2020 yılının Mart ayının ikinci haftasında dünyayı saran COVID-19 pandemisinin Türkiye’yi de sardığı günlerdi… Bir süre sonra başta hizmet sektörü olmak üzere bir çok şirket faaliyetini durdurmak zorunda kalmış, herkes hükümetin aldığı kararla eve kapanmak zorunda kalmıştı.
Türkiye’deki hemen tüm şirketler gibi Pegasus da iki ay kapanmıştı. Pegasus’un o günlerdeki CEO’su Mehmet Tevfik Nane, bir hafta evde kalmış, ikinci hafta ilgili kurumlardan özel izin alıp, haftanın 4 günü ofise gitmeye başlamıştı.
Mehmet Nane, personelle sıcak ilişkiyi sürdürmek için ofiste cep telefonuyla kısa videolar çekip onlara mesajlar gönderdi:
- Siz burada değilsiniz ama şirkette birileri var. Sizin için ve sizi burada bekliyor…
Nane, bu videoları hemen her gün göndermeyi sürdürdü, personeli, çalışma arkadaşlarını şirketteki gelişmelerle ilgili bilgilendirdi.
Aldıkları tüm önlemler karşılığını vermişti. 2020 yılı Haziran ayı başında yavaş yavaş uçuşlar başlayıp, havalimanları adım adım açılıyordu. Nane, şirketin bilançosunu dikkatlice gözden geçirdi:
- Bizi bir süre daha rahatça idare ettirebilecek nakdimiz var.
Nane’nin içi personel konusunda da rahattı:
- Çok şükür tek bir çalışanımızı bile işten çıkarmadan bu süreci yönettik…
Nane böyle düşünürken yönetim kurulu toplantılarından birinde yabancı yönetim kurulu üyesi personel konusunu açtı:
- Neden çalışan sayımızı azaltmaya çalışmak için yasağın kaldırılması talebiyle Bakanlık ile konuşmuyorsunuz?
Söz konusu yönetim kurulu üyesi sürekli yurt dışındaki havayolu şirketlerinde örnekler verip, Nane’ye yükleniyordu:
- Tüm dünyada havayolu şirketleri eleman çıkarıyor her nedense biz yapmıyoruz.
Mehmet Nane sinirlendi. Ancak, kontrolsüz bir çıkış yapmamak için Pegasus Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı’ya baktı. Sabancı, Nane’nin sinirlendiğini anladı, yine de yabancı yönetim kurulu üyesinin sözünü tamamlamasını bekledi.
Sonra Nane’ye “Söz sırası sende” dercesine baktı. Nane, söze şöyle girdi:
- Yönetim kurulu olarak siz benden maliyetleri kısmamı istiyorsunuz değil mi? Ben de bunu yapıyorum.
Personel çıkarılması için bastıran yabancı yönetim kurulu üyesine döndü:
- Dünyayı bilmem, bu Mehmet’s version, Mehmet’s way (Mehmet’in yöntemi).
Şu soruyu ortaya attı:
- Neden mi farklı yöntem uyguluyoruz?
Anlatmaya koyuldu:
- Pilot, teknisyen ve hostes, yetişmesi en zor değerlerimizden. Havaalanlarında çalışanlarımızın sadece güvenlik taraması ve eğitimi aylar sürüyor. Bu kriz elbet bitecek.
Noktayı şöyle koydu:
- Tasarruf yapıyor olsak da ben bu değerlerimizi kaybetmek istemiyorum. İşte bu nedenle işten çıkarmaya karşıyım.
Başta Ali Sabancı olmak üzere yönetim kurulu Nane’nin görüşünü destekledi…
Pegasus’ta pandemi sırasında personel çıkarılması konusunda ısrarlı olan yabancı yönetim kurulu üyesi, iki yıl sonra ayrıldı.
Aradan zaman geçti, bir gün Nane’nin telefonu çaldı. Arayan o eski yönetim kurulu üyesiydi:
- İşten çıkarmalar konusunda seni çok zorlamıştım ama haklı çıktın. Bak pandemi bitti. İşten çıkarma yapan şirketler çalışan eksikliğinden dolayı ciddi sıkıntılar çekiyor. Pegasus’un başarılı şekilde faaliyetlerini sürdürdüğünü görüyorum. Tebrik ederim seni.
Mehmet Nane’nin ders gibi “krizde yönetim” öyküsünü Hümanist’ten yayınlanan, editörlüğünü Ülgen Özmen Kuru’nun yaptığı “Size Anlatacaklarım Var” kitabında okudum…
Kitapta ders çıkarılacak çok sayıda vaka öyküsü yer alıyor…
40 bin liralık çilek sattı, 60 bin lira zarar etti
MEHMET Tevfik Nane, Carrefoursa’da Genel Müdürlük görevinin ikinci yılının Nisan ayında sebze-meyve bölümünün rakamlara bakarken bir gariplik dikkatini çekti:
· 40 bin liralık çilek satıldı, 60 bin lira zarar edildi…
Mehmet Nane, zararı görünce şöyle düşündü:
- Nisan, Türkiye’de çilek ayıdır. Çilek satmasak 20 bin lira kâr edecektik ama o zaman da müşterinin talebini karşılayamayacaktık.
Durumu iyice anlamak için ekibi soru yağmuruna tuttu, ikna olmadı:
- Vallahi anlamıyorum. Kalkın mağazaya gidip orada bakalım…
Maltepe’deki genel müdürlük binasının altındaki hipermarkete gidip, çilek bölümüne baktılar. Çileğin bulunduğu tezgahı görür görmez konuyu anladılar:
- Kasayla gelen çilekler, el arabası gibi büyük bir tezgahın üstüne dökülerek satılıyordu.
Nane, sunumun güzel olduğunu belirtti:
- Arkadaşlar, tamam sunum güzel ama bir sorun var. Müşteri ürünü plastik kürekle alıp torbalara dolduruyor. İşte sorun burada.
Çileğin hassas bir meyve olduğunun altını çizdi:
- Çileği buradan almak için pamuktan yapılmış bir kürek bile kullansanız, küreğin ağzının, yanlarının değdiği noktadakiler ezilir.
Tezgahı bir kez daha işaret etti:
- Bizim tezgahlarda ezilen, yara alan çilekler iki saat içinde pörsüyor. Çalışan arkadaşlarımız da mecburen bunları ayıklıyor.
Çileğin fiyatının ilk çıktığı günlerde daha yüksek olduğunu anımsattı:
- Biz böyle bir dönemde epey çilek atıyoruz.
Çözüm hemen bulundu:
- Çilek tedarikçilerinden ürünü bir-iki kiloluk paketler halinde almaya karar verdik.
O anda Harvard Business School’da gördüğü eğitime uzandı:
- Harvard’da bu işin teorisini öğrenmiştik. Japonların “Genbutsu Gemba” doktrini, “Sorunu yerinde gör, yerinde çöz” anlamına geliyordu. Biz de çilek sorununu çözmek için onu yaptık…
Dedim ya, Mehmet Tevfik Nane’nin “Size Anlatacaklarım Var” kitabında dersler çıkarılacak çok sayıda vaka bulunuyor…