Öne Çıkanlar Orhan Turan ÇOSB Girişimcilik Paneli TEKİRDAĞ İSTİHDAM FUARI 2018 Sinem Cantürk Av. Ferhan Arıkan

A. Burak Dağlıoğlu: Türkiye, uluslararası yatırımcılar için güvenli bir liman

Tüm ülkeler Uluslararası Doğrudan Yatırımlar çekmek ve yıldan yıla büyütmek için yoğun çaba harcıyorlar. Cumhurbaşkanlığı Yatırım ve Finans Başkanı A. Burak Dağlıoğlu ile bu konuda yürütülen çalışmalar, hedefler, planlar üzerine çok geniş bir söyleşi yaptık.

- Sayın Burak Dağlıoğlu, Son dönemde uluslararası doğrudan yatırımlarda küresel rekabet giderek artıyor. Cumhurbaşkanlığı Yatırım ve Finans Ofisi’nin açıkladığı 2024 – 2028 Türkiye Uluslararası Doğrudan Yatırım (UDY) Stratejisi küresel, bölgesel ve nitelikli UDY profilleri özelinde Türkiye için iddialı hedefler ortaya koyuyor. Bu hedeflere ulaşmak için hangi çalışmalar yürütülmektedir? Bu yeni rekabet ortamında Türkiye’nin yatırımcılara sunduğu temel değer önerisi ve bizi diğer ülkelerden ayıran rekabetçi argümanlar nelerdir?

- Son yıllarda, özellikle pandemi sonrası dönemde küresel tedarik zincirlerinde yaşanan kırılmalar ve jeopolitik gerilimler, uluslararası yatırımların yönünü önemli ölçüde değiştirdi. Küreselleşmenin dinamikleri dönüşürken, hammaddeye ve pazara yakınlık (near-shoring) ile dost ülkelerden tedarik (friend-shoring) gibi kavramlar yatırım kararlarında belirleyici hale geldi.

Ofis olarak bu hızlı değişime uyum sağlamak amacıyla Türkiye Uluslararası Doğrudan Yatırım (UDY) Stratejisi’ni (2024–2028) hayata geçirdik. Temel hedefimiz, 2028 yılına kadar Türkiye’nin küresel UDY akımlarından aldığı payı %1,5’e, bölgemizdeki payımızı ise %12’ye yükseltmek.

“8 NİTELİKLİ PROFİL TANIMLADIK”

Stratejimizin merkezinde “nitelikli UDY” anlayışı yer alıyor. Bu kapsamda iklim dostu, dijital, küresel tedarik zinciri odaklı, bilgi yoğun, nitelikli istihdam sağlayan, katma değerli hizmet, nitelikli finansal ve bölgesel kalkınmayı destekleyen yatırımlar olmak üzere sekiz öncelikli profil tanımladık. Bu yaklaşımın somut sonuçlarını da alıyoruz: 2024 yılında Türkiye’de duyurulan toplam 383 yeni yatırım projesinin %71,5’i bu nitelikli profillerle uyumlu.

Bu hedeflere ulaşmak ve yeni rekabet ortamında öne çıkmak için Türkiye’nin yatırımcılara sunduğu değeri bütüncül biçimde yönetiyoruz. Öncelikle, bu rekabette adı geçen ülkeleri rakip değil, küresel sistemin tamamlayıcı aktörleri olarak görüyoruz. Türkiye bu dönüşümün merkezinde yer alıyor ve yatırımcılara bölgesel alternatiflerden çok daha fazlasını sunuyor.

“1,3 MİLYAR TÜKETİCİYE 4 SAAT MESAFEDEYİZ”

Bizim temel farkımız, sürdürülebilir bir stratejik üs olmamız. Türkiye yatırımcı için alternatif bir destinasyon değil, uzun vadeli stratejik bir ortak.

Bu iddiamızı somut avantajlarla destekliyoruz: Stratejik coğrafi konumumuz, Türkiye’yi üç kıtanın kesişim noktasında, 1,3 milyar tüketiciye dört saatlik uçuş mesafesinde yer alan bir üretim, lojistik ve yönetim merkezi haline getiriyor. Gümrük Birliği ve 24 ülke ile imzalanmış serbest ticaret anlaşmaları sayesinde yatırımcılar yalnızca Türkiye pazarına değil, Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya gibi geniş bir coğrafyaya gümrüksüz erişim imkânına sahip.

Bu stratejik erişimi; gelişmiş ulaşım, enerji ve dijital altyapımız, organize sanayi bölgeleri (OSB), serbest bölgeler ve teknoparklar gibi yatırımcıya hazır alanlarımızla destekliyoruz. Güçlü ve çeşitlenmiş üretim kapasitemiz, dayanıklı ekonomik yapımız ve genç, dinamik, yüksek vasıflı iş gücümüzle bölgesel bir yetkinlik merkezi haline geliyoruz.

“YATIRIM ORTAMINI SÜREKLİ İYİLEŞTİRİYORUZ”

Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde reform odaklı yaklaşımımızla yatırım ortamını sürekli iyileştiriyor; Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YOİKK) ve Yatırım Danışma Konseyi (YDK) gibi mekanizmalarla yatırımcı geri bildirimlerini doğrudan politika süreçlerine entegre ediyoruz. Tüm bu avantajları da hedef pazarlardaki danışmanlarımız, uluslararası etkinlikler ve dijital kampanyalar aracılığıyla küresel yatırımcılara aktif biçimde anlatıyoruz.

“ASYA-AVRUPA ARASINDA GÜÇLÜ BİR KÖPRÜ”

- Türkiye'nin jeopolitik konumu uluslararası yatırımcılar tarafından bazen bir 'risk' faktörü olarak değerlendirilebiliyor. Siz bu algıyı bir 'fırsata' nasıl dönüştürüyorsunuz? Özellikle, Türkiye'nin Avrupa-Asya tedarik zincirine güçlü bir alternatif olma vizyonunu hangi somut avantajlarla destekliyorsunuz?

-Türkiye, üç kıtanın kesiştiği eşsiz konumuyla ticaret, ulaşım ve enerji koridorlarının merkezinde yer alıyor. Bu stratejik coğrafya, ülkemizi yalnızca bir geçiş noktası değil; aynı zamanda bölgesel ve küresel değer zincirlerinin doğal buluşma alanı haline getiriyor. Biz bu konumu bir fırsat olarak görüyor, vizyoner politikalar ve güçlü altyapı yatırımlarıyla Türkiye’yi uluslararası doğrudan yatırımlar için güvenli bir liman haline getiriyoruz.

Son yıllarda küresel ekonomide yaşanan dönüşüm, tedarik zincirlerinde dayanıklılık ve çeşitlilik ihtiyacını öne çıkardı. Bu süreçte Türkiye; üretim kabiliyeti, gelişmiş sanayi altyapısı, lojistik avantajları ve nitelikli iş gücüyle öne çıkan bir alternatif üretim üssü olarak konumlandı. COVID-19 sonrasında yeniden şekillenen küresel üretim haritasında Türkiye, Avrupa ve Asya arasında güçlü bir üretim ve ihracat köprüsü kurdu. 2023 yılı ve sonrasında elde ettiğimiz rekor düzeydeki ihracat performansları da bu durumun somut bir göstergesidir.

Cumhurbaşkanlığı Yatırım ve Finans Ofisi olarak hedefimiz, Türkiye’nin bu stratejik üstünlüğünü sürdürülebilir yatırımlarla pekiştirmek. Dijitalleşme, yeşil dönüşüm, ileri teknoloji üretimi ve finansal derinleşme gibi alanlarda yatırım ortamını sürekli güçlendiriyoruz. Bu çabalarımız, yatırımcılara hem güven hem de uzun vadeli öngörülebilirlik sağlıyor.

“YATIRIMLARIN KÜRESEL KAVŞAĞIYIZ”

Bu vizyonu uluslararası düzeyde tanıtmak amacıyla yürüttüğümüz “Nexus of the World” (Dünyanın Bağlantı Noktası) kampanyası, Türkiye’nin çok boyutlu potansiyelini anlatan bütüncül bir çerçeve sunuyor. Ülkemizi; Avrupa’nın üretim gücü, Asya’nın inovasyon dinamizmi ve Orta Doğu’nun enerji zenginliği arasında güçlü bir bağ kurarak, küresel yatırım ağlarının merkezinde konumlandırıyoruz.

Kısacası, Türkiye bugün jeoekonomik bir merkez, dayanıklı tedarik zincirlerinin ana halkası ve yeni nesil yatırımların buluşma noktasıdır. Biz bu avantajı doğru politikalarla değerlendiriyor; ülkemizi yalnızca bir üretim merkezi değil, geleceğin yatırımlarının küresel kavşağı haline getiriyoruz.

“HEDEFİMİZ BÖLGESEL BATARYA ÜRETİM ÜSSÜ OLMAK”

- Stratejinizde elektrikli araç bataryaları ve yeşil hidrojen gibi geleceğin teknolojileri öne çıkıyor. Bu alanlarda Türkiye'deki mevcut gelişmeler ve somut yatırım planları nelerdir?

- Bu alanlar bizim için kritik öneme sahip. Özellikle batarya teknolojileri konusunda çok somut adımlar atıyoruz. Türkiye, 2030 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi doğrultusunda bölgesel bir batarya üretim üssü olmayı hedefliyor. Bu hedefe ulaşmak amacıyla Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, HİT-30 Programı kapsamında bir yatırım destek çağrısı duyurdu. 4,5 milyar ABD doları destek bütçesine sahip bu programla, 2030 yılına kadar kademeli olarak 80 GWh’lık üretim kapasitesine ulaşmayı planlıyoruz.

Süreçlerini yakından takip ettiğimiz, dünyada önemli pazar payına sahip bazı küresel hücre üreticileri de ülkemizde hem elektrikli araçlara hem de enerji depolama sistemlerine yönelik batarya hücresi üretim tesisleri kurmayı planlıyor. Somut örneklere bakarsak; Togg ve Farasis ortak girişimi olan Siro, ülkemizde 20 GWh kapasiteli bir batarya hücresi üretim tesisi kuracağını duyurdu. Gemlik’teki fabrikanın inşaatı devam ediyor. Bu tesis, yalnızca Togg’a batarya hücresi tedarik etmekle kalmayacak; aynı zamanda enerji depolama sistemleri için de üretim yapacak.

Halihazırda Aspilsan Kayseri’de (220 MWh) ve Pomega Ankara’da (3 GWh) üretim faaliyetlerine devam ediyor.

“ELEKTRİKLİ ARAÇ ÜRETİMİ YAKINDA”

Ayrıca, ülkemizde yatırımları bulunan uluslararası OEM’lerin (Orijinal Ekipman Üreticileri) de önümüzdeki dönemde elektrikli araç üretimi gündemlerinde yer alıyor. Henüz yatırım yapmamış bazı uluslararası OEM’lerin Türkiye’de planladıkları sıfırdan yatırım (greenfield) süreçleri de Ofisimiz tarafından yakından takip ediliyor. Tüm bu gelişmeler ışığında, ülkemizde elektrikli araç üretiminin artmasıyla birlikte yeni batarya hücresi yatırımlarının da bu trendi takip edeceğine ve önemli bir kapasite oluşacağına inanıyoruz.

“YEŞİL HİDROJEN İÇİN SOMUT ADIMLAR ATTIK”

Yeşil hidrojen konusunda ise bu alan, geleceğin düşük karbonlu enerji sistemlerinde kilit bir taşıyıcı olarak öne çıksa da küresel gelişmelere paralel şekilde henüz beklenen atılımını tam olarak gerçekleştirebilmiş değil. Türkiye’de şu anda yeşil hidrojenin özellikle rafinerilerde, demir-çelik sektöründe ve gübre üretiminde ara girdi olarak kullanılması yönünde önemli çalışmalar sürüyor.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı koordinasyonunda yürütülen Yeşil Hidrojen Stratejisi kapsamında; pilot tesislerin kurulması, yerli elektrolizör üretim kabiliyetinin geliştirilmesi ve bu alandaki Ar-Ge faaliyetlerinin artırılması yönünde somut adımlar atılıyor.

Özel sektör de bu dönüşümde aktif rol üstleniyor. Örneğin Enerjisa Enerji, 2023 yılında Bandırma Enerji Üssü bünyesinde Türkiye’nin ilk yeşil hidrojen üretim tesisini devreye aldı. Küresel teknoloji geliştikçe bu alanda da yeni yatırımların gündeme gelmesini bekliyoruz.

“TÜRKİYE TARİHİNİN EN KAPSAMLI TEŞVİK PAKETİ”

- Biraz önce HİT-30 programından bahsettiniz. Teknoloji ve enerji devlerini Türkiye'ye çekmek için sunduğunuz teşvik paketlerinde öne çıkan diğer somut unsurlar nelerdir?

- Ülkemiz, nitelikli yatırımları çekmek amacıyla çok kapsamlı teşvikler sunuyor. 2024 yılında ilan edilen HİT-30 Programı, bu yaklaşımın zirve noktası. Program kapsamında, 8 farklı sektörde ve 30 farklı alanda, çağrı bazlı olarak Türkiye tarihinin en kapsamlı teşvik paketi uygulanıyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yürütülen bu program için 30 milyar ABD doları fon ayrıldı. Bu fonla, dijital dönüşüm, yüksek katma değerli üretim, yenilenebilir enerji ve yeşil teknolojiler ile Ar-Ge projeleri destekleniyor. Bu program ile 2030 yılına kadar ülkemizin yüksek katma değerli üretimin üssü haline getirilmesi hedefleniyor.

“YATIRIMCILARA VERGİ İNDİRİMİ VE MUAFİYETLER”

Buna ek olarak, bu yıl ilan edilen yeni teşvik sistemiyle özellikle yüksek katma değerli yatırımlar önceliklendiriliyor ve uluslararası sermayenin ülkemize çekilmesi teşvik ediliyor. Yeni sistem kapsamında yatırımcılara kurumlar vergisinde %20 ila %100’e varan indirimler, tüm yatırım harcamalarında KDV ve gümrük vergisi muafiyetleri ile sosyal güvenlik primlerinin bir kısmının devlet tarafından karşılanması gibi güçlü destekler sağlanıyor.

Ayrıca, teşvik sistemine eklenen bir diğer önemli unsur, yüksek teknoloji seviyesine sahip ve ülkemizin cari dengesine katkı sağlayacak ürünlere yönelik yatırımlara verilen kâr payı ve makine desteği. Bu destekler sayesinde yatırımcılar, finansmana erişim ve hibe imkânları açısından önemli avantajlar elde edebiliyor. Sonuç olarak, HİT-30 Programı ve yeni teşvik sistemi, Türkiye’de yatırım yapmayı hem cazip hem de stratejik hale getiriyor.

“10 YILDAN 20 YILA KADAR ELEKTRİK ALIM GARANTİSİ”

- Teşviklerde yeşil dönüşüme vurgu yaptınız. Peki, Türkiye'de yenilenebilir enerji altyapısını ve düşük karbonlu üretimi hedefleyen yatırımları somut olarak nasıl destekliyorsunuz?

- Türkiye, yenilenebilir enerji altyapısı ve düşük karbonlu üretim yatırımlarını kapsamlı devlet politikaları, finansal teşvikler ve özel sektör girişimleriyle güçlü bir şekilde destekliyor. Örneğin, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Destekleme Mekanizması (YEKDEM) kapsamında rüzgâr, güneş, hidroelektrik ve biyokütle gibi kaynaklardan üretilen elektriğe 10 yıl süreyle alım garantisi ve döviz bazlı fiyat avantajı sağlanıyor. Büyük ölçekli yatırımlarda ise Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) modeliyle destek süresi 20 yıla kadar uzayabiliyor. Bu yaklaşım sayesinde, bugün 32 GW’a ulaşan rüzgâr ve güneş enerjisi kurulu gücümüzü, önümüzdeki 10 yıl içinde 120 GW seviyesine çıkarmayı hedefliyoruz.

Enerji yatırımlarını öncelikli yatırım kapsamına alarak, yatırımcılara vergi indirimi, KDV istisnası, gümrük muafiyeti ve faiz desteği gibi önemli avantajlar sunuyoruz. Ayrıca, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile TÜBİTAK tarafından yürütülen programlar, düşük karbonlu üretim teknolojileri, enerji verimliliği ve yeşil dönüşüm alanlarında Ar-Ge destekleri sağlıyor.

Projelerin hızlı ve sürdürülebilir biçimde hayata geçirilmesini desteklemek için yerli ekipman üretimi de teşvik ediliyor. Yerli ekipman kullanan yatırımcılara ilave fiyat avantajı ve destek mekanizmaları sunuluyor; bu destekler hem HİT-30 gibi büyük ölçekli yatırımlara hem de yenilikçi Ar-Ge projelerine yönelik olarak çeşitlendiriliyor. Böylece, yerli sanayimiz güçlendirilirken enerji sektöründeki dışa bağımlılık da azalıyor.

Sonuç olarak, Türkiye yenilenebilir enerji ekipmanları üretiminde bölgesel bir üretim ve tedarik merkezi olma yolunda hızla ilerliyor.

“AYNI ZAMANDA TEKNOLOJİ GELİŞTİRME MERKEZİYİZ”

- Yüksek teknoloji yatırımları, yapay zekâ ve siber güvenlik gibi alanlarda en kritik faktör nitelikli insan kaynağı. Türkiye'nin mühendis havuzu ve teknopark ekosistemi bu konuda yabancı yatırımcılara ne gibi somut avantajlar sunuyor?

- Bu alan, Türkiye’nin en güvendiği stratejik alanlarından biri olarak öne çıkıyor. Ülkemizin, yetenek ekosistemini “Nexus of Talent and Innovation” (Yetenek ve İnovasyonun Bağlantı Noktası) olarak konumlandırıyoruz. Bunun temel nedeni, 85,7 milyonluk nüfusumuz ve 34,4 yaş ortalamasıyla Avrupa’nın en genç ve dinamik yetenek havuzlarından birine sahip olmamız.

Bu genç ve dinamik nüfus, güçlü yükseköğretim sistemimizle destekleniyor. Her yıl yaklaşık 960 bin mezun veren sistemimizde, 30 binden fazlası bilişim ve yazılım alanlarında uzmanlaşarak teknoloji şirketlerinin ihtiyaç duyduğu yetenek havuzunu sürekli besliyor.

Türkiye’nin insan kaynağını destekleyen güçlü bir altyapısı bulunuyor: 1.357 Ar-Ge merkezi, 113 teknoloji geliştirme bölgesi (teknopark), bu yapılarda faaliyet gösteren 120 binden fazla şirket ve yaklaşık 300 bin Ar-Ge personeli ile ülkemiz teknoloji geliştirme kapasitesini sürekli artırıyor. Yıllık Ar-Ge harcamamız 16 milyar ABD doları seviyesinde olup, GSYH’ye oranı %1,46 seviyesine ulaşmış durumda.

Tüm bu altyapı, teknoparklardaki vergi istisnaları ve SGK prim destekleri gibi teşviklerle birleştiğinde, Türkiye’yi yalnızca üretimde değil, teknoloji geliştirmede de bölgesel bir merkez hâline getiriyor.

“YATIRIMLARIN HIZLANMASINA YARDIMCI OLUYORUZ”

- Yatırımcılar için en kritik konulardan biri de hız. Yabancı bir yatırımcı Türkiye'de bir fabrika kurmaya karar verdiğinde, ruhsat, arazi tahsisi ve izin süreçleri ne kadar sürüyor? Bu yatırım kolaylaştırma süreçlerini hızlandırmak için ne gibi iyileştirmeler yapıyorsunuz?

- Bu sorunun cevabı, projenin detaylarına göre değişiklik gösteriyor. Kurulacak fabrikanın sektörü, atık yükü, arazi ve altyapı ihtiyaçları süreyi doğrudan etkiliyor. Ancak iyimser bir senaryo üzerinden bakarsak, yatırımcı şirket Organize Sanayi Bölgelerimizden (OSB) yer tahsisi, ÇED ve çevre izinleri, yatırım teşvik belgesi, proje onayları ve altyapı izinlerini tamamladıktan sonra iki-üç ay içinde inşaata başlayabilir. Eğer kiralık veya hazır bir fabrika binası tercih edilirse, bu süre daha da kısalabilir.

Elbette, projenin özelliklerine bağlı olarak mevzuatın öngördüğü ek izin ve onay süreçleri de gerekebiliyor. Ofisimiz bu noktada devreye giriyor: Nitelikli ve stratejik yatırımların hayata geçirilmesi için, olası gecikmeleri önlemek ve yatırımcının önünü açmak amacıyla tüm ilgili paydaşlarla yoğun bir koordinasyon yürütüyoruz.

“KÖRFEZ YATIRIMCILARI İÇİN ÖZEL BİRİM KURDUK”

- Son dönemde Körfez ülkelerinden ve Güney Kore'den yoğun ilgi olduğu belirtiliyor. Bu pazarlardan yatırımcı çekmeye yönelik özel stratejileriniz neler? Hedeflediğiniz mega projeler var mı?

- Körfez ülkeleri ile Türkiye arasındaki ekonomik iş birliği son yıllarda önemli ölçüde artış gösterdi. Bu iş birliğini daha da ileriye taşımak amacıyla Ofisimiz bünyesinde, yalnızca Körfez bölgesindeki yatırımcılara hizmet veren özel bir birim kurduk. Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde görev yapan danışmanlarımız, sahada aktif çalışmalar yürütüyor ve potansiyel yatırımcılara yatırım kararlarını destekleyecek güncel ve güvenilir bilgi akışı sağlıyor.

Öte yandan, Güney Kore bizim için çok stratejik bir pazar konumunda. Yüksek teknoloji ve sanayi altyapısıyla öne çıkan Güney Kore, Türkiye’yi yalnızca büyük bir iç pazar olarak değil, aynı zamanda Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya açılan stratejik bir üretim ve ihracat üssü olarak görüyor. Bu bağlamda, Güney Kore’nin ileri teknoloji kapasitesini, Türkiye’nin stratejik coğrafi konumu, genç ve yetkin iş gücü ve güçlü üretim altyapısı ile birleştirmeyi hedefliyoruz.

Amacımız, özellikle mobilite, batarya, biyoteknoloji, oyun, enerji ve altyapı gibi alanlarda inovasyon ve üretim odaklı, yüksek katma değerli yatırımları ülkemize çekmek.

“YATIRIM TAAHHÜTLÜ AVANS KREDİSİ VERECEĞİZ”

- Yatırım ortamının kalitesi sürekli gündemde olan bir konu. Yatırımcılar için öngörülebilirliği artırmak ve süreçleri daha da kolaylaştırmak adına ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Öncelikle belirtmek gerekir ki, Türkiye’de yatırım yapmak isteyenler için genel anlamda esaslı bir engel bulunmuyor. Bizim temel felsefemiz, mevcut durumu yeterli görmek değil, yatırım ortamını proaktif bir anlayışla sürekli daha iyiye taşımak.

Bu kapsamda, yatırımcılarımız için hukuki öngörülebilirliği güçlendirmeye odaklanıyoruz. Örneğin, yeni teşvik sistemiyle proje bazlı desteklenecek yatırımlar ve HİT-30 Programı kapsamındaki projeler için, yatırım fizibilitesini olumsuz etkileyecek mevzuat değişikliklerinin etkilerini sınırlandıran koruyucu hükümlere yer verdik. Ayrıca, yatırımcıların idari süreçlerini hızlandırmak amacıyla ihtisaslaşmış mahkemelerin tesisi gibi çalışmalarımız da devam ediyor.

Yatırımcıların en önemli gündem maddelerinden biri olan finansmana erişim konusunda da somut adımlar attık. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından uygulamaya alınan Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi (YTAK) mekanizması ile özellikle yüksek katma değerli, ihracat odaklı ve cari açığı azaltma potansiyeli taşıyan stratejik yatırımlara uzun vadeli, uygun maliyetli finansman desteği sağlanıyor. Bu sayede yatırım kararları kolaylaştırılıyor.

Buna ek olarak, yeni teşvik sistemimiz sayesinde yatırımcılar finansman imkanlarına daha kolay erişebilecekler. Yatırım kredilerinde 11,5 ila 18,4 puan faiz/kâr payı desteği sunuluyor ve yatırım tutarının %20’sine kadar, 240 milyon liraya varan teşvikler sağlanıyor.

Görüldüğü gibi, yatırımcıların karşılaştığı zorlukları tespit etmek ve bunlara çözüm üretmek noktasında proaktif bir anlayış içindeyiz. Bugüne kadar ortaya koyduğumuz bu yaklaşımın yatırımcılarımız tarafından da takdir edildiğine inanıyoruz.

“HİBE DESTEKLERİNİ DE SİSTEME ENTEGRE ETTİK”

- Rekabet demişken, Romanya ve Polonya gibi AB ülkeleri yatırımcılara %40'a varan doğrudan hibe destekleri sunabiliyor. Türkiye, bu hibe yarışında nasıl bir pozisyon alıyor ve teşvik paketlerinizle nasıl bir fark yaratıyorsunuz?

- Biz de yeni kararnamemiz ve HİT-30 Programımız ile hibe desteklerini teşvik sistemimize güçlü bir şekilde entegre ettik. Örneğin, Türkiye Yüzyılı Kalkınma Hamlesi kapsamında teşvik edilen yatırımcılarımızın makine ve teçhizatlarına, yatırım bütçelerinin %15’i oranında hibe sağlıyoruz. Bunun yanı sıra, TÜBİTAK tarafından desteklenen Ar-Ge projelerinde, miktar sınırlaması olmaksızın, proje bütçesinin %75’i oranında hibe desteği veriyoruz.

Bahsettiğiniz ülkeler bu hibeleri genellikle, mali kaynağı AB tarafından sağlanan “Modernisation Fund” veya “Innovation Fund” gibi programlar kapsamında ve AB’nin sıkı denetim mekanizmaları çerçevesinde sunuyor. Ülkemizin yeni teşvik sistemi ve HİT-30 Programı ise, vergi odaklı yapısıyla çok daha esnek ve stratejik avantajlara sahip.

Kaldı ki, Ofisimiz bünyesinde yaptığımız karşılaştırmalı çalışmalarda, Türkiye’deki benzer teşviklerin toplam etkisinin, bahsettiğiniz diğer ülkelerle kıyaslandığında %10-15 oranında daha avantajlı olduğunu görüyoruz.

“DÜNYAYA MODEL İHRAÇ EDEN OSB’LERİMİZ VAR”

- Yatırımcıya hazır alanlardan bahsettiniz. Türkiye’deki Organize Sanayi Bölgeleri (OSB), endüstri bölgeleri ve serbest bölgeler yabancı yatırımcıların taleplerini karşılayabiliyor mu? Bu alanlar ne gibi avantajlar sunuyor?

- Biz, yatırımcının profiline ve projenin gerekliliklerine göre, planlı yatırım bölgelerimizden en uygun seçenekleri araştırarak yatırımcılara sunmaya özen gösteriyoruz. Türkiye olarak, sanayinin planlı alanlarda geliştirilmesi konusunda oldukça deneyimli bir ülkeyiz. 65 yıla yaklaşan geçmişiyle, artık dünyaya model ihraç eden Organize Sanayi Bölgelerimiz (OSB) bulunuyor.

Bu OSB’ler, yalnızca temel altyapı ihtiyaçlarını karşılayan ve izinleri veren yerler olmanın ötesinde; kreş, mesleki eğitim, sosyal tesis, itfaiye, kongre merkezi, lojistik merkez, model fabrika ve yeşil dönüşüm danışmanlığı gibi çok çeşitli hizmetleri tek elden sunan gelişmiş yapılar hâline geldi. Ayrıca, geçtiğimiz yıl Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinde yapılan köklü değişiklikler sayesinde, şimdiye kadar değerlendirilemeyen OSB arazileri de yeniden yatırımcılara sunulmaya başlandı.

Bunun yanında, kendine özgü avantajlara sahip endüstri bölgeleri ve özel endüstri bölgeleri de belli ölçek üzerindeki yatırımcıların gündeminde yer alıyor. İhracat odaklı üretim planlayanlar için ise serbest bölgelerimiz oldukça cazip fırsatlar sunuyor ve bu bölgeler de yoğun talep görüyor.

“ÇERKEZKÖY VE TRAKYA YATIRIM ÖNCELİKLERİ ARASINDA”

- Yatırım talepleri bölgelere göre nasıl bir dağılım gösteriyor? Özellikle Çerkezköy'ün de içinde bulunduğu Trakya bölgesi, yabancı yatırımcılar için cazip bir lokasyon olarak öne çıkıyor mu?

- Son dönemde, talebin sanayide belirli bir doygunluğa ulaşan İstanbul, Kocaeli, Bursa ve İzmir gibi şehirlerden ziyade, bu illerin yakınlarındaki Tekirdağ, Bilecik, Balıkesir ve Manisa gibi bölgelere kaydığını gözlemliyoruz. Başlangıçta bu eğilimin yalnızca uygun arazi fiyatlarıyla açıklanabileceği düşünülse de söz konusu illerde hızla gelişen lojistik imkanlar, sanayi altyapısı ve sektörel kümelenmeler yatırımcıların ilgisini artırıyor.

Bunun yanında, Samsun’dan başlayarak Mersin’e uzanan koridordaki İç Anadolu illerimizde de uzun vadede planlandığı şekilde bir hareketlilik söz konusu.

Özellikle Çerkezköy ve genel anlamda Trakya bölgesi, son yıllarda tamamlanan ve devam eden ulaştırma ile lojistik yatırımları sayesinde ciddi bir potansiyel taşıyor. Bu özellikleriyle, hem yerli hem de yabancı şirketlerin yatırım öncelikleri arasında ön plana çıkıyor.

“8 AYLIK UDY GİRİŞLERİ 10,6 MİLYAR DOLAR OLDU”

- Rakamlarla konuşmak gerekirse, Türkiye'nin uluslararası doğrudan yatırım (UDY) performansı son yıllarda nasıl bir değişim gösterdi? Küresel ve bölgesel olarak pazar payınız nedir?

- Sayın Cumhurbaşkanımızın vizyoner liderliğinde son 22 yılda hayata geçirilen yatırımcı dostu reformlar, kapsamlı altyapı yatırımları ve cazip teşvik sistemleri sayesinde Türkiye, iş ve yatırım ortamını sürekli iyileştirerek uluslararası doğrudan yatırımların (UDY) yöneldiği öncü destinasyonlardan biri haline geldi. Bu başarı, verilerle de net bir şekilde ortaya konuyor.

Ülkemiz, 1973–2002 yıllarını kapsayan 30 yıllık dönemde yalnızca 15 milyar ABD doları UDY çekerek küresel pastadan binde 2 pay alabilirken, 2003 yılından bu yana toplam 284,3 milyar ABD doları UDY girişi sağladı ve küresel payını %1 seviyesine yükseltti.

Türkiye’nin UDY performansındaki bu ivme, son yıllarda da güçlenerek devam ediyor. 2024 yılında küresel UDY hacmi %8 daralırken, Türkiye %10 artışla 11,7 milyar ABD doları yatırım çekmeyi başardı. 2025 yılında ise çok daha güçlü bir momentum yakaladık: Yılın ilk sekiz ayında UDY girişleri yıllık bazda %58 artışla 10,6 milyar ABD dolarına ulaştı ve yıllıklandırılmış girişler 15,6 milyar ABD dolarıyla son 38 ayın en yüksek seviyesine çıktı.

Bölgesel gücümüzü de rakamlar doğruluyor. Geniş rekabet bölgemiz olan Orta ve Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleriyle yapılan karşılaştırmalarda, 2003–2024 yılları arasında bölgeye yönelen toplam UDY’nin %9,5’i Türkiye’ye geldi ve ülkemiz bölgesinde en fazla yatırım çeken üçüncü ülke konumuna ulaştı.

Fiilen gerçekleşen yatırımların yanı sıra, duyurulan yeni UDY projelerinde de güçlü bir artış gözlemliyoruz. Cumhurbaşkanlığı Yatırım ve Finans Ofisi olarak hazırladığımız “Türkiye UDY Projeleri Raporu”na göre, yalnızca 2024 yılında 383 proje duyuruldu; bu projeler toplam 14,1 milyar ABD doları sermaye harcaması ve 51 binden fazla doğrudan istihdam potansiyeli sunuyor.

Tüm bu göstergeler, Türkiye’nin küresel yatırım ekosistemi içindeki öncü rolünü bir kez daha teyit ediyor ve ülkemizin “Dünyanın Bağlantı Noktası” (Nexus of the World) konumunu her geçen gün daha da güçlendiriyor.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner122

banner121

banner120

banner119

banner118

banner117

banner116