasyonist baskıların çok az olmasına sebep oluyor. İşsizlikte yukarı dönük baskı getiriyor, enflasyonda da aşağı yönelik baskı getiriyor. Dolayısıyla Avrupa’da deflasyon süreci, endişesi yaşanıyor. Avrupa Merkez Bankası yaptığı açıklamalarda buna gerekli müdahalelerde bulunacağı söyledi ama henüz Avrupa Merkez Bankasının devlet tahvili alma konusunda bir açıklamasını duymadık. Orada ABD’den farklı olarak biraz daha karmaşık yapı var. ABD bir bütün ve ABD Merkez Bankası ben niceliksel büyüme yapacağım, bilançomu büyüteceğim, dediğinde arkasında bir irade vardı. Avrupa’da eksik olan kısım o. Para politikasını birleştirdiler ama maliye politikası açısından kimse kendi ulusal egemenliğinden vazgeçmek istemediği için Avrupa’nın durumu biraz çetrefil. Ama kırılgan olsa da çok cüzi olsa da hala bir büyüme var. Zaten o da bizim rakamlarımıza olumlu yansıyor.  

- Doğuya doğru gidelim ve Çin’e bakalım…

- Çin doğunun en önemli ülkesi. Çin ekonomisindeki gelişmeler, dünya ekonomisi için ABD kadar önemli. 2014 başında Çin beklenenden daha az büyüyebilir diye beklentiler çıktığında piyasalarda bir dalgalanma olmuştu. Çünkü Çin, dünyanın en önemli enerji tüketicilerden, en önemli ihracatçılardan, ithalatçılardan birisi. Hem hammadde fiyatlarında çok etkili oluyor,  hem petrol fiyatlarında etkili, hem enerji, hem emtia fiyatlarında çok belirleyici bir ülke. Dolayısıyla Çin’den gelen son haberler beklenildiği gibi çok düşük büyüme olmayacağı yönünde.  Ama eski yüzde 10’ler seviyelerindeki büyümeleri de olmayacak.

HALK DOLARDAN ÇOK KORKUYOR


- Bütün bu denklemler arasında Türkiye ne durumda?

- İsterseniz buna da değinelim oraya gelelim. Türkiye 2014’ü ilk beklenildiği kadar kuvvetli bir şekilde büyüme göstererek geçiremedi. İlk çeyrek, iki çeyrek büyümesi iyi gelmişti, özellikle birinci çeyrek büyümesi iyi gelmişti. O zaman ümitlenmiştik. Acaba yılı hedeflediğimiz gibi bitirebilir miyiz diye. Ama daha sonra ekonomide bir ivme kaybı oldu. Bunun da temel sebebi iç talebin zayıflaması. İç talep neden zayıfladı? Çünkü sene başında kurlar çok arttı bir anda. Artı Merkez Bankası faiz artırdı. Şimdi Türkiye’de insanlar aslında, ben bunları toplantılarda da söylüyorum. Türkiye’de bir tane gösterge vardır, o da kurdur, dolar-TL kurudur. Geri kalan her şey ikinci göstergedir. Çünkü insanların kendi hafızalarında kurdan dolayı yaşadıkları anıları çok taze. Kurdan herkes bir zarar görmüştür.

AVRUPALILARDA DA KITLIK KORKUSU VARDIR

Avrupa’nın hemen durgunluğa geçmesi de üç aşağı beş yukarı aynı şeyi gösteriyor. Çünkü Avrupa’da da çok ciddi bir savaş mantığı var. Çünkü kıtlığı yaşamış bir yer. Almanya’da çok ciddi bir enflasyon korkusu var. Çünkü o kadar büyük enflasyon yaşamışlar ki savaşla birlikte, hala hafızalardan silinmiş değil.  Dolayısıyla bizim dolar, döviz kuru hafızamız olduğu gibi onlarda da savaş ve kıtlık hafızası var. Dolayısıyla herhangi bir ülkede karanlık şeyler konuşulmaya başlandığı zaman, işler uzadığı, çözümsüzlük ortaya çıktığı zaman insanlar harcamalarını keser. Avrupa Birliği halkları da şu anda hemen tasarrufa gidiyor.  Çünkü Türkiye nüfusu gibi yüzde 70’i şehirlerde değil, daha yaygın daha küçük yerleşim alanlarında yaşıyorlar.  Orada küçük bir kasabada bir şeyler yapıp da ömrünü geçiren insanların çok ciddi bir alışverişi yok. Tüketim harcamasını da ona göre düzenliyor. Aynı hafıza bizde de var. Bizdeki de kur hafızası. Kur tarafında o kadar büyük hikayeler var ki bu hikaye birden canlanıyor hafızamızda, hemen kısıyoruz.

NOTU AZALTMAK ZORUNDA KALDIK


Zaten o yüzden faizlerdeki artıştan ziyade kurdaki hızlı sıçramalar hem tüketim harcamalarında hem de yatırım tarafında bir zayıflığa yol açtı. Yatırım tarafında hem hafızalardan dolayı hem de bazı ihracat geliri olmayan firmaların kendi nakit akışlarını çok düzgün yönetememelerinden, kur riskini iyi yönetememelerinden ve gerekli finansal desteklerin iyi alınmamasından dolayı Merkez Bankası’nın faiz artırmasıyla birlikte özel kesim yatırımımızın çok azaldığını gördük. Hem tüketim tarafı özel tüketimde bir azalma var, özel yatırımlar çok zayıf, kamu harcamaları ve inşaat sektörü ekonomiye destek veriyor. Biz Coface olarak büyüme rakamlarımızı 2014 için 3.1’e çektik. 2015 için 3.5 olarak belirledik.

Ülke riski değerlendirmemizi de Kasım ayında A4’ten, B’ye düşürdük. Bunun da temel sebeplerinden birisi büyüme dinamiğinin yavaşlıyor olması ve ABD’nin Merkez Bankasının faiz artırma perspektifiyle birlikte doların değer kazanacağını da göz önünde bulundurursak bunun borçlu kesimler için bir risk teşkil edeceğini düşünüyoruz. Türkiye’de her borçlu özel şirket risk altında demek istemiyorum ama özel kesimin önemli bir dış borcu var ve kurlar çok arttığında aslında her ne kadar özel sektör borcu da olsa ödenmeyen borç ülkenin borcudur. Bu risk oluşturuyor. Dolayısıyla biz bu iki dinamik deneniyle ülkenin görünümünü A4’ten B’ye indirdik. 

BİZ RİSK DEĞERLENDİRMESİ YAPIYORUZ


- Tabii, sizin notunuz Moody’s ya da Fitch’in notlarıyla aynı anlama gelmiyor değil mi?


- Hayır, bizimki kredi derecelendirmesi gibi değil. Biz daha çok makro ekonomik değerlendirmelerimizi, o ülkedeki ticari deneyimlerimizi göz önünde tutuyor, kendi bir takım rasyonellerimizden yola çıkarak derecelendirmelerimizi yapıyoruz. Kredi rating kuruluşları gibi değil bizimkisi. Zaten o yüzden üzerine basarak Türkiye’nin notu gibi değil de risk değerlendirmesi diyoruz. Yani, Türkiye’deki ticaretin notu.

HER ÜLKEDE ALICILARA LİMİT TAHSİS EDİYORUZ


Dünyada 180 ülkede limit tahsis edebiliyoruz alıcılara. Bu anlamda baktığınızda tabi ki uluslararası müşterilerimizin de Türkiye ile olan ticaretini de Türk şirketleriyle olan ticaretlerini doğru perspektifte değerlendirmeleri lazım. Onun için de risk değerlendirmesi denilen not sistemi var. Bugün şunu söylemekte yarar var, İtalya B düzeyinde, İspanya B düzeyinden A4 seviyesine çıktı. Nasıl çıktı, çünkü bazı dinamikler düzeldi. Şirket borçları azaldı. Ama İtalya an itibariyle aynı durumda değil. Aynı sıkıntılar belki alt seviyede Fransa’da başladı. Böyle baktığınız zaman Türkiye’nin bugün A4’ten B seviyesine düşmesi önemli. Çünkü biz Mart ayında da negatif görünüme almış durumdayız. Bizim notumuz kısacası o ülke içindeki ticari hayatı da değerlendiren bir değerlendirme. Buna bir takım sosyo-ekonomik veriler de etki ediyor. Etmiyor demek yanlış oluyor. Ana parametresi, kriteri ülkenin ticari hayatındaki sağlıklılık.

 

BU YIL BİR MİKTAR TOPARLANMA BEKLİYORUZ


2014’e başlarken ‘kurun artması Türkiye’ye rekabet açısından yansıyacak’ dedik ama biz 2014’ün başında ‘yurt içinde satış yapacak sektörlerin riski daha yüksek olacak, ihracatçı sektörleri daha avantajlı’ diyorduk. Bu öngörümüz 2014 için doğru çıktı. 2015 yılında bir miktar toparlanma bekliyoruz. Bu bir miktar yurt içi talebin toparlanmasıyla olacaktır. Yurtdışı pazarlarda öngörülmeyen riskler oluşuyor. Rusya, Ukrayna krizi gibi, Irak’taki IŞİD gibi, Avrupa’daki büyümenin beklenenden daha az seviyede kalması gibi. Ama 2015 yılında Avrupa’daki büyümenin biraz daha büyümesiyle birlikte ihracatta biraz daha Avrupa pazarından faydalanılmasını bekliyoruz. Çok da olumsuz bir gelişme olmaması halinde ihracattaki büyümenin artmasını bekliyoruz. Elbette riskleri unutmamak lazım.

İHRACATÇIYI OLUMSUZ ETKİLEDİ


- Rusya ve Ukrayna’da biraz detaya girelim. Rusya’daki krizin daha önceki büyük krizlerle benzerliği var mı?


- 1998 krizinde iyice zor duruma düşmüştü Rusya. Bugün Rusya’da kamunun borcu çok yüksek değil, Merkez Bankasının çok yüksek rezervleri var. Rusya’nın iç tüketim problemi var ama son yaşananlardan sonra bu ne kadar sürecek onu bilmiyoruz. Bir de yatırım tarafı zayıf. Rusya’nın şöyle bir avantajı var. Rusya’nın milli gelirinin ancak yüzde 30 kadarı petrol ve türevleri ürünlere bağlı. Örneğin Suudi Arabistan için bu oran yüzde 50’lere çıkabiliyor. Petrol fiyatlarındaki oynaklık Suudi Arabistan’daki kadar Rusya’ya zarar vermiyor olabilir ama bu kadar fazla düşüş olduğundan ve Rusya’nın üretim maliyetleri çok daha fazla olduğundan tabi ki Rusya’ya bir takım zararlar getiriyor. Rusya’da ihracat gelirlerinin yüzde 70’si, bütçe gelirlerinin yüzde 50’si petrole bağlı. Dolayısıyla petrol fiyatlarındaki bu düşüşün ne kadar kalıcı olacağını bilmiyoruz? Bazı enerji sektörü temsilcileri 2015’te artacağını söylüyorlar ama bütçe gelirlerinin ve ihracat gelirlerinin çok önemli bir kısmını oluşturduğunu düşünürsek Rusya açısından çok pozitif bir haber değil. Biz o yüzden 2015’te yüzde 3’lük bir daralma bekliyoruz Rusya ekonomisinde. Bu kadar yüksek deflasyonun hane halkının tüketimine nasıl yansıyacağını önümüzdeki senelerde göreceğiz. O kadarcık olan bir kısmı bile Türkiye’nin Rusya’ya ihracat yapan kesimlerini çok olumsuz etkiledi. Bir de 2015’in ilerleyen dönemlerinde acaba daha ne kadar düşüşler göreceğiz. İlk başka yaptırımlar uygulanmaya başlayınca bizim ihracatçı sektörlerimiz bir miktar pozitif düşünmeye başlamıştı. Tamam işte, biz o zaman ihracat yapabiliriz diye. Gıda sektörü, inşaat, otomotiv, tekstilde pozitif algı oluşmuştu Türkiye’de. Ama onun şimdi yavaş yavaş bozulmaya bozulduğunu görüyoruz. Çünkü sipariş iptalleri gelmeye başladı. Ya da bu kadar fazla devalüasyon olunca dolar bulmada sıkıntılar oluşmaya başladı.

PETROL FİYATINDAKİ DÜŞÜŞ SÜRERSE…


Turizmde deTürkiye’ye olumsuz etkileri olmaya başladı. Almanya’dan sonra en fazla turistin geldiği ülke Rusya. O açıdan olumsuz olacak. Petrol fiyatlarındaki düşüş daha yüzde 30’lardeyken, petrol fiyatlarındaki düşüşün Rusya’ya 130-140 milyar dolar civarında maliyeti olacağı söyleniyor. Şimdi petrol fiyatlarındaki düşüş yüzde 40’lara dayandı. Dolayısıyla buradan alacağı darbenin daha fazla olacağı söyleniyor.

RUSYA PAZARI YAKIN GELECEKTE TOPARLANAMAZ


- Deri gibi ihracatçı sektörler için 2014 iyi geçmemişti. Bu yıl için de şimdiden olumlu şeyler söyleyemiyorsunuz öyle mi?


- Bir de şu açıdan düşünmek lazım. 1998’e göre ekonomik dinamikleri daha sağlam. Biraz daha özelleştirme yapmaları veya sanayide biraz daha liberal davranmaları gerekiyor. Olaylar bunu gösteriyor. Cari fazlası var. Enflasyonu çok yüksek değil. Merkez Bankasının biriktirdiği önemli döviz rezervleri var. Her ne kadar da bir kısmını harcamış olsa, ülkedeki rezerv önemli bir rezerv.  Bir noktada petrol fiyatlarında önemli miktarda artmaya başlayacağını düşünürsek bu Rusya için geçici bir dönem. Bu geçici dönemden Türkiye gibi olumsuz etkilenecek ülkeler var. Çünkü Rusya bizim çok büyük pazarlarımızdan birisi, ikinci ihracat pazarımız. Özellikle tekstil sektöründe deri, hazır giyim sektöründe. Deride birinci ülke, yüzde 20’ye yakın payı var; hazır giyimde de yüzde 25’e yakın payı var.  Hepsinin oranlarına baktığımızda deri ihracatı ocak-aralık döneminde yüzde 25 azalmış durumda. Buraya konsinye satışlar oluyor. Gönderilen ürünler paraları alınabilecek mi? Çünkü satış yapıldıkça para alınıyor.

 

Tekstilde özellikle bir dizi mağazası olan kuruluşlar var. Özellikle açık hesap çalışan firmalarda önemli sıkıntılar olacak. Sağlıklı bir firmaysa o zaman daha az etkilenecekler. Ya da çabuk toparlanacaklar. İşletme sermayesi vesairesi düşük ise kronik problemleri olan firmalar daha çok zarar görecekler. Dolayısıyla yakın bir gelecekte Rusya pazarının çok da çabuk toparlanacağını düşünmemek lazım.  

2015 zorlu geçecek. 2016’yı da görmek lazım. Enerji politikaları da önemli olacak.

BİRDENBİRE ÇÖKME RİSKİ YOK


Bu yıl soğuk bir kış geçeceği belli. Fransa yaptırımlardan vaz mı geçsek diyordu? İki tane olgu var, birisi doğalgaz tarafı. Macaristan gibi ülkelerin Rus doğalgazına bağımlılıkları yüzde 80’lere çıkıyor. Şimdi öyle olunca bu sorun defacto durum oluşturuyor. Bankalar çok fazla içerdeler. Aslında 1998’deki problemleri yok. Daha kolay toparlayabilir, birden bire çökme riski yok. Bu aslında biraz da dünyaya entegre olmasıyla alakalı. Rusya artık daha global. Kendi içinde izole değil.   Rusya, ABD ve AB o kadar birbirinin içine girmiş ki birden bire birisinin çökmesine izin verilmiyor. Hele Rusya büyüklüğünde olan bir ülkenin. Burada politik nokta çok önemli, siyasi risk, jeopolitik özellik çok önem arz ediyor.

RUBLE İLE DEĞİL TL İLE SATMALI


- Anlaşılan, Rusya’ya burada gözdağı vermek isteniyor.  

- Biraz geri adım attırmak isteniyor. Yani işte sırf yaptırımların Rusya’ya hesaplanan maliyeti 40-50 milyar dolar civarında hesaplanıyor.  Petrolün düşmesiyle ilgili olan yansıma 90-100 milyar dolar civarında. Pazar kısıtlamasına gidildi. Bundan başlıca zararı Rusya gördüğü kadar Almanya da görecek. Çünkü, en önemli ticaret pazarlarından bir tanesi. Dolayısıyla bunların ne kadar sürdürülebilir olduğu en azından yaptırımların 2015 yılında gözlemlemesiyle belli olacak. Bu süreç geçici bir süreç olsa bile daha ne kadar idare edilebilir, Türk ticaretçisi için önemli olan o. Rusya’da mevcut durumda dolar bulmak zorlaştığı için Rus rublesine tekliflerin geldiği söyleniyor. Bu sefer bizim ihracatçımız için çok karlı olmuyor çünkü eline geçen Ruble ile ne kadar dolar alabilecek? Ruble çok oynak olduğu için TL üzerinden satsa daha mantıklı.

Şu anda Ruble yarı yarıya düştü. Devalüasyon sebebiyle iç talepteki düşüş siparişlere bir süre daha olumsuz yansıyabilir. Rublenin değerindeki oynaklık sebebiyle Türk ihracatçısı için risk, önümüzdeki dönemde siyasi risk devam edebilir. Çünkü bu Ukrayna krizinin nasıl bir hal alacağını kestirmek mümkün değil. Ben bunun ortaya çıkmasını da beklemiyordum bir anda ortaya çıktı. Bu dönemde en önemli pazarı Rusya olan deri ihracatçılarının dikkat etmesi gereken konular arasında yer almaları gerekiyor.

RUS TURİSTLER DE AZALACAK

- Turizmde bir düşüş bekliyor musunuz?

- Evet, bekliyoruz. Türkiye, Rus turistler için çok güzel turizm merkezi. Hem görece ucuz, hem çok yakın. Burada her şey var. Daha fazla para verip gittikleri farklı ülkelerdeki birçok güzelliği sunabilen bir ülke. Alım gücünün ne kadar aşıldığına göre turist sayısının ne kadar düştüğünü göreceğiz. Ben oldukça fazla bir düşüş bekliyorum. Zaten turizm sektörünün temsilcileri de bu yönde görüş bildiriyor.

UKRAYNA’DA FAZLA IŞIK YOK


- Ukrayna derinin önemli pazarları arasında. Ukrayna’da son durum nedir? Deri sektörü için yine iyi bir pazar olabilir mi?


- Hacim olarak baktığınızda deri sektörü için Ukrayna var olabilir ama ana perspektif içinde Ukrayna’nın durumu Rusya problemi olmadan önce de kendi açısından problemliydi. Böyle bir etki ile daha da sorunlu oldu. İhracatçı için çok yakın bir gelecekte kendilerine bir ışık olacağı görüntüsü yok. Rusya daha çabuk olabilir ama Ukrayna’nın toparlanması daha geç olabilir. Çünkü Ukrayna’da ana problem zaten vardı. İnsanların alım gücü bir şekilde yerine gelmek durumunda ki bir şeyler satabilesiniz orada. Ukrayna’ya deri ihracat yapabilmeniz için Ukrayna’nın kendi satın alma gücü problemli olunca zaten ihracat açısından da çok güzel gözükecek bir şey yok gibi.  Rusya, Ukrayna’ya göre çok daha hızlı toparlayacaktır.

Bu çok net. Bizim notlarımız açısından da D statüsünde. Bizim 4 skalamız var. A,B,C,D. A kendi içinde 4 skalaya ayrılıyor. D statüsünden daha kötüsü yok. Oysa Rusya, B’de negatif görünüyor şu anda. B negatif görüntüsü ne kadar devam eder, eğer sorunlar sürerse D’ye iner. Yok eğer sorunlar bitirse B’ye döner. Sonuçta aralarında iki not farkı var.  

ÇİN’DE BÜYÜME MODELİ DEĞİŞİYOR

- Biraz Çin özeline geçelim. Türk deri sektörü, Çin’de de iyi satışlar yakalamış ve hedef büyütmüşler. Çin’de mağazalar açmışlar. Ancak, çoğu son dönemlerde Çin’e eskisi kadar mal satamadıklarını belirtiyorlar. Bunun da Çin hükümetinin aldığı kararlarla bağlantılı olduğunu söylüyorlar. Çin’de ekonomik, politik olarak neler değişiyor?


- Çin’in ekonomik dinamikleri üzerinde konuşalım. Çin’de büyüme modeli değişiyor. Onlar da artık çok fazla ihracat ve cari fazlayla büyümeyi bir yere kadar getirdiler. Çünkü Çin’de üretim fazlası oluştu. Üretim fazlası oluştu, atıl üretim alanları var. Bu da aslında boşa atılan para demek. Çin yavaş yavaş iç talep odaklı bir büyüme modeline geçiyor. Büyüme oranlarımız eskisi gibi yüzde 10’lar olmayabilir, biz biraz daha yavaş gidelim çünkü çok fazla arz fazlamız birikti, atıl üretimimiz birikti, yavaş yavaş iç pazarımıza yönelelim demeye başladılar. Bizim Çin için büyüme beklentimiz geçen yıl 7.4 idi. Bu yıl için de yüzde 7 dolayında.

Böyle bir yeniden dengeleme söz konusu Çin ekonomisinde. Yüzde 7 büyüme yine de önemli bir büyüme. Dünyada büyüme için çok sancılı geçilen bir dönemde önemli bir büyüme. Dolayısıyla Çin’in ithalatı, ihracatı geçtiğimiz yıllara göre az da olsa artmaya devam edecek. Bu ne demek, bizim için bir avantaj. Türk sanayicisi ve ihracatçısı için de bir avantaj. Ne yapılması gerekiyor? Çin pazarı yeni bir Pazar, uzak bir Pazar. Yeni derken, görece yeni. İyi Pazar araştırmalarıyla belki de tek tek değil biraz daha fazla işyerleriyle Çin pazarında böyle var olmak belki de akıllıca strateji olabilir.

UZAKDOĞU’DA ÜRETİM YAPMAYI DÜŞÜNÜN


- Türklerin Çin’de sağlam partnerlerle üretim yapmalarını mı öneriyorsunuz?


- Bizim de desteklediğimiz yaklaşım modeli şöyle: Mesela İtalya, bir takım sıkıntılar nedeniyle ekonomik durumu geriye giden bir ülke. Baktığınız zaman hükümet kaynaklı boşluk nedeniyle yatırım yapmaktan bile imtina ediyor İtalyanlar. Geldikleri ve baktıkları en önemli ülkelerden birisi Türkiye, ortam, üretim açısından. Aynı mantaliteyi aslında biz ülke olarak Çin ile bir şekilde kollamak zorundayız. Özellikle hazır giyimciler içinde bu akıllı yaklaşımı yapanlar var. Lojistik olarak uzak bir yer. Oraya ulaşmak kolay değil. bugünün dünyasında bir şeyi elde etmek parmağınızı şaklatmak gibi çok olası olduğu için Çin’deki tüketici de bunu istiyor. Dolayısıyla orada da imal etmeyi düşünmek lazım.  Orası çok ciddi bir Pazar. 1.5 milyarlık bir ülkenin teşviklerin de olduğu bölgelerinde ortak üretime gitmek doğru bir seçenek. Doğru bir partner ile Çin’de büyüme daha kolay. Belki buna dolaylı ihracat olarak bakacağız. Orada ciddi potansiyel var. Bunu yapanlar var ve onların akıllıca büyüdüklerini görüyoruz. Birkaç hazır giyim üreticisiyle pazarı tanımak açısından da yerel bir ortak ile üretim yapmak çok daha akıllıca. Son 20 yıldır bütün ABD üniversitelerinde Çinli doktorlar var. Hepsi eğitimli. Hepsi İngilizce konuşuyor. Şu anda çok önemli bir ülke o açıdan. Bir Rusya, bir Ukrayna gibi değil.  Dericiler de bu bilgi birikimleriyle orada bir şeyler yapabilir miyim diye bakmalı. Çünkü burada adetler çok büyük.

Ayrıca Çin ile Türkiye arasında serbest ticaret yapılabilmesi için görüş birliğine varıldı. Bence bu da çok önemli olabilir. Hem böyle bir STA hakkında görüş birliğine varıldı hem de iki ülke arasında karşılıklı alınıp satılan malların gümrük vergisinin kaldırılması yönünde adımlar atılıyor. Sistem eğer uygulanırsa oradan bu tarz STA’ların imzalandığı gümrük vergilerinin kaldırıldığı piyasalara ulaşmak da kolay olacaktır diye düşünüyorum. Bu tarz gelişmeleri de yakından takip etmek gerekiyor.

ASYA PAZARI AFRİKA PAZARINDAN FARKLI


- Buna göre siz Uzakdoğu’nun ihracatçılar açısından tavsiye edilebilir olduğunu söylüyorsunuz, öyle mi?

- Türk ihracatçısı ve yatırımcısı için doğru bir pazar. Çin, Güney Kore, Asya’da gelişen pazarlar, parlayan yıldızlar olarak görülen ülkeler. Keşfetmediğimiz bir takım pazarları daha net görme imkanı var şu anda. Biz etrafımızda çok fazla zaman kaybettik. Şu anda etrafta çok ciddi problemler var. İhracatçı dostu bir bölgede değiliz. İran’la yaklaşmamızın bize bir takım katkıları ve eksileri olacaktır ama katkıları da olacaktır. Baktığımızda Libya, Mısır olmak üzere burada daha fazla para kazanırız diyebileceğimiz kolay pazar kalmadı. Burada daha regüle ama dinamikleri sağlam,  öngörüleri daha doğru olacak bir pazar var. Onun için ihracatçılarımız kesin olarak yerel ortaklıklarla üretim yapabilecekleri alanlara bakmalılar ki Çin bunlardan en önemlisidir. Çünkü Çin’de yatırım hala özendiriliyor.

Ortak üretim, yerel ortak, doğru ortak her zaman sizin gelişiminize katkı sağlayacaktır. Afrika da buna dahil. Güney Afrika’da İngilizce konuşan oradan açılan kapı, Fransızca konuşulan pazarlar, çok güzel pazarlar var. Oralarda kıymetli madenlere biraz daha değer veriliyor. Ama Asya pazarı Afrika pazarından bir adım önde. Orada oturmuş düzen var. Üretim ve satış, iç tüketime yönelik bir şeyler yapmak istiyorsanız oradaki tüketiciye mal satmak ve doğal olarak daha çok satarak kazanmak istiyorsanız doğru tercih.

ŞİRKETLERİMİZİN İŞLETME SERMAYESİ YOK

- Sanayici ve ihracatçımız orada üretim yapacak birikime sahip mi?

- Bu kadar ileri düzeyde haberleşmenin olduğu, bu kadar bilgi birikiminin olduğu, bir takım analizlerin doğru yapıldığı, doğru profiller çıkarıldığı yerlerde ihracatçımızın da veya sanayicimizin de artık bu anlamdaki değerlendirmelere çok iyi bakması gerekiyor. Ben üç tane tip ceket üretir gider Çin’de satarım, onlar da götürüp başkalarına satar. Hayır, böyle değil. Yaptığınız işi genelde düşünmeniz lazım, kime hedefliyorum, kime satacağım, ne kadar satacağım? Aslında baktığınızda yurtiçinde de doğru kuruluş olmak gerekir. Bizdeki önemli hastalıklardan bir tanesi odur. İşletme sermayesi problemi var bizim şirketlerimizde ama çok iyiyiz. Maalesef çok iyi değilsiniz çünkü işletme sermayesi olmayan, sermaye birikimi çok olan rakipler var karşımızda. Artık Türkiye kendi kendine yarışan bir ülke değil, dünya ile yarışan bir ülke. Dolayısıyla siz de dünya ile yarışabilmek durumundasınız. İster istemez işletme sermayesi ve doğru bilgi birikimi olmak zorunda. Sıfır noktasında başlayamıyorsunuz sıfır noktasından başlamak için çok çok önemli bir şey bulmuş olmanız gerekiyor. Yani apple, facebook gibi bir şey icat etmeniz gerekiyor ki hiçbir sermaye birikiminiz olmadan birileri sizi omuzlarına alıp hadi alıp götürsün.

TASARRUFUMUZ YETERSİZ


Artık bunu anlamamız lazım. Bunu yaparken de kimse bu birikimi tek başına sağlayamayabilir. Bizim ülkemizde tasarruflar yüzde 12’lerde. Çin’de tasarruf yüzde 50’nin üzerinde. Tamam Çin olamayabiliriz ama 15’lerin de altında olmamamız lazım. Böyle birikimi az olan bir ülkede bir şeyleri birleştirmek de gerekiyor bazen. Bizim  beraber iş yapma alışkanlığımız çok zayıf. İşletme sermayesi açığımız var. Yanlış birliyorsam bu yıl itibariyle dünyanın en büyük ekonomi liginde 17’nci de değiliz artık 18’inci,19’uncu gözüküyoruz. Dolayısıyla neden kan kaybettiğimize nasıl daha iyiye çıkacağımıza farklı bir biçimde bakma zamanı. Bunun için de aklınıza gelecek her türlü kuruluşa iş düşüyor. Birlikte çalışma, sermaye güçlendirme konularına iyi bakmamız lazım. Ben bir şey üreteyim de Çin’e 1.5 milyar satayım demekle olmuyor, bir anda satamıyorsunuz.        

 


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106