2013 yılında yine bu köşemde dile getirdiğim DETOX programı , tekstil sektöründe tedarik zinciri sürdürülebilirliği konusunun markaların yanında üretici firmalar için de ne kadar büyük bir risk oluşturduğunu gözler önüne seriyor. DETOX programının arkasındaki Greenpeace, 19 Mart 2015 tarihinde modanın önde gelen birçok markasını çevreye olan duyarlıkları (kimyasal kullanımı ve su tüketimi) ve tedarik zinciri duyarlılıkları açısından DETOX Catwalk adlı listede yayınladı.

Dört yıl sürecek bir kampanya olan DETOX programının amacı tekstil sektöründe faaliyet gösteren markaların 2020 yılına kadar tüm tehlikeli kimyasalların doğaya salınımının durdurulmasını ve tedarik zincirlerinde olan firmalarında yarattıkları su kirliliği konusunda şeffaf olmalarını zorunlu tutuyor. Detox Catwalk, firmaların ürünlerinden istenmeyen tehlikeli kimyasalları uzaklaştırma, tedarik zincirlerinde tam şeffaflığa geçmeleri gibi kriterlere göre hazırlanıyor.  Liste, DETOX gerekliliklerini tamamıyla yerine getiren liderler, ilerleme kaydeden yeşil boyama (green washing) yapanlar ve hiçbir şekilde ilerleme kaydedemeyen sınıfta kalanlar olarak üç bölümde toplanmış.

2014 yılında bu programa katılan İngiliz Moda devi Burberry , çok kısa sürede yol kat edip bu konuda duyarlılığı üst seviyede olan Primark, Marks and Spencer and H&M gibi markaların seviyesine çıkan firma olarak görünüyor. Türkiye’de de satış ağı bulunan ve üretim yaptıran H&M, bu konudaki kurumsal sorumluluğu iyi bilinen bir firma. H&M, normal denim üretimine göre daha az enerji ve su tüketen denim koleksiyonunu Eylül 2014’te tanıtmıştı .

Listenin en önemli ismi ise spor ürünleri devi Nike’nin “Greenwasher” seviyesinde kalması idi. Bunun anlamı firmanın tedarik zincirinde şeffaflığa açık olmayıp, PFC gibi tehlikeli kimyasalları ürünlerinden uzaklaştırmak için belirli bir planı olmadığını gösteriyor. Nike, Türkiye’de üretim yaptıran büyük markalardan biri ve firmalarımızın bu tür büyük markalara yaptıkları sürdürülebilirlik, EU Ecolabel gibi çalışmalar ile katkı sağlayacakları ve farkındalık yaratacaklarını bu köşede daha önceden yazmıştım. Türk tekstil sektörünün elindeki kalite ve pazar yakınlığının yanında sürdürülebilirlik gibi önemi gittikçe büyüyen bir fırsat var. Konuyu gündeme getirmeye başladığım 2010 yıllarından bu yana beş yıl geçti fakat hiçbir tekstil firmasından bu konuda adım atıldığını ben duymadım ve görmedim.

Kervanın artık yolda düzülemeyeceği bir konu olan sürdürülebilirlik uzun süreli planlama ve yönetim desteği gerektiriyor. Özellikle Çin ve Endenozya’nın bu konularda ne kadar zayıf oldukları ve markalara sorun çıkardıkları biliniyor. Çin tekstil endüstrisinin, ülkedeki endüstriyel su kirliliğinin yüzde 10’nuna sebep olduğu biliniyor.

Sınıfta kalanlar kategorisinde ise Hermes, Versace  ve Georgio Armani gibi ünlü lüks markalar da var.

Yıllardır markalaşamamış olan tekstil sektörü sürdürülebilir üretim yaklaşımını benimseyerek farkındalık yaratmalıdır. Firmalarımızın tedarik zincirinde olmalarından ötürü gündeme gelmemeleri konuyu önemsememeleri anlamına gelmemelidir. Çünkü artık hangi marka adı altında üretilirse üretilsin bir ürünün yaşam döngüsü boyunca çevreye vermiş olduğu tahribat ve ya sosyal sorunlar bilinçli tüketiciler tarafından sorgulanmaya başladı. Artık sürdürülebilir üretim yapmak farkındalık yaratma ve yeni pazar fırsatları yakalama şansını doğurdu. Ama Türk tekstil sektörü maalesef henüz bunun farkında değil. Sürdürülebilirlik bir risk değil markalaşma fırsatıydı ve Türk tekstil sektörü hala bunun farkına varmış değil.


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106