GİRAY DUDA
Yakın zamana kadar gerekliliği konusunda pek çok kişinin kafasında soru işareti olan ‘itibar yönetimi’ sosyal medyanın toplumları ve insanları müthiş bir hızla sarıp sarmalamasının ardından neredeyse aynı hızla yakın gündemimize geldi. İtibar yönetimini, Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Haluk Gürgen ile enine boyuna konuştuk.
- Sayın Haluk Gürgen, itibarlı kişi olmak, kişilerin yaşam boyunca istedikleri, amaçladıkları bir şeydir. Ama, kurumlar için, zamanla, kişilerin bu ihtiyacının da önüne geçecek kadar önemli bir hale geldi. Hem bugün için itibarlı olmak hem de bu itibarı gelecekte, sonsuza kadar koruyabilmek gerekiyor. Çünkü, dünya çapında koca koca kurumların, şirketlerin, yaşadıkları itibar sorunları nedeniyle çok ağır darbeler aldıklarını gördük. Türk Dil Kurumu, itibar kelimesinin karşılığını ‘saygın’ olarak koyuyor ve ayrıca ‘kredi verilebilir olmak’ diye de ekliyor. Sizin itibar tanımınız nasıldır?
- İtibar, gerçekten, geçmişte, bugün ve gelecekte temel kavramların başında geliyor. Daha doğrusu, sadece iş hayatı için değil, kişisel, toplum ve ülke hayatımız için de itibar sahibi olmak, itibarlı olmak, başkaları gözünde değerli olmak anlamına geliyor. Dolayısıyla itibarlı sözcüğü, saygınlık, haysiyetli, onurlu, ilişki kurulabilir, birlikte iş yapılabilir, güvenilebilir olmak durumunu anlatıyor. Yani toplumda saygın, güvenilir, sözüne itibar edilir kişi veya kurum olmak çok gereklidir. Bütün bunlar fevkalade önemli. Neden önemli? Çünkü, bu yitirildiği zaman başkalarının sizinle birlikte olma olasılığını azaltmış oluyorsunuz. Birlikte olma durumu ortadan kalktığı zaman da işbirliği yapma, birlikte bir işi ortaya çıkarma konusunda ciddi biçimde eksiklik ortaya çıkıyor. Öyle olunca hem ekonomik hem de sosyal olarak, ciddi bir itibar kaybı problemi yaşanıyor. Çünkü insan başkalarıyla birlikte yaşayan sosyal bir varlıktır,
İTİBAR İÇİN NE YAPMALIYIM?
- Herkes itibarlı olmak ve itibar edilen kişiler arasında yer almak isteğinde ve arayışındadır değil mi?
- Kesinlikle öyle. Elbette bu talep ediyor olmak yetmiyor. Bunu nasıl sağlayacağı konusunda hem bilgili olması gerekiyor, hem de hayatının bütünü itibariyle ‘bu itibara yönelik ne yapılabilirim’in cevabını önce kendisinden yola çıkarak bulması gerekiyor.
AHLAK KONUSUNDA KAFA YORMALI
- Kişilerden devam edersek, yaşam boyu, sürekli itibarlı olmak isteyen kişiler ne yapmalı diye mi bakmak lazım, ne yapmamalı diye mi bakmak lazım? Bazı şeyleri yapmamayı başarabilmesi, insanın itibarlı olma durumunun hep sürmesini sağlayabilir mi?
- Toplumun bu konuda geleneği, göreneği ve insanın kendisini ilişkiler bağlamında nasıl hazırladığıyla alakalı bir soru bu. Ne yapmalı da olabilir, ne yapmamalı da olabilir. Biri olmazsa diğeri olmaz. Bir kere ahlak meselesi üzerinde kafa yorması gerekiyor. Ahlak dediğiniz şey, toplum ve kişi hayatında benim nasıl davranmam gerektiği, ticarette nasıl davranmam gerektiği, aileme karşı sorumlulukları yerine getirmem noktasında nasıl hareket etmem gerektiği konularında, genel anlamda vazedilmiş, geçerliliği evrensel olarak kabul görmüş ilkelerden haberdar olmak ve bunları uygulayabilir olma düzeyine sahip olmayı gerektiriyor.
GENEL İLKE VE DEĞERLER
- Yani, itibarlı olmanın ilk adımı ahlaklı olmaktan başlıyor.
- Evet, etik ya da ahlak diye anlattığımız, sana veya bana göre değişen ilkeler üzerinden değil, genel anlamda, herkes için geçerli olan, olmazsa olmaz diyebileceğimiz bir takım ilkelerle, değerlerle alakalıdır. Bunların farkında ve bunlardan haberdar olmak gerekiyor. Tam bir bilgi olmasa da bu anlamda bir hissiyat, yatkınlık, eğilim olması da yeterli olur. Bu da sosyalleşme adını verdiğimiz, insan olma prosesi içinde, çocukluktan itibaren ana-baba yoluyla, eğitim yoluyla, içinde bulunduğumuz toplum yoluyla öğrendiğimiz değerler.
- Bunlar herkesin bildiği ya da bildiğini varsaydığımız değerler değil mi?
- Evet. Yeniden üzerinde durulup ortaya çıkarılmış yapılardan söz etmiyoruz. Bu hassasiyete sahip olmak işin özünü oluşturuyor diye düşünüyorum.
ZENGİNLİĞİN KAYNAĞI ÖNEMLİ
- Bu arada şunu da öğrenmek istiyorum. Zenginlik ve bol paralı insan olmanın itibarlı olmaya katkısı var mı?
- Tabii. Bu sözünü ettiğimiz değerler, yani sizin itibarlı olmanız, kaynağı ve süreci belli olan bir kaynaktan geliyorsa, zengin olduğunuz için itibarlı oluyorsanız bunun muteber olduğu toplumlarda veya belirli bir zaman dilimi içinde bu tarz değerlendirmeler çok takdir görebilir, çok işlevsel olabilir. Anlaşılabilir bir şey. Ama bu zenginlik tam itibarlı olmaya kimi zaman yetmeyebilir. Sahip olduğunuz paraya nasıl sahip olduğunuz, bu parayı nasıl değerlendirdiğiniz de önemli. Zenginliğinin oluşması ve harcamaların sırasında ne kadar şeffaf olduğun, ne kadar adil olduğun, topluma karşı sorumlu olduğun ve ne kadar hesap verebilir olduğuna bağlı olarak bu zenginlik bir itibar değeri olarak anlamlı olur. Aksi takdirde anlamlı olmaz.
ŞİRKETLER İÇİN YENİ KRİTERLER VAR
- Bu saydığınız çevreci, adil, şeffaf olmak gibi değerler, kurumların, şirketlerin itibarı açısından da aynı derecede önemli mi?
- Bir kere herşeyden önce itibarlı şirketin bu itibarını sağladığı araçları, yaptıkları işleri iyi anlatması gerekiyor. İyi anlatılan bu işlerin de topluma katkı, fayda sağlayan işler olduğunu da açıkça ortaya koyması gerekiyor. Bunu yapamıyor ama değerli bir şirket de olabilir. Epey bir zaman önce bu kriter bir değerlendirme unsuru olmaktan çıktı. Onun sürdürülebilir olma şansı, günümüz şartlarında çok mümkün değil. Şirketler, kurumlar, hükümetler için de geçerli ölçüler bunlar. Açıklık, adil olmak, başkalarının hak ve hukukuna saygılı olmak günümüzün fevkalade önemli değerleri. Bunlara sırtımızı dönerek varlığımızı sürdüremeyiz.
İTİBAR KORUNMALI VE SÜRDÜRÜLMELİ
- Ben itibarlı bir şirketim, beğeniliyorum, saygı görüyorum. Ama benim bunu mutlaka sürdürmem gerekiyor, öyle mi?
- Evet, sizin de başta vurguladığınız, muhafaza edebilmek, devamını getirebilmek de itibarı ortaya çıkartmak kadar önemli.
HAYAT ARTIK SORUNSUZ DEĞİL
- Ben Türkiye’de 30 – 40 yıl önce halkla ilişkiler birimlerinin şirket ve kurumlar içinde kurulmasının ne kadar önemli olduğu tartışmalarını hatırlıyorum. Şimdi çok gündemde olan itibar konusu halkla ilişkiler birimlerinin içinde ve onların görevi mi olmalı? Yoksa sadece bu konuyla ilgilenen birimler mi kurulmalı veya danışmanlar mı görevlendirilmeli?
- Bence böyle bir birim ya da danışmanlığa ihtiyaç duyuluyor. Çünkü, hayat eskisi gibi rahat, sorunsuz bir biçimde gitmiyor. Çünkü, yaşadığımız küresel dünyada bizi etkileyen faktörlerin krize dönüşme ihtimali çok daha fazlalaştı. Diğer ülkeler gibi Türkiye’de de her an bu krizlerle başa çıkmak, onları yönetmek zorunda kalabilirsiniz. Dolayısıyla bunlar hakkında bilgiye, yeterliliğe ve beceriye sahip olmanız gerekiyor. O yüzden de bunu profesyonel bir destek alarak sürdürmek sizi daha güvenceli kılar. Özellikle belirli bir seviyedeki şirketler açısından böyle bir destek her zaman çok yararlı olacaktır.
ŞİRKET YÖNETİMİNİN GÖREVİ
- Peki bu nasıl bir destek olacak?
- Bir kere, adil olma, hakka hukuka saygılı olma, hesap verebilir olma temeline dayalı bir şirket yönetiminin tesis edilmiş olması gerekiyor. Bunu şirket yönetimi yapacak. Bu lafta kalmayacak. Üretim, satış ve diğer aşamalarda adil olmanın gereğinin yerine getirilmesine dikkat edilmeli. İş ortaya çıkmadan önce sizin kim olduğunuz, bu şirketi neden kurduğunuza bakılıyor. Uzun zamandan bu yana, artık şirketlerin ‘kar elde etmek için kurulduğunu’ söylemiyoruz. Neden kuruluyor şirketler? Topluma hizmet için kuruluyor. Bu söz çok sloganvari olsa da gerçek böyle. İçinde yaşadığınız toplumun daha mutlu, daha müreffeh olabilmesine katkıda bulunmak için o şirketin yapıp ettikleri bir değer olarak yansısın diye kuruluyor. Tabii ki bu şirketi kurarken, yaşatırken çok para ve çok emek harcıyorsunuz. Buradan elbette ki bir kazanç sağlayacaksınız. Ama o kazanç ne için gerekli? Hem yaşamanız hem de şirketinizin devamlılığını sağlamanız için gerekli. Yani bu mantığı bir kere kabul etmemiz gerekiyor.
Bir çok şirket, bu sürdürülebilirlik anlayışını tesis etmediği için, adil ve hesap verebilir olmadığı için dünya kadar emeği ve yatırımı çok kısa sürede harcamış ve milli gelire zarar verecek bir takım olumsuz gelişmelere neden olmuş ve batmıştır. Bunlar sadece şirketin kendi hatasından ileri gelmeyebilir. Ama, topyekün, makro ekonomik sistemler açısından da bakıldığında, şirketlerin sürdürülebilirliğini sağlayacak inancın ve bu inancı besleyecek sistem dinamiklerinin kurulmuş olması gerekir.
PROFESYONEL DESTEK ALMALI
Bakınız itibara daha gelmedim. Şirket doğru kurulursa ve çalıştırılırsa benim işim, bunu hem içeride çalışanlarıma, yatırımcılarıma, hissedarlarıma anlatmak benim işim. Biz bunların her birine sosyal paydaş diyoruz. Bunların benimle ilgili, beni olumsuz etkilemelerini engelleyerek ve onları bilgilendirerek, desteğini alarak, onların benim yanımda yer almalarını sağlarım. İyi ve kötü günümde benimle birlikte hareket etme imkanını yaratarak bu varlığımı sürdürebilme güvencesini ortaya çıkartırım. Bunu da itibar yönetimi dediğimiz, profesyonellerden destek alarak yapabiliriz ancak. Yani bir taraftan iş ortaya çıkarken diğer taraftan da bu işin ne olduğu nasıl yapıldığı, kime nasıl bir katkısı olduğu gibi konularda insanların bilgi ihtiyacını karşılayarak bu iletişimi çift yönlü kurma işidir itibar yönetimi.
BİLGİ EDİNME HAKKI ÖNEM KAZANDI
- Onlarca yıl önce, şu anda çok yakınımızda olan Haliç’e girdiğimizde çift taraflı sayısız fabrika görüyorduk. O dönemde kent içinde özgürce çalışan bu fabrikaların zaman içinde bir çok yönden sorun yarattığı ortaya çıktı. Şimdi ise özel bölgelerde yapılan sanayi üretimlerinde üreticilerin dikkat etmesi gereken pek çok çevresel, sosyal ve teknik kurallar var. Üretimin her aşamasından, çalışanların koşullarından, üretilen malda kullanılan malzemeye ve dağıtıma kadar sizi zorlayan kurallara bağlı kalıyorsunuz. Bunlardan herhangi birisindeki eksiklik sonucu yaşanan sorunlar sizi maddi açıdan olduğu gibi itibar açısından da sıkıntıya sokuyor. Yani üretim bugün eskiye göre çok daha zor hale geldi değil mi?
- Size katılıyorum. Dikkat edilecek unsurlar çok fazla arttı. Ayrıca insanların bilgi edinme hakkı dediğimiz kavram önem kazanmaya başladı. Neye bağlı olarak önem kazandı? Bir kere herşeyden önce artık daha fazla kaynağa sahibiz. Çeşitli konulara ilişkin farklı bilgiler edinebiliyoruz. Mesela bu konuda sosyal medyanın dikkate alınması çok temel bir iş haline geldi. Dolayısıyla ‘ben yaptım oldu’ diyemezsiniz. Hesap vermek zorunda olmanızın nedeni de buradan kaynaklanıyor zaten. Yani sizin yaptığınız işin şöyle ya da böyle yapılmasının bana açıklamasının yapılması gerekiyor. Seni ilgilendirmez lafı artık çok geçmişte kaldı. Artık beni ilgilendiriyor. Neden ilgilendiriyor? Çünkü ortak kaynakları kullanıyorsunuz her şeyden önce.
Herkesin böyle bir sofistikasyonla bakmasını bekleyemezsiniz ama pratiği içerisinde kullandığınız su, hava, toprak, çevre sizin neyi nasıl yaptığınız konusu benim hayatımı ilgilendiriyor. Kaldı ki benim eşim, çocuğum, arkadaşım, dostum sizin işyerinizde çalışıyor olabilir. Orada yaşananları benimle paylaşıyor olabilir. Ben bir değil birçok nedenden dolayı sizin çalışanınızla nasıl bir ilişki içinde olduğunuzu öğrenebilirim ve kimi zaman olumlu ve bazen de olumsuz değerlendirmede bulunabilirim. Benim bu eleştirilerim, sizin iş yapma ve para kazanma gücünüzü, yeteneğinizi olumsuz yönde etkileyebilir. Sürdürülebilir olmanızı durdurabilir.
SOSYAL MEDYANIN GÖZÜ ÜZERİNİZDE
- Sosyal medya bu kadar yaygın olmasaydı itibar açısından daha az mı sorun olacaktı?
- Öyle gözüküyor ama o zamanlar ‘kol kırılır yen içinde kalır’ sözünün geçerliliği görece olarak daha fazlaydı. Artık öyle bir şey yok. Herşey çok kısa sürede ortaya çıkıyor.
KREDİ SORUNU BİLE DOĞABİLİR
- Şu anda cep telefonları sayesinde dünya üstünde yüz milyonlarca haber kameramanı var. Hangi köşede ne yaparsanız yapın videoya çekilebilirsiniz. Bu da hem insanlar hem de şirketler açısından sürekli gözaltında olma anlamına geliyor. Örneğin fabrika bahçenize giren bir sokak köpeğini çıkarmak isteyen görevlinin sert davranışı doğrudan sizin sorununuz haline gelebilir. Sosyal medyada bu görüntüler yayınlanınca artık siz doğrudan bir itibar meselesi ile karşı karşıya kalıyorsunuz.
- Evet, siz hiç beklemediğiniz anda bir sorun önünüze gelebilir ve bu sorunu sizin örneğin bankalardan kredi almanızın önünü kesebilir.
- Yani aniden hiç beklemediğiniz yerden itibar golü yiyebilirsiniz ve bu size ciddi maliyet çıkarabilir değil mi?
- Kesinlikle öyle. Derslerimizde, konferanslarımızda çok rahatlıkla söylüyoruz, bir işletmenin yöneticisinin en önemli işi o işletmenin itibarını yönetmektir. Ondan daha önemli bir işi yoktur. İtibar yönetmek dediğimiz şey cilalı, parlak sözlerle insanları ikna etmeye dayalı bir performans değildir. İtibar dediğimiz şey, samimi, doğru, dürüst üretim yaparak, insanları bunun üzerinden bilgilendirerek onların sempatisini, sevgisini, muhabbetini kazanmaktır.
KRİZ DÖNEMLERİNDE KIRILGANLIK ARTIYOR
- İtibar sorunu, ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde biraz daha fazla öne çıkıyor galiba, değil mi?
- Kesinlikle. Sebebi çok açık. Ekonomik anlamda ciddi darboğazlardan geçtiğimiz dönemlerde kırılganlığımız, hassasiyetimiz daha da yükseliyor. Bu noktada, siz iyi zamanlarda para kazanan bir şirket iken bu dönemlerde işçi çıkarmaya başlarsanız, tazminatını ödemediğiniz işçilerle mahkemelik olursanız, maliyetleri azaltmak için hammaddeyi daha alt kalitede kullanır ama eskisi gibi fiyatlandırmaya devam ederseniz bu durumda çevre, tüketici, müşteri sizi affetmez.
İYİ İLETİŞİM KURUP DOĞRULARI ANLATMAK
- Peki, ekonomik itibar gibi politik itibarı korumak için de aynı yaklaşım mı gerekiyor?
- Evet. Kriziniz ne olursa olsun, krizleri birlik, dayanışma duygusu ile iyi zamanda da kötü zamanda da kendimizi işin içine dahil ederek, sorumluluklarımızı yerine getirerek, kaçmayarak, yalan söylemeyerek, panik yapmayarak ayakta kalabilecek çözümleri üreterek aşmamız gerekiyor. Bunlar için de iyi iletişim kurarak insanlara doğruyu anlatmak gerekiyor. İnsanların sizin yanınızda yer almasını sağlamanın yolu, size inanmalarından geçer. Yalan söylerseniz bir kere size inanır ama ikincisinde inanmaz. O nedenle sakin olmak ve gerçekten içtenlikle insanların sizinle kucaklaşmasına, birlikte hareket edebilecek bir gücü ortaya çıkarmanıza uygun davranmanız gerekir. İtibar dediğimiz şey budur.
‘TROL’ SALDIRISI OLURSA
- Sosyal medya aynı zamanda olumsuzluklara da fırsat tanıyor. Size, haksız biçimde yapılacak kasıtlı saldırılarla itibar kaybı yaşamanız ihtimali de oldukça yüksek değil mi?
- Çok doğru söylüyorsunuz. Elbette bu durum her zaman karşımıza çıkabilecek bir sorundur. Günümüzde iletişim teknolojilerinin çok gelişmiş olmasına bağlı olarak herkesin bir anlamda vatandaş gazetecisi konumunda olması nedeniyle bu tarz ‘trol’ diye adlandırdığımız saldırılara, ‘fake news’ dediğimiz sahte haberlere yönelik gelişmeler sizi olumsuz yönde etkileyebilir. Bunlardan kendinizi korumanın yolu yine sizin dürüstlüğünüzü, açıklığınızı korumanızdan geçer. Bu yüzden, her zaman, ‘kimsiniz, ne yapıyorsunuz, neden öyle yapıyorsunuz’un bilgisini net bir şekilde vermeniz gerekir. Bu kolay gibi görülmeyebilir ama bu yapabilecek teknoloji geçmişe göre olağanüstü bir seviyededir. Yeter ki siz bunun olabileceğine inanın ve bunu yapmak için gerekli sistemleri kurumunuzda oluşturun. Bu bir zihniyet, anlayış işidir. ‘Benim yaptığım ettiğimden ona ne’ dediğimiz zamanlar çok geçmişte kaldı.
DİK DURURSANIZ İZİ KALMAZ
- Gerçekten de geçmişte bir çok kuruluşa saldırılar yapıldı ve söylediğiniz doğru davranışlarla bu saldırıları savuşturdular. Ancak izi kaldı mı kalmadı mı diye de düşünüyorum.
- Hayır, izi kalmaz. Çamur at izi kalsın, diye bir sözümüz var. Belki bir süre izi kalabilir ama siz dik durursanız, gerçekten doğruları söylerseniz, sizin yanınızda yer alan insanların varlığını sizi destekleyecek biçimde yanınızda bulursanız o atılan çamurun izi çok çabuk dağılır ve kaybolur gider. Zaten itibar yönetimi bunun için var.
İŞ YAPAMAZ HALE GELİRSİNİZ
- Kişilerde veya kuruluşlarda itibar zararları nasıl zararlar olarak ortaya çıkar?
- İtibar zedelenmesi, herşeyden önce sizi iş yapamaz hale getirir. Örneğin yanınızda yer alacak nitelikli insan bulamazsınız. Sizin birlikte yola çıkacağınız arkadaşlarınız sizinle birlikte olmazsa o zaman ciddi şekilde sorun yaşarsınız.
Yatırım artık özsermaye ile değil dışarıdan aldığınız kredilerle yapılıyor. Size kolay kolay kredi vermezler.
Sizin malınıza itibar duyulmazsa o malı satamazsınız. Bayilik teşkilatınız iflas eder. Dağıtım kanallarını kullanamaz hale gelirsiniz. Kısacası bir felç durumu ile karşı karşıya kalırsınız. Bunu yönetmek o nedenle birinci vazifemizdir.