Öne Çıkanlar ÇOSB ISO 50001 Prof. Dr. İlhan Helvacı ÇOSB Endüstri 4.0 laboratuarı TEKİRDAĞ İSTİHDAM FUARI 2018 İKV BAŞKANI AYHAN ZEYTİNOĞLU

Pazarlamanın ve iş dünyasının önceliği sürdürülebilirlik olmalı

GİRAY DUDA

Dünyanın her ülkesini, her kuruluşu ve milyarlarca insanı etkileyen pandemi, hem şirketlerin pazarlama biçimlerini hem de tüketici davranışlarını etkiledi. Küresel çapta öldürücü salgın sürerken, diğer yandan karşılaştığımız küresel iklim krizi etkilerinin olağanüstü koşullarında şirket davranışlarının nasıl olması gerektiğini ve uygun pazarlama yöntemlerini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süphan Nasır ile konuştuk.

- Sayın Prof. Dr. Süphan Nasır, son iki yılda ele aldığımız her konu için yaptığımız gibi pazarlamayı da pandemi temelinde konuşacağımız bir söyleşi yapmak istiyorum. Pandemi öncesinde pazarlama stratejileri eğitimlerinizde böylesi uzun süreli bir global felaket ortamını ele alıyor muydunuz? O zamanki temel önerileriniz nelerdi?

- Pandemi öncesinde tabii böyle global, hızla gelişen ve etkisini hayatımızın her alanında hissedeceğimiz kısaca hayatımızı birden bire alt üst edecek büyük bir felaket ile karşılaşmayı öngörmüyorduk. Ama ekolojik dengenin bozulması ile birlikte karşılaşacağımız olumsuz senaryoları biliyorduk.

Doğal kaynakların hoyratça kullanımı, insanlığın ekolojik çevreye verdiği zararın giderek artması, çevrenin kirlenmesi, çarpık kentleşme, hızla artan dikey yapılaşma ekosistemin dengesini bozarak iklim değişiklilerinden küresel ısınmaya, kuraklıktan verimli tarım topraklarının azalması dolayısıyla gıda kıtlığı ve açlık gibi insanlığı bekleyen felaketleri ön görüyorduk ama bu olumsuz senaryoların etkilerini kademeli zamana yayılı olarak bekliyorduk. Bundan dolayı pandemi öncesinde sürdürülebilirlik konusunun önemini vurguluyorduk. Toplumsal refahı ve sağlığımızı koruyabilmek için doğamızı ve sağladığı faydaları korumak ve sürdürmek için sadece karar alıcılar değil sektörlerin, işletmelerin, markaların ve bireylerin üzerine düşen sorumluğu yerine getirmesi gerektiğini öneriyorduk. Sürdürülebilirlik, döngüsel ekonomi, paylaşım ekonomisi gibi kavramlar özellikle son on yılda hızla önem kazandı. Vizyoner markaların sürdürülebilirlik konusu ile ilgili toplumsal farkındalık yaratmaya yönelik ciddi yatırımları oldu.

MARKALARIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK PROJELERİ

Biliyorsunuz yaşanan kuraklık ile birlikte su krizi Dünya’yı tehdit etmekte ve önümüzdeki yıllarda savaş nedeni bile olabileceği konuşulmakta. Finish markasının Yarının Suyu Projesi var biliyorsunuz. Türkiye’nin yarınlarına su kalması, başka bir deyişle su kaynaklarımızın sürdürülebilirliğini sağlamak için hayata geçirilen bir proje. Projenin amaçlarından biri su tasarrufu ile ilgili toplumsal bilinç yaratmak. Bu bilinci yaratmak için proje kapsamında Gökhan Özoğuz gibi ünlüler kullanılarak hergün sadece 25 litre su ile yaşamanın zorluğu belgesel ile anlatılıyor.

Nestle Damak’ın ise "Fıstığımız Bol Olsun" projesi ile çikolata üretiminde de kullanılan, Gaziantep için de önemli bir tarımsal değere sahip olan antepfıstığı üretiminde verimi artırmak ve sürdürülebilir bir üretimle bölgedeki ekonomik refaha katkı sağlamayı amaçlayan bir projesi var. Çiftçilere doğru ve uygun tarım tekniklerini anlatan eğitimlerin verildiği, yılda ağaç başına üretimi 3 katına çıkarmayı hedefleyen ve böylelikle bölgesel anlamda istihdam sağlanmayı amaçlayan bu proje çok da başarılı olarak rekolteyi arttırdı.

Benzer şekilde ekonomik ömrünün yüzde 75'ini dolduran Türk çayının geleceğini korumak için Lipton “Sürdürülebilir Çay Tarımı Projesi' başlattı. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Zaten iş dünyasına sürdürülebilirlik konusunda yol gösteren Sürdürülebilirlik Akademisi sürdürülebilir iş, sürdürülebilir markalar ve sürdürülebilir gıda zirvesi olmak üzere her yıl konferanslar düzenlemekte ve verdikleri Sürdürülebilir İş Ödülleri ile kurumların ekonomik, çevresel ve sosyal etkileri olan bu tür sürdürülebilirlik projelerini öne çıkararak sürdürülebilir iş modellerine geçişte rol model olmasını sağlıyor.

Pandemiden önce de sonra da vurguladığımız gibi pazarlamanın ve iş dünyasının önceliği sürdürülebilirlik olması gerekir. Markalar sürdürülebilirliği merkezlerine alarak sadece çevresel değil sosyal ve ekonomik eşitsizlik gibi sorunlara da katkı sağlayabilir. Aslında pandemi ve son zamanlarda yaşadığımız sel ve yangın afetleri devlete, iş dünyasına ve topluma sorumluluklarını hatırlattı. Eğer kötü gidişata dur demezsek felaketler de peşimizi bırakmayacak.

PANDEMİ İŞSİZLİK VE YOKSULLUĞU YAYDI

- Yaygın olarak üzerinde mutabık kalınan, pandeminin alt ve orta gelir grubundaki insanları daha da yoksullaştırdığı, toplumdaki gelir dağılımı bozukluğunu daha da büyüttüğü görüşlerine katılıyor musunuz? Bu olumsuz gidiş pazarlama açısından nelere dikkat etmeyi gerektirir?

- Yoksulluk sadece Türkiye için değil Dünya için de büyük bir sorun. Aslında salgın hastalıklarının da ana kaynağı yoksulluk olarak görülmekte. Dünya nüfusun artması ile birlikte ormanların ve tarım arazilerinin kentleşmeye açılması, yoksulluğun derinleşmesi nedeni ile bazı kültürlerde protein ihtiyacının yaban hayvanlardan karşılanması ile birlikte yaban hayvanlarından insanlara geçen virüslere maruz kalınması salgın hastalıkları çok önemli bir tehdit unsuru olarak karşımıza çıkardı.

ÜLKELER BİRBİRLERİNİN MASKELERİNE EL KOYDU

Pandemi ile birlikte hayat pahalılığı ve işsizlik artarken yoksulluk de derinleşti ve geniş kesimlere yayıldı. Toplumda bazı kesimler desteklenmezse bizleri gıda kıtlığı ve açlık gibi çok büyük bir problem bekliyor. Bakın pandeminin ilk başladığı evrede maske, eldiven gibi hijyenik ürünlerin temininde medeni olarak adlandırdığımız ülkeler hiç de medeni olmayan davranışlar sergiledi. Ülkeler arasında maske temini savaşları yaşandı, ihracat yasakları getirildi. Hatta ülkelerin birbirinin maskelerine el koyduğu haberlerini duyduk, gördük. Benzer durumu gıda da yaşayabiliriz. Ülkeler kıtlık eşiğinde ihracat yasakları getirecektir ve paranız olsa dahi gıdaya erişemeyeceksiniz.

KITLIK KAPIDA

- Dünya Gıda Programı Direktörü geçtiğimiz aylarda bu konuda önemli bir uyarı yaptı değil mi?

- Evet. World Food Programme (WFP) Direktörü David Beasley Dünya Covid-19 salgınıyla uğraşırken eğer önlem alınmazsa korkunç boyutta bir kıtlığın eşiğinde olunduğunu belirtti. Zaten baktığınızda gıda fiyatları hızla artmakta ve tahıl stokları da son zamanların en düşük seviyesinde. Kendi üretimimiz yeterli olmadığından ayçiçek yağında da dışa bağımlıyız ve ayçiçeği ithalatında dünya birincisiyiz. Rusya ve Ukrayna’da yaşanan kuraklık nedeni ile rekolte düştüğünde, Rusya iç piyasa ihtiyacını karşılayabilmek için hemen ihracat yasakları kısıtlamaları getiriyor ve böylece fiyatlar artıyor.

ÇİFTÇİLER VE TARIM DESTEKLENMELİ

Yoksulluk git gide fazlalaşırken, alım gücü düşerken gıda ürünlerindeki fiyat artışları alt ve orta gelir düzeyindeki insanların iyice belini bükmekte. Burada altını çizerek belirtmek isterimki eğer tarımda kendi kendine yeten bir seviyeye ulaşamazsak gıdada dışa bağımlılık ekonomiye büyük bir yük getirecek ve kuraklığa bağlı kıtlık durumunda bizleri zor günler bekliyor olacak. Gıda fiyatlarındaki yükşeliş en çok alt ve orta gelir grubu etkiledeği için yoksulluğun daha derinleşmesini engellemek için tarım sektörü desteklenmeli. Gıda alanında daha koruyucu politikalar izlenmeli ve üretimden satışa her aşamada çiftçiler farklı kalkınma modelleri ile desteklenmeli.

ANLAMLI MARKALAR YARATMALIYIZ

Son zamanlarda İBB iyi bir uygulama örneği sergilemekte. Çiftçileri desteklemek için İBB fidan üretip bu fidanları ücretsiz bir şekilde çiftçilere dağıtmakta. Bu fidanların üretiminde sadece kadınlar istihdam edilmekte ve fidan üretim serasının ısıtmasında çöp gazından elde edilen enerji kullanılmakta. Yine döndük dolaştık sürdürülebilirlik konusunun önemine geldik aslında. Yerel yönetimler ve markalar bu tür çevresel, sosyal/toplumsal ve ekonomik faydaya dönüşecek projeler geliştirerek bölgesel kalkınmaya ve istihdama katkı sağlamalı.

Başka başarılı bir örnek olarak da Tire-Sütü verebiliriz. Biliyorsunuz Tire Süt Kooperatifi, 2013 yılında Birleşmiş Milletler tarafından Dünyanın En İyi Kırsal Kalkınma Modeli seçildi. Doğrudan para verilen destekler yerine üretimde verimliliği artıracak, para kazandıracak iş modellerinin geliştirilmesi çok önemli.

Günümüz koşullarında ekonomik, sosyal ve çevresel fayda sağlayan, insanların hayatlarına dokunan “Anlamlı Markalar” yaratma misyonu giderek önem kazanıyor. Tükenmişlik eşiğindeki dünyada sosyal marka olan, aldığını verebilen markalar tüketicilerin güvenini kazanarak duygusal bağ oluşturabilecektir.

MARKALAR TOPLUMSAL KONULARA SAHİP ÇIKMALI

- Sizin böylesi felaket koşullarında tavsiye edeceğiniz, piyasalarda çoğu kez geçerli olacak temel önerileriniz var mı?

Sadece pandemi değil kısa dönem içinde Türkiye’de üst üste büyük doğal afetler de yaşandı. İzmir depremi, orman yangınları ve sel felaketleri gibi… Tüketiciler markaların bu dönemde ne yaptıklarını ve ne yapmadıklarını yakından takip etmekte ve böyle felaket dönemlerinde markaların sorumluluk almasını ve kötü günde toplumun yanında olmasını bekliyor. Markalar böylesi dönemlerde yaptıklarıyla tüketicilerin desteğini kazanırken yapmadıklarıyla ise itibar kaybediyorlar. Felaket dönemlerinde hızla hareket eden, duyarlılık gösteren İyilik Markaları tüketicinin aklında ve kalbinde güçlü bir konum elde ediyor. Markaların bu dönemlerde yaptıkları iyilikler toplum tarafından takdir edilerek sosyal medyada da paylaşılıyor ve yapılan iyiliklerin görünürlüğü de artmış oluyor. Sosyal medyada paylaşımlardan markaların bu dönemde yaptıkları iyilikleri takip edebildik. Mesela kargo şirketlerinin doğal afet yaşanan bölgelere ücretsiz taşıma yapması, zincir mağzaların bölgedeki gıda ve temel temizlik ürün ihtiyaçlarına yönelik tırlar göndermesi gibi. Markaların gönülleri feth edebilmesi için kendi mottoları ile ilişkilendirebilecekleri bir toplumsal konuya sahip çıkmalı, çözümünde aktif rol alarak iyilik yapmalı. Sonuçta dünyayı iyilik kurtaracak.

İŞTEN ELEMAN ÇIKARMA, İLETİŞİMDEN KESME

- Şirketler önümüzdeki yıllarda satışlarını sürdürebilmek ve artırabilmek için öncelikle nelere dikkat etmelidir?

- Pandemi küresel ekonomiyi büyük bir krize soktu. Ekonominin düzelmesi de zaman alacak. Zaten rekabet yoğun ortamda yeni müşteri kazanma, kazanılan müşteriyi elde tutmak hiç de kolay değildi. Bir de pandemi üstüne gelince iş dünyasını zor bir dönem beklemekte. Öncelikle bu tür zorlu dönemlerde işletmelerin maliyetlerini düşürmek için yapmaması gerekenleri söyleyelim. Biri çalışanları işten çıkarma. İstihdamın düşmesi, işsizlik oranlarının artması pazarda talebin düşmesi demektir. Ekonomideki daralma sizin işletmenizin satışlarını da doğrudan etkileyecektir. İşten çıkarımlar ekonomiyi kısır döngü içine sokar.

İşletmelerin sıklıkla yaptığı ama yapmaması gereken ikinci şey ise iletişim bütçelerinde kesintiye gitmek. İletişim bütçesinde kesintiye gitmek müşterileriniz ile iletişimi kesmektir. Unutmayalım gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Yoğun rekabet ortamında iletişimi kestiğinizde müşteriler birşeylerin ters gittiğini düşünerek rakiplere yönelebilir ya da rakipler müşterilerinizin aklını çelebilir.

KEYİFLİ MÜŞTERİ DENEYİMİ

Bu tür zorlu dönemlerde yeni müşteri kazanmak hem zor hem de maliyetli olduğundan satışları sürdürebilmek ve artırabilmek için öncelikle mevcut kârlı müşterileri kaybetmemek üzerine odaklanılmalı. Müşterileri elde tutmanın, müşteri sadakati yaratmanın ön koşulu müşterilere “eşsiz müşteri deneyimleri” yaşatarak onların memnuniyetini sağlamak olmalı. Literatürde “eşsiz müşteri deneyimi” denmekte ama ben bunu “keyifli müşteri deneyimi” olarak kullanmayı daha anlamlı buluyorum. Önümüzdeki yıllarda müşterileri sizden alışveriş yapmaya ikna edici pazarlama taktikleri artık yeterli olmayacaktır bunun yerine müşterilerin geri gelmesini sağlayacak keyifli bir müşteri deneyimi sunmaya öncelik verilmeli. Yapılan tüm araştırmalar müşteri deneyiminin satın alım kararını etkileyen önemli bir faktör olduğunu, iyi bir deneyim için müşterilerin daha fazla ücret ödeyebileceğini gösteriyor. İyi bir deneyimle müşteri sadakati artaken müşteri kayıplarının en önemli nedeni sanıldığı gibi fiyat değil. Müşteriler yaşadıkları kötü deneyimlerden dolayı başka bir markaya geçiyorlar.

MÜŞTERİYE GÜZEL DENEYİMLER YAŞATMALI

- Kendi açımdan düşündüğümde, bir şeyi alırken, doğrudan, daha öncesinden memnun olduğum ürün veya hizmete yöneldiğimi fark ediyorum.

- Rakiplerden markamızı “keyifli müşteri deneyimi” sunarak farklılaştırabiliriz. Rakiplerden daha üstün keyifli bir müşteri deneyimi yaratabilmek için müşterilerin beklentilerine, geri bildirimlere ve değişen trendlere hızlı bir şekilde adapte olmak gerekiyor. Tüketici ihtiyaçları ve pazar dinamiklerindeki değişim takip edilmeli. Müşteri verisinin analiz edilerek anlamlı bir şekilde yorumlanması başka bir deyişle ham verinin anlamlı bilgiye dönüştürülmesi ve bu bilginin de keyifli bir müşteri deneyimi yaratmak ve müşteri memnuniyetini sağlamak için kullanmak gerekiyor. Güç müşterinin elinde. Müşteriler sadece tüketmiyorlar deneyimlerini sosyal medyada paylaşıyorlar ve içerik üretiyorlar. Eğer mevcut müşterilerimize keyifli deneyimler yaşatırsak onları markamızın elçisi yapabilir ve onların tavsiyeleri, paylaşımları ile birlikte yeni müşteri kazanma maliyetine girmeden yeni müşteriler de kazanabiliriz.

SOSYAL MEDYANIN ROLÜ ARTIYOR

- Sosyal medya olarak adlandırılan platformların bir yandan da önemli pazarlama platformları olarak kullanılmalarına tanık oluyoruz. Sosyal medyanın pazarlamadaki yeri ve önemi hakkında neler söylemek istersiniz?

- Az öncede de söylediğim gibi maliyetleri düşürmek adına pazarlama iletişimini kesmek markaya çok zarar verebilir. Onun yerine pazarlama iletişim bütçesini gözden geçirmek, daha az maliyetli ama hedef kitleye yönelik mesajlarımızı ulaştırabileceğimiz iletişim kanallarına yönelmek pazarlama iletişim bütçesinin etkin kullanımını sağlayacaktır. Geleneksel medyaya kıyasla sosyal medya platformalarındaki iletişim kampanyalarının etkinliği kolayca takip edilebiliyor. Kaç kişi gördü, tıkladı ve satın aldı gibi ölçümlere imkan vermekte. Bunun da ötesinde iletişim kampanyanızın hedef kitlesini daha iyi tanımlayabiliyor ve nitelikli dediğimiz satın alma aşamasındaki potansiyel müşterilere mesajınızı ulaştırabiliyorsunuz. Dijital dünya tüketiciye ulaşmanın en etkin yolu olduğundan pazarlama bütçelerinde sosyal medyanın payı gün geçtikçe artıyor.

DOĞRU KANALI SEÇEBİLMEK GEREK

YouTube, Instagram, Tik Tok gibi sosyal medya kanallarında belirli bir popülerliğe sahip olan ve hitap ettiği takipçi kitlesini etkileme potansiyeli olan ünlü kişiler, Youtuber, Vlogger, sosyal medya fenomenleri artık markaların iletişim stratejileri içinda daha yoğun olarak yer almaya başladı. Influencer pazarlama stratejisinde dijital dünyanın kanaat önderlerinin gücünden faydalanılarak, marka hedef kitlesine vermek istediği mesajı doğal olarak ulaştırabilmekte. Influencer pazarlamasının gücü her geçen gün artarken influence pazarlamasının pazar büyüklüğü de son yıllarda hızlı bir ivmeyle büyümekte. Her sosyal medya platformunun kendine özgü dinamikleri, hedef kitlesi ve takipçileri bulunmakta. YouTube’da ya da Twitch’de etkileşimi yüksek olan bir influencer aynı başarıyı instagram’da yakalayamıyor.

O yüzden markalar influencer seçiminde marka-influencer uyumu, hedef kitle-influence uyumu gibi birçok kriteri göz önüne alması gerekiyor. Influencer seçiminde sadece takipçi sayısının yüksek olması da yeterli bir kriter değil, influencer kişinin aldığı etkileşim, takipçileri tarafından samimi ve güvenilir bulunması da oldukça önemli. Nano, Mikro, Makro ve Mega olmak üzere dört faklı influencer grubu bulunurken bunların etkisi farklılık göstermektedir. Markanın nasıl bir hedef kitlediği hedeflediğine göre takipçi sayısı az olan ama güvenirliliği ve etkileşimi yüksek olan bir Nano influnecer Makro ya da Mega influencer kullanımdan daha fazla etki yaratabilir. Başarılı influencer kampanyası oluşturabilmenin en önemli unsuru marka influencer uyumunu yakalayabilmek. Markalar doğru içerikle tarzına ve hedef kitlesine uygun influencer seçimi yaparak başarılı influencer pazarlama kampanyaları oluşturabilir.

FİYAT FARKLILAŞTIRMASINA GİTMELİ

- Kamuoyunda çok yaygın olarak eleştirilen gram veya sayı azaltmaları, paket küçültmeleri ve aynı zamanda fiyat artırımları bu dönemin zor koşullarından dolayı makul görülebilecek pazarlama yöntemleri midir? Sizin görüşünüzü paylaşır mısınız?

- Ekonomik açıdan zorlu dönemlerden geçilirken markaların yapmaması gerekenlerden biri de fiyat indirimidir. Fiyat indiriminin yapılmasının olumsuz yönleri bulunmaktadır. Birincisi tüketiciler ürünün düşük fiyattan da satılabildiğini gördüğünde markaya güvenleri kalmayabilir ya da düşük fiyattan satıldığında ürünün kalitesinin de düştüğü düşünebilir. Fiyat indirimi ile ilgili bir diğer olumsuzluk ise herşey düzeldiğinde markanın fiyatını tekrar eskiye seviyesine yükseltmesi zaman alacaktır. O yüzden fiyat indirimi yerine alternatif yöntemler bulmak gerekir. Bu alternatiflerden biri aynı fiyattan ek değerler sunarak ürünü cazip hale getirmektir. Mesela 50 dakikalık masajın fiyatını düşürmek yerine 50 dakikalık masajın yanında bir detoks içeceği ikram edilebilir. Doğrudan fiyat indiriminin bir diğer alternatifi ise sunulan içeriği farklılaştırarak farklı fiyatlandırma yapmaktır. Örneğin, 50 dakikalık masajın fiyatını indirmek yerine 30 dakikalık daha uygun fiyata yeni bir seçenek sunabilirsiniz. Bu iki yöntemde müşterilerinizin güvenini kaybetmezsiniz.

Gelelim sorunuza enflasyonist bir ortamda markalar tüketicilerin alım gücünü düşünerek sık sık fiyat yükseltmek yerine gram veya sayı azaltarak fiyatı aynı seviyede tutumaya çalışarak psikolojik fiyatlandırma yöntemini tercih edebilir. Cips paketlerini örnek vermek isterim koskocaman hava dolu ambalajların içeriğinde bir avuç cips çıkıyor. Böyle bir yöntem izlemek hiç doğru değil, tüketiciler de bunun farkında. Peki alım gücü düşerken markalar olarak ne yapabiliriz. Tüketiciyi yanıltmadan, farklı alım güçlerine yönelik faklı ambalaj boyutlarını farklı fiyat aralıklarında sunabiliriz. Alım gücünün gittikçe düştüğü bir ortamda markalar tüketicilere alternatif teklifleri farklı fiyatlara sunabilir.

TÜKETİCİLER FARKLI TEPKİ GÖSTERDİ

- Öte yandan tüketicilerin pandemi öncesi ve pandemi dönemindeki davranışlarında, satın alma yaklaşımlarında değişiklik oldu mu? Yaygın aşılamanın verdiği güven ve rahatlığın tüketicileri nasıl davranışlara iteceğini düşünüyorsunuz?

- Pandeminin ilk dalgası sırasında ve sonrasında yapılan pazar araştırmaları tüketici davranışlarındaki değişimi net bir şekilde göstermekte. Salgının ilk dalgasında tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de temel ihtiyaç kategorilerinde stoklama eğilimi görüldü. Salgının ilk dalgasında stoklama eğiliminden dolayı en yüksek ciro artışı hızlı tüketim ürün sektöründeydi. Pandemi ile birlikte özelikle makarna, konserve gibi dayanıklı gıda ve hijyen ürünlerinin satışı arttı. Fakat salgının ikinci ve üçüncü dalgasında tedarik zincirinin bozulmadığını gören tüketiciler ilk dalgadaki gibi stoklama eğilimi göstermediler. Kuaförlerin kapanması sonrasında ise riskli diye gitmeye tereddüt edenlerden dolayı kişisel bakım ürünlerinin de satışlarında bu dönemde artış görüldü. Pandeminin ile birlikte kapanan spor salonları yerini ev içi spora bıraktı, vitamin-takviye kullanımı artarken tüketiciler daha fazla sağlıklı beslenmeye yöneldiler.

Yapılan araştırmalarda Covid-19 salgını nedeniyle tüketicilerin satın alma önceliklerinin değiştiği, satın alım kararında artık kalite, fiyat kadar hijyen koşullarının belirleyici olduğu, tatil tercihlerinde değişimin olduğu görülmekte. Nielsen araştırma şirketinin yaptığı bir araştırmada salgın döneminde büyük bir satın alımı planlayanların satın alım planları arasında araba, gayrimenkul ve mobilya olduğu görüldü. Salgın nedeni ile toplu taşımayı kullanmak istemeyenler araba alımına, kısıtlamalardan dolayı insanlar ev içinde kaldıklarından yüksek katlı residanslar yerine bahçeli ya da balkonlu ev almaya ve yine ev içinde geçirilen zaman arttığından konforlu bir yaşam alanı oluşturmak için mobilya alımına yöneldiğini gördük.

Şunu unutmamak gerekiyor tüketiciler pandemi krizine yönelik aynı tepkiyi vermediler. Bazı tüketiciler çok fazla endişeli ve titiz iken bazı tüketiciler pandemiye yönelik oldukça kayıtsızdı. O yüzden kayıtsız tüketiciler düşünüldüğünde satın alma davranışlarında pandemiye bağlı bir değişim beklenmezken, endişeli tüketicilerin endişe derecelerine ve duyarlılıklarına göre pandemide değişen satın alma davranışlarının süreklilik göstermesi beklenebilir.

ONLINE ALIŞVERİŞLER SÜRECEK

- Pandemiyi aşabilirsek çok alıştığımız online alışverişler aynı tempoda sürer mi yoksa tüketiciler eskisi gibi görerek, seçerek alışverişi mi tercih eder?

- 65 yaş üstü bireylerin sokağa çıkma kısıtlaması, fiziksel teması azalmak gibi nedenlerden tüketiciler daha fazla online alışverişe yöneldiler. BKM verilerine göre pandemi döneminin ilk aylarında 5 milyon kart ilk kez internet ödemelerinde kullanıldı ve e-ticaret harcamaları artış gösterdi. Salgının ilk dalgasında hızlı tüketim ürünlerinin online satışlarında üç haneli büyümeler gözlemlendi. En fazla artışın yüzde 220 ile market-gıda sektöründe olduğu da görülüyor. Pandemi sürecinde tüketicilerin daha önce online kanaldan alamayı tercih etmedikleri gıda, içecek ve temizlik ürünlerini satın alma sıklığı da artş gösterdi ve Nielsen şirketinin yaptığı araştırmada tüketicilerin yarısı alışverişlerini online kanaldan yapma tercihlerinin değişmeyeceğini de belirtmişler.

Avantajix.com şirketinin yaptığı son araştırmanın verilerine göre salgın döneminde 10 milyona yakın kişi ilk kez online ortamda alışveriş yapmış ve ilk kez alışveriş yapanların büyük çoğunluğunun 55-65 yaş grubunda olması pandeminin yarattığı değişimin en önemli göstergesi. 55-65 yaş grubunun yüzde 30’u pandemiden önce online alışveriş yaparken pandemi süresinde bu oran yüzde 70’e yükseldi. Bu yaş grubu pandemiden önce güvenlik nedenleri ile internetten alışverişe sıcak bakmaz iken, pandemi koşullarının zorunluğundan dolayı ilk kez internetten alışverişe yöneldiler. İnternet alışverişinin kolaylığını ve güvenirliliğini deneyimleyen bu grup pandemiden sonra da internet alışverişinin sağladığı fayda ve kolaylıklardan yararlanmak isteyeceklerdir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner115

banner114

banner113

banner112

banner111

banner110