Öne Çıkanlar Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu ÇOSB Girişimcilik Paneli Prof. Dr. İlhan Helvacı Turkcell Genel Müdürü Kaan Terzioğlu Çerkezköy OSB

Dijital dönüşümü avantaja çevirenler kazanacak

GİRAY DUDA

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), Türkiye’nin tüm bölgelerine dağılmış iş derneklerinin oluşturduğu federasyonların üst örgütü. Binlerce şirketi şemsiyesi altında barındıran TÜRKONFED, güncel ülke ve dünya gelişmelerine yakın durarak, sayısız eğitim toplantısı, panel ve organizasyon ile belki de en aktif iş örgütü olma niteliğini taşıyor. TÜRKONFED’in hedefini, faaliyetlerini Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan ile konuştuk.

- TÜRKONFED’in diğer iş derneklerinden farklı ve kapsamlı bir yapısı var. Bize belli başlı özellikleriyle tanıtır mısınız?

- TÜRKONFED’in ilk fikirleri, 90’lı yıllarda ülkemizin farklı bölgelerinden Sanayici ve İş Adamları Derneklerinin, TÜSİAD’ın öncülüğünde bir araya gelerek başlattığı SİAD Hareketi ile atılıyor. 1994-2004 yılları arasında önce SİAD Platformu’na dönüşen hareket, daha sonra 2004 yılında Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu, yani TÜRKONFED’in kurulmasıyla yeni bir evreye giriyor. O nedenle 1. Fazı 90-2004 Kuruluş dönemi olarak alabiliriz. 2004-20018 yılları arasında ise 26 kalkınma ajansının olduğu bölgelerde federasyonlaşma çalışmaları sürüyor. Bu dönem TÜRKONFED’in 26 bölgesel, 3 sektörel olmak üzere 29 federasyona ulaştığı, 244 dernek 25 bini aşkın iş insanı ve 40 bini aşkın şirketin üye olduğu bir Genişleme Dönemi’nden geçiriyor.

TÜRKONFED artık genişlemesini bölgesel federasyonlar bazında tamamlamış bir yapı. Bu yapı, içindeki 41 kadın derneği ile de en örgütlü kadın gücünü temsil ediyor. Brüksel temsilciğinin yanı sıra 12 milyon firmayı ve 55 milyon çalışanı temsil eden Avrupalı KOBİ’lerin çatı örgütü Avrupa KOBİ Birliği (SME United) üyesiyiz. Türk KOBİ’lerinin sorunlarını, AB çatısı altında aktarma ve karar alma süreçleri ile politika geliştirilmesinde SME United üyesi olarak aktif bir katılım da sağlıyoruz. TÜRKONFED International üyesi yurt dışındaki 14 iş insanı derneği de yapımız içinde aktif bir faaliyet gerçekleştiriyor.

5K VİZYONUYLA DERİNLEŞECEĞİZ

- Son genel kurulda kendinize yepyeni bir vizyon belirleyerek yolunuza devam ediyorsunuz. Yeni vizyonunuzu öğrenebilir miyiz?

- 13. Olağan Genel Kurulumuzda delegelerimizin oybirliği ile başkanlık görevini devralarak, yeni dönemdeki vizyonumuzu kısaca 5K olarak belirlediğimiz ‘Derinleşme’ye ayırdık. 2018-2021 yılları arasındaki 3 yılda “Kurumsal, Küresel, Kapsayıcı, KOBİ ve Kadın” konularına odaklanacağımız 5K Vizyonunu devreye aldık.

Kurumsallaşma diyoruz. Çünkü kurumsallaşma ve kurumsal yönetişim anlayışının işletmelerimize, dernek ve federasyonlarımız ile ülkemizdeki tüm kurumlarımızda ekonomi-demokrasi ilişkisini güçlendireceğini ve liyakat odaklı insan kaynağında yetkinlik sağlayacağını düşünüyoruz

“Küreselleşme” ve “Küresel Rekabet Gücü” diyoruz. Çünkü, artık sadece ülkelerin değil, kentlerin, sektörlerin, şirketlerin birbirleriyle yarıştığı bir dünyada bir adım önde olmak için üyemiz olan şirketler, KOBİ’lerimiz ve ülkemiz için ürettiğimiz çözümleri artırmaya odaklı hareket etmeyi hedefliyoruz.

Kapsayıcılık diyoruz. Çünkü, TÜRKONFED’in 40 kişilik yönetim kurulu tüm Türkiye’yi temsil eden bölgelerinin iş insanı ve her biri farklı kimlik, mezhep, ideoloji ve kültürden geliyor. Ortak akıl ve ortak vizyon ile hepimiz TÜRKONFED’de aynı masaya oturup katılımcı ve kapsayıcı bir anlayışla memleket meselelerini dert edinip, çözüm üretiyoruz.

KOBİLER YENİ DÜNYAYA HAZIRLANMALI

- 5K’nın en somut iki kısmını oluşturan KOBİ’lere ve kadınlara bakış açılarınız nasıl?

- Elbette ülke ekonomisinin lokomotifi ve TÜRKONFED’in gücünün kaynağı KOBİ’ler. KOBİ’lerin değişen rekabet koşulları içinde rekabet edebilirliklerini olumsuz etkileyecek kurumsallaşma ve insan kaynağından finansmana erişime, pazarlamadan ihracata, sanayileşme ve dijitalleşmeden markalaşmaya kadar pek çok sorunu var. Ekonominin geleceği için istihdamın yüzde 73’ünü, ihracatın yüzde 55’ini gerçekleştiren KOBİ’lerimizin, değişen ve dönüşen yeni dünya koşullarına hazırlanmaları için adımlar atmak gerekiyor. Kapasitelerinin geliştirilmesi, yeni üretim teknolojileri ile katma değerli üretim yapabilmeleri için geçmişte olduğu gibi yeni dönemde de bu alana odaklanan çalışmalarımızı ve politikalarımızı geliştireceğiz.

GÜÇLÜ EKONOMİ İÇİN AKTİF KADIN KATILIMI

Tüm bu vizyonu yatayda ve dikeyde kesen “Kadın” vizyonu da bizim için çok önemli. TÜRKONFED olarak bulunduğumuz her platformda güçlü toplumun, güçlü ekonominin ve güçlü demokrasinin yolunun, kadının hayatın tüm alanlarına aktif katılımından geçtiğini her fırsatta dile getirdik. Yeni dönemde bu vizyonumuzu sözde değil özde de küçük ama anlamlı bir ilk adımla göstermek istedik. Ülkemizin lider özellikte, rol model iş kadınlarının temsiliyetini yüzde 100 artırdık. 9 güçlü rol model iş kadını da yeni dönemde konfederasyonumuzun cinsiyet ve fırsat eşitliği temelinde kadın konusuna odaklanan ve değer yaratan çalışmalar gerçekleştirecek. Aynı zamanda 12 çalışma komisyonlarımızda da yine fırsat eşitliği temelinde eş başkanlık dönemine geçtik. Artık her çalışma komisyonumuzun kadın ve erkek eşbaşkanları var. Yeni dönemde hem kendi içimizde hem de ülkemizde kadınların karar alma mekanizmalarına aktif katılımlarını sağlamak adına projeler ve politikalar üreteceğiz.

EN BÜYÜK İŞ DÜNYASI ÇATI ÖRGÜTÜYÜZ

- Bölgesel açıdan hepsini yeterince kapsıyor musunuz? Bölgesel ve sektörel üyeliklerin artırılması için bir hedef rakam projeniz var mı? Potansiyel nedir?

- Bahsettiğim gibi, TÜRKONFED, en doğusundan en batısına Türkiye’nin dört bir yanında iş dünyasını kapsayan bir dernek. Üyesi bulunan 29 federasyon, 244 dernek ile 25 bin iş insanının çatısı. Bu anlamıyla Türkiye’nin bağımsız ve gönüllülük esasıyla bir araya gelmiş en büyük iş dünyası çatı örgütü.

20 BİN İŞ İNSANINA ULAŞIYORUZ

- Yoğun bir faaliyet programı uyguluyorsunuz. Bu faaliyetlerin bildirimi, hazırlanan raporları federasyonlar ve doğrudan şirketlere ulaştıran bir iletişim ağı mı kullanıyorsunuz?

- TÜRKONFED yönetim kurulu, denetleme kurulu ve yüksek danışma kurulu ile federasyon ve derneklerimizin başkan ve yöneticilerinden oluşan 800 kişilik özel mail grubumuz var. Aynı zamanda 13 bin kişilik de paydaş, üye ve iş insanı datamız söz konusu. Her etkinliğimizi, rapor ve çalışmalarımızı 20 binin üzerinde iş insanına e-posta ile ulaştırıyoruz. Aynı zamanda TÜRKONFED’in 6 kurumsal whatsapp hesaplarıyla da duyurularımızı üyelerimize ulaştırıyoruz. TÜRKONFED web sitesi, sosyal medya (Facebook, Twitter, İnstagram, Linkedin, Youtube) adreslerinden de tüm çalışmalarımızı açık ve şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşıyoruz.

KADIN GÜÇLENİRSE TOPLUM GÜÇLENİR

- Kadınların iş hayatına daha çok katılması gibi çok önemli projeler yürütüyorsunuz? Belli başlılarını anlatır mısınız? Bu projeler için kimlerle ne tür işbirlikleri yapıyorsunuz?

- Kadınların karar alma mekanizmalarına katılımını önemseyen ve İş Dünyasındaki Kadın Komisyonu (İDK) ile kurulduğu günden bugüne geçen 12 yılda önemli çalışmalar yapan bir STK olarak, “kadın güçlenirse, toplum güçlenir” felsefesiyle çalışıyoruz.

İDK, 2007 yılından bu yana kadınların iş hayatına kazandırılması için çok sayıda projeyi hayata geçiriyor. Bu kapsamda Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) işbirliğiyle “Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinde Kadının Rolü Zirvesi” düzenledik. İstanbul’da, dünyanın farklı ülkelerinden çok sayıda üst düzey yöneticiyi ağırladık. Yayınladığımız sonuç bildirgesiyle de iş dünyasına kadın katılımının artırılması konusunda, kadın çalışan kotasından çocuk bakım hizmetleri ve kreş yardımına, toplumsal eşitliğin sağlanmasından kadın ve aile dostu işletmelerin sayısının artırılmasına kadar çözümler sunduk.

KADIN OLMADAN KALKINMA MÜMKÜN GÖRÜNMÜYOR

- Türkiye, kadınların işgücüne katılması açısından diğer ülkelere göre nerede? Nerede olması gerekir? Bu konudaki en büyük engeller/sorunlar neler?

- Bildiğiniz gibi tüm dünya ve Türkiye siyasal, ekonomik, toplumsal ve sosyal büyük bir dönüşümden geçiyor. Ülkelerin rekabetçiliği, ekonominin yanında toplumsal hayatta yarattığı değeri, sürdürülebilir kalkınmada etkin kullanmasıyla ölçülüyor. Bu noktada, kadının ekonomik hayata aktif katılması, ülkelerin refah seviyesini artırırken, kalkınmanın da en önemli göstergesi olarak kabul ediliyor. Tek kanatla uçmak nasıl mümkün görünmüyorsa; toplumun yarısını oluşturan kadınların hayatın her alanına aktif katılımı olmadan da kalkınma ve rekabetçilik pek mümkün görünmüyor.

Ülkemiz son yıllarda istihdam ve işgücüne katılımda önemli mesafeler kat etse de Avrupa Birliği ve içinde yer aldığımız G20 ülkeleriyle kıyasladığımızda kat edecek çok yolumuz olduğu görülüyor. Ülkemizde kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 34’ler seviyesinde seyrederken, AB ortalamasının yüzde 50’nin üzerinde olduğunu da hatırlatmak isterim. İstihdam oranımız ise yüzde 28’ler düzeyinde seyrediyor. Son 10 yılda kadın istihdamını da yüzde 7 artıran ülkemizin, toplumun yarısını oluşturan kadınları, sadece pozitif ayrımcılık değil, tam eşitlikle iş hayatına katması durumunda, büyüme ve kalkınmada önemli bir sıçrama yaratmak mümkün görünüyor.

KADIN İSTİHDAMI GSMH’Yİ ÇOK ARTIRIYOR

Bugün, dünyada işgücünün yüzde 40’ını kadınlar oluşturuyor. Dünyada kadın istihdamının yüzde 1 artması, GSMH’yi 80 milyar dolar artırıyor. 2025 yılına kadar eğer tam olarak cinsiyet eşitliği sağlanabilirse, dünya ekonomisine 28 trilyon dolar ek katkı sağlamak mümkün. Ülkemizde kadınların ve erkeklerin ekonomiye eşit katılmaları halinde GSMH’mızın yüzde 30 daha fazla olacağı açık ve nettir. Kadın elinin ve emeğinin değmediği ülkelerde ekonomik kayıplarda yüzde 30’lara kadar çıkıyor. Kadınların aktif katılımı, üretim, bereket, refah ve kalkınma sağlıyor. Girişimci kadınların sayısının artırılması, üst düzeyde karar alma mekanizmalarında kadınların ayak seslerinin daha çok duyulması için yapılması gerekenler aslında çok basit. Toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde kadının çok yönlü güçlendirilmesi; siyaset, iş ve toplumsal hayata kadınların aktif katılımını sağlayacak politikaların hayata geçirilmesi, ülkemizin kalkınması için de olmazsa olmaz koşuldur.

KIZLARIMIZA NİTELİKLİ VE KALİTELİ EĞİTİM VERMELİYİZ

Bir kız çocuğuna verilecek eğitimin sonraki kuşaklarda hem kültürel hem zihinsel hem de ekonomik olarak mucizevi bir katkısı bulunuyor. Eğitimde sadece nicelik değil, nitelik ve kalitenin de artırılması önem kazanıyor. Bu noktada; kız çocuklarının, nitelikli ve kaliteli eğitim almasını sağlamalıyız. Vergi, prim ve teşvikte kadınları odağa almalı; destekleyici ve geliştirici politikalar uygulamalıyız. Gelir vergisi uygulamasında cinsiyete duyarlılık geliştirmeliyiz. İlk defa iş kuran kadınların primlerinin yarısının Hazine tarafından karşılanmasını sağlamalıyız. Doğum borçlanması primlerinin devlet tarafından ödenmesine, bakım sigortası uygulamasından çocuk ve yaşlı bakım hizmetlerine kadar kadınların iş ve sosyal hayata katılımları önündeki tüm engelleri kaldırmalıyız.

KOBİ’LER BÜYÜRSE TÜRKİYE BÜYÜR

- Türkiye ekonomisinin en önemli unsurları olan KOBİ’leri büyütecek olumlu projelerinizi de izliyoruz. Öncelikle Türkiye’deki KOBİ’leri bize genel hatlarıyla anlatır mısınız? Ülkemizin yaşadığı döviz krizi ile birlikte yaşadığımız yüksek enflasyon, yüksek faizler KOBİ’leri nasıl etkiledi? Sıkıntılarını atlatabilmeleri için neler gerekli?

- KOBİ’ler ülkemizin can damarları. Türkiye ekonomisinin yüzde 96’sını KOBİ’ler oluşturuyor ve sahip bulundukları bu ölçekle, hem onların attığı adımlar hem de onlar adına atılacak adımlar, aslında ülkemizin geleceğini yakından belirliyor. Anadolu’nun her köşesinde faaliyet gösteren KOBİ’lerin rekabetçiliğini artırmak, Türkiye’nin rekabetçiliğini artırmak anlamına geliyor. Sizin de bahsettiğiniz ve 2018’de ekonomiye damgasını vuran tüm bu gelişmelerden, ekonomideki yavaşlamadan en çok ise KOBİ’ler etkileniyor.

Özellikle son aylarda takipteki KOBİ kredilerinin oranının arttığı görülüyor. Ekonominin lokomotifi olan KOBİ’lerin kırılgan yapılarını güçlendirecek adımlar atılması bu bağlamda önem taşıyor. Finansmana erişimde sıkıntı yaşayan; yüksek teknoloji kullanımı, yüksek katma değerli üretim ve ihracat gücü sınırlı olan KOBİ’ler için nakit akışı devamlılığı hayati bir öneme sahip. KOBİ’lerimizin nakit akışı devamlılığının sağlanması, finansal yapılarını güçlendirecek, piyasada güven ortamını artıracak ve risk primi ile finansal dalgalanmaların boyutunu azaltacaktır.

ALACAK SİGORTASI KOBİ’LERİ DİRENÇLİ KILACAK

- alacak sigortasının KOBİ’ler için çok önemli olduğunu pek çok kez vurgulamıştınız. Yeni yılla birlikte gelen bu uygulama için neler söyleyeceksiniz?

- Alacak sigortasının hayata geçirilmesi ve KOBİ’lerin finansmana erişimindeki sıkıntıların giderilmesi, ekonominin lokomotifi olan KOBİ’lerimizi dirençli kılacaktır. Bu anlamıyla sevindirici bir gelişme de yaşandı. 24 Aralık’ta Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, KOBİ’lerin alacaklarını tazmin edememeleri durumunda, zararlarını karşılamak adına Devlet Destekli Alacak Sigortası'nı 1 Ocak'tan itibaren devreye alacaklarını açıkladı. Bu çok önemli bir adım. Çünkü özellikle içinde bulunduğumuz dönemde şirketleri özellikle etkileyen ve diğer ülkelerdeki rakiplerine göre etkileyen unsur, finansman koşullarının sıkılaştığı dönemlerde alacak tahsilatında yaşanan sıkıntılardı. Bu sıkıntılardan en fazla etkilenen şirketler ise KOBİ’lerdi.

‘ÖNCE KÜÇÜĞÜ DÜŞÜN İLKESİ’

Hükümetimizin attığı bu adımın ardından sıra, tahsilat güçlüğü nedeniyle yaşanabilecek sorunların KOBİ’lerde finansal krize sebep olmasının ve iflas/konkordatoların önüne geçmek amacıyla, “önce küçüğü düşün ilkesi” çerçevesinde diğer önlemleri de hayata geçirmeye geldi. Bu noktada tahsilat sürelerinin AB’de olduğu gibi 30 günle sınırlanmasını sağlamalıyız. Geç ödeyenleri denetleyecek mekanizmaları oluşturmalıyız. Sadece özel sektör için değil belediyeleri ve kamu kurumlarını da dahil etmeliyiz. Hukuki ve kurumsal altyapıyı kurmalıyız. Yeniden yapılandırma başta olmak üzere, ekonomide KOBİ’leri odağa almalıyız.

DİJİTAL DÖNÜŞÜM BİR ARAÇ

- Sanayide üretim artışı ve rekabette geri kalmamak amacıyla ekonomi yönetiminden şirketlere kadar herkesin gündeminde dijital dönüşüm var. İş Bankası işbirliğiyle Dijital Anadolu Projesi yürütüyorsunuz. KOBİ’lerin üretim yetenekleri ve dijital dönüşüm olanakları açısından yapılabilecekleri, sizin gözlem ve düşüncelerinizi bize anlatır mısınız?

- TÜRKONFED olarak yüksek teknolojili üretim yaparak, yüksek katma değer yaratmak ve küresel rekabet gücümüzü artırmak için dijitalleşmeyi kaldıraç olarak kullanmamız gerektiğini düşünüyoruz. Dijital dönüşümün bir amaç değil, kalkınma odaklı sürdürülebilir ekonomi için bir araç olduğu kanaatindeyiz. Bugün Borsa İstanbul’da işlemlerin yüzde 15’ini robotlar yapıyor. ABD borsasında robotların işlem hacmi yüzde 50’yi buluyor. Küresel yapay zekâ patent başvurularında Çin yüzde 37, ABD yüzde 25 ile ilk iki sırayı paylaşıyor. Yapay zekâ yatırım ve finansmanında Çin’in yüzde 60, ABD’nin de yüzde 29 ile rekabeti devam ediyor.

Yapay zekâ ‘startup’larının yüzde 48’i ABD, yüzde 38’i Çin’e gidiyor. 2030’da Çin ekonomisine yapay zekâ katkısının 7 trilyon dolar olacağı öngörülüyor. İki ülke arasında yapay zekâ alanında amansız bir yarış sürüyor.

GERÇEK GÜNDEMİMİZ DİJİTALLEŞME OLMALI

Ülke olarak son 20 yılda GSYİH’dan Ar-Ge faaliyetlerine ayırdığımız payı binde 4’ten yüzde 1’e çıkarttık. Aynı dönemde, geçmişte gerilerimizde kalan Güney Kore ise Ar-Ge’ye ayırdığı payı yüzde 2.2’den yüzde 4.2’ye yükseltti. Ve dünyada gayrisafi Ar-Ge’ye en büyük payı ayıran ülke oldu. Bu nedenledir ki, bugün Kore’nin ihracatında yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 26 iken ülkemizde sadece yüzde 2’dir.

Sadece bu teknolojiyi üretmek ve kullanmak değil, yaratacağı yeni ekonomik, sosyal ve toplumsal hayatı da bugünden tasarlamak gerekiyor. Ülkemizin gerçek gündeminin, A’dan Z’ye dijital dönüşüm olması gerektiğine inanıyoruz. Dijitalleşmenin bir lüks değil, aksine bir zorunluk olduğunu unutmamalıyız.

DİJİTAL ANADOLU PROJEMİZ YAYGINLAŞIYOR

İş Bankası ile de KOBİ’leri bu yeniden şekillenen dünyanın yeni kuralları ve rekabetine uyum sağlayabilmesi gayesiyle yola çıktık. KOBİ’lerin dijitalleşme yolculuğuna rehberlik etmek amacıyla tasarladığımız Dijital Anadolu Projesi kapsamında, bugüne kadar Antalya, İzmir, Kocaeli ve Bursa’da toplantılar gerçekleştirdik. KOBİ’lerimizde dijitalleşme farkındalığı yaratmayı amaçladık. En son aralık ayında düzenlediğimiz Adana toplantımız ile toplamda 5 kentte 1250 KOBİ’mize ulaşmış olduk.

DİJİTAL DÖNÜŞÜMÜ AVANTAJA ÇEVİRENLER KAZANACAK

- Dijital dönüşüm elbette sadece KOBİ’lerin değil tüm sanayi kesiminin gündeminde ön sıralarda. Sizce Türkiye’de dijital dönüşüm çalışmaları nasıl ilerliyor? Eksiklik varsa neler yapılması gerekiyor?

- Sanayi artık dijital dönüşüm çerçevesinde şekilleniyor. Rekabetçi bir Türkiye için de bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanabilme kapasitemizi ve becerilerimizi geliştirmemiz gittikçe önem kazanıyor. Küresel bir güç olmanın anahtarı, kendi teknolojimizi geliştirmekten geçiyor.

Teknolojiyi tüketen değil; hayal eden, araştıran, geliştiren, üreten ve ihraç eden bir ülke olmalıyız. Topluma değer katmaya, ülkemizdeki her tür yönetim ve yaşam kalitesini yükseltmeye bıkmadan, usanmadan, yorulmadan bu yolda devam eden ortak bir vizyonu paylaşmaya ihtiyacımız var.

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün “Ordumuzun kazandığı zaferler ne kadar büyük olursa olsun, bunlar iktisadi zaferlerle tamamlanmadıkça eksik kalırlar’ sözünü aklımızdan hiç ama hiç çıkartmamalıyız. Sürdürülebilir kalkınma ve rekabetçilikte dijital dönüşümü avantaja çevirebilen ülkeler, önemli sıçramalar yakalayabilirler. Türkiye’nin de bu sıçramayı gerçekleştirebilecek ülkelerden biri olduğunu, bunun için tek yapması gerekenin yol haritamızı belirlemek ve hızla yola koyulmak olduğunu unutmamalıyız.

DEĞİŞİP DÖNÜŞEREK BÜYÜYECEĞİZ

- 2018 yılını tamamlarken, 2019 yılında ülke çapında bir başarı hikayesi yazabilmek için neler yapılmalı?

- Dünyada ve ülkemizde 2018, zor ve sıkıntılı bir yıl oldu. ABD’nin Rusya, Çin ve İran üzerinden başlattığı ticaret savaşları, küresel ekonomide korumacı tedbirlerin devreye girmesini sağladı. Elbette sarsıcı etkiler yaşadık. Çoğu zaman dış politikanın ekonomi üzerinde bir silah olarak kullanıldığını gördük.

ABD, AB ve Rusya ile Suriye başta olmak üzere bölgemizde yaşanan siyasi belirsizlik, ekonomi gündemini arka sıralara attı. Türkiye, ticaret savaşları ile başlayan süreçte ABD ile yaşadığı gerginliğin etkisini ekonomide fazlasıyla hissetti. Türkiye-ABD arasındaki ekonomik politika belirsizlikleri, TL’nin dolar ve diğer para birimleri karşısında ciddi bir değer kaybı ile tüketici fiyatları da arttı. Enflasyonun yılın ikinci yarısından sonra son 10 yılın rekor seviyesine yükseldiğine tanık olduk.

“İçe kapanarak değil, değişerek ve dönüşerek” çıkabileceğimiz bir yeni dünya kuruluyor. Önümüzdeki süreçte yapmamız gereken ev ödevlerimizi eksiksiz yerine getirmek. Yaşanan tüm gelişmeler gösteriyor ki Türkiye’nin, uzun vadeli rekabetçilik için, yatırımlarını en verimli olduğu alanlara kaydırması ve yatırımcı güvenini sağlaması kritik önem taşıyor. Gerek enflasyon ve gerek son çeyrek büyüme verileri; tüketim değil, üretim, ihracat ve kalkınma odaklı bir ekonomi modele geçmemiz gerektiğinin sinyallerini veriyor. Ülkemizin, yüzde 5 ve üzeri sürdürülebilir bir büyümeye imza atacak potansiyele sahip olduğuna inanıyoruz. Özetle başarı hikayesi yazabilmek için her zamankinden daha da fazla, toplumun tüm kesimleri olarak bir arada olmaya ve ortak akıl, ortak vizyonla hareket etmeye ihtiyacımız var.

GEÇİCİ DEĞİL KALICI TEDAVİ

Global ekonomi ile ilgili öngörüler büyümenin 2018’de yüzde 3.8 ile tepe noktasına ulaşacağı ve devamında daha düşük bir platoya ineceği şeklinde. Dünyada likidite sıkılaşırken, Türkiye’de ekonomik yavaşlama; enflasyon ve büyümenin yavaşlamasının da yılın ilk yarısında devam edeceği görülüyor. Yurt dışı kaynaklı dalgalanmaların ülkemiz finansal piyasalarında 2018’de yaşananların bir benzerini tekrarlamaması için belirsizliklerin en aza indirilmesi önem kazanıyor. Yeni Ekonomik Program’da açıklanan hedeflerin, şeffaf, öngörülebilir ve bağımsız para ve maliye politikalarıyla desteklenmeye devam edilmesi, 2019’un 2018’e göre daha ılımlı geçmesine önemli katkı sağlayacak diye düşünüyoruz.

Yüksek ateş yaratan farklı hastalıklarımız var. Faiz, döviz kuru, enflasyon, cari açık, işsizlik gibi kronikleşmeye başlayan hastalığımızın bir tedavisi de var. Ekonomide doğru teşhis ve doğru tedavi çok önemli. Zamanında adım atmak, hızlı ve doğru reaksiyon vermek, “geçici pansumanlar değil” “kalıcı tedaviler” ile ekonomimizin dengelenme sürecini sağlıklı yürütmesini sağlayabiliriz. Bunun için tedaviyi doğru koymak gerekiyor. Ayrıca yüksek enflasyon liginde ilk 10 ülke ile birlikte anılmak yerine dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak için top yekûn mücadele etmeliyiz. Serbest piyasa ilkelerine bağlı kalarak, sıkı para ve maliye politikasının sabırla yürütülmesi gerekiyor.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner116

banner115

banner114

banner111

banner110