Öne Çıkanlar Müfit Can Saçıntı ÇOSB ÇOSB engelli araç ÇOSB Sao Paulo AB

Meyve suyu tüketicisi fonksiyonel içeceğe yöneliyor

GİRAY DUDA

Türkiye’de tarım sektöründe süregelen sorunlar, susuzluk, üretim düşüklüğü, tek hammaddesi meyve olan meyve suyu sektörünü olumsuz etkiliyor. Sektörün, pandemi dönemi ve sonrasındaki durumunu MEYED Yönetim Kurulu Üyesi ve Aroma Genel Müdürü Mahmut Atom duruk ile enine boyuna konuştuk.

- Sayın Mahmut Atom Duruk, meyve suyu sektörü pandemi dönemini nasıl geçirdi?

- Pandemi dönemi durgun bir dönem oldu. İnsanlar bu dönemde daha az dışarıya çıkıp gezdiği ve zamanının büyük çoğunluğunu evde geçirdiği için litrelik meyve suları satışları oldu. Büfeler, kafeteryaların sattığı küçük meyve suyu satışları ise oldukça azaldı. Ev tüketiminde biraz artış gözledik. Toplamda, meyve suyu piyasasında yarı yarıya gibi önemli bir oranda düşüş oldu.

OKULLARDA MEYVE SUYU TÜKETİMİ YÜKSEK

- İhracat da herhalde buna paralellik gösterdi…

- Tüm satış kanallarında benzer davranışla karşılaştık. Sektör yavaş döndü tabii o dönemde. Herkesin evine kapandığı günlerde hemen hemen her sektörde tüketim azaldı. Okulların kapalı olmasının önemli olumsuz etkisi oldu. Okullarda ciddi miktarda meyve suyu tüketimi var. Bunların hepsi meyve suyu sektörümüze olumsuz etkide bulundu.

FONKSİYONEL ÜRÜNLER ÖNE ÇIKTI

- Pandemi ortamında, ev için meyve suyu satın alanların C vitamini çok olanı, anti oksidanı çok olanı gibi özel tercihleri oldu mu?

- Şöyle oldu. Meyve suyu sanayii değişim gördü bu arada. Daha önce nektar dolduran meyve sucular şimdi fonksiyonellere yöneldi. İçinde, mesela cilde güzellik katan, vitamin olan, probiyotik olan değişik kategorilerde meyve suları yapmaya başladılar.

NEKTARIN PAYI DÜŞÜYOR

- Pandemi döneminde mi başladı bu eğilim.

- Pandemi sonrasında. Eskiden Türkiye’de yüzde 80 dolayında nektar tüketilirdi. Bu oran giderek düşüyor ve fonksiyonel meyve sularına doğru ilgi artıyor. Böyle bir gelişim oldu son zamanda ülkemizde. Bunu da meyve suyu sektörü sahiplendi. Bu sahiplenme ile sektör ürün gamını genişletti, arttırdı. Tek bir nektar üzerinden yürümekten kurtuldu. Bunun bir faydası o oldu.

NEKTARI DAHA ÜST SEGMENT ZANNEDİYORLAR

- Belki bu arada yüzde 100’lerin satışları da artmış olabilir.

- Türkiye’de bireylerin ekonomik güçleri azaldığı ve yüzde 100’lerin fiyatları da çok fazla yükseldiği için insanlar bunlardan uzak duruyor. Biraz da bilgilenmeleri düşük. Nektarı daha üst segment kabul ediyor. Sonuçta yüzde 100’lerde artış var ama çok yavaş artıyor. Bir de yüzde 100’lerin şu dezavantajı var. Türk insanı şekerli meyve suyu seviyor. Nektarlarda meyve özü yüzde 50’dir ve kalan kısmının tadı şeker ile verilir. Türk insanı şekeri sevdiği için nektarı bırakamıyor. Yüzde 100’lerin her ne kadar besin değeri yüksek de olsa ve yüzde 100’lerde sıfır ÖTV ve nektarlarda yüzde 10 ÖTV olmasına rağmen insanların şeker sevgisi galip geliyor. Şeker sevgisi herşeyde görülüyor. Mesela pasta ürünlerinde görülüyor. Mesela Türkiye’de üretilen dondurma dünyada en çok şeker içeren dondurmalardır.

Elbette sağlıklı olup olmadığı tartışmalıdır. Her şeyin çoğu sağlıksızdır. Suyu da haddinden çok fazla içerseniz ölürsünüz. Şekeri dozunda tüketmek lazım. Diğer yandan fonksiyonellere ilgi günden güne artıyor. Onu da meyve suyu sanayi yönetiyor.

İNSANIMIZ ŞEKERLİ ÜRÜNLERİ SEVİYOR

- Bu eğilim, son dönemde kentlerde diyet ürünlerine, vegan beslenmeye, sağlıklı yiyeceğe olan eğilimin paralelinde bir gelişme olarak değerlendirilebilir değil mi?

- Sade diye bir ürünümüz var. Bu üründe neredeyse hiç şeker yok. Çok düşük oranda. Birkaç meyvenin karışımı olarak üretiyoruz. Ayrıca içinde vücudu iyileştirici besinler var. Ama tadı yok gibi bir şey. Onlar çok yavaş ilerliyor. Bu bir gerçek ki insanlarımız şekerli ürünleri çok seviyor.

MEYVE SULARINDA KORUYUCU KATKI YOK

- O halde fonksiyonel ürünleri geliştirme çalışmalarına hız verdiniz.

- Sadece biz değil. Tüm meyve suyu sektörü bu çalışmaların içinde. Değişik kategorilerde ürünler yapıp o piyasada etkin olmaya çalışıyorlar.

İnsanlar kolalı içeceklerden bıktı. Zaten zararlı bu kolalı içecekler. İçlerinde koruyucu katkı var. Meyve sularının hiçbirinde koruyucu katkı yoktur. Aileler artık kolalı içeceklerden çocuklarını kaçırıyor. İçlerinde yüklü miktarda kafein var. İnsanları bağımlı hale getiriyor. Bunlara karşılık yeni nesil ürünler diyebileceğimiz fonksiyonel ürünler öne çıkıyor.

FONKSİYONEL ÜRÜNLERİN SATIŞI ARTACAK

- O halde önümüzdeki onyıllarda bu yönde gelişmeler sürecek.

- Elbette öyle. İnsanlar, okudukça, araştırdıkça, artık bugün obezitenin, şişmanlığın nasıl bir dert olduğunu görüyor, anlıyor. Giderek herkes bu ürünleri daha çok tercih etmeye başlayacak ve önleri iyice açılacaktır.

Örneğin diyabetli hasta oranı Türkiye’de çok yüksek. Zannediyorum yüzde 10 oranında diyabetli var ülkemizde. Onların da şekerden kaçması lazım. Bu tip ürünler öne çıkacak. Yüzde 100 değil, daha eğlenceli, daha hafif, daha vücuda yararlı içeceklerin satışları artacak. Yavaş olsa da ileride gelişip pazarda iyi yer alacaklar.

İÇERİĞİNE BAKARAK SATIN ALIYORLAR

- Dünyada da eğilim aynı yönde mi? Bu ürünleri kolaylıkla ihraç edebiliyor musunuz?

- Şimdi şöyle oluyor. Dünya da aynı eğilimde. Dünyada zaten şekerli ürünlere karşı bir tepki var. Sağlıklı ürünler tercih ediliyor. Örneğin enerji içeceklerinde yüksek oranlı kafein var. Kolalarda hem kafein hem koruyucu katkı var.

Eskiden insanlar sadece markaya bakıp ürün alıyordu. Bundan sonra marka içeriğini okuma arttıkça kendi bünyelerine uygun ürünleri tercih edecekler. Eskisi gibi olmayacak. Eskiden şu ürünü alayım, öğle yemeğinde yiyeyim denirdi. Şimdi ise o ürünü alıp öğle yemeğinde yediği zaman onun vücuda verdiği ek komplikasyonları da okuyor insanlar artık. Dijitalleşme, bilgi çağı böyle bir şey.

ÇOBANLIK, ÇİFTÇİLİK ÖRSELENDİ

- Türkiye tarımında çok ciddi, derin ve üzücü sorunlar yaşanıyor. Meyve suyu endüstrisinin asıl hammaddesi de meyve. Meyve üretiminde ve temininde ne gibi problemlerle karşı karşıya kalıyorsunuz?

- Türkiye’de son 20 – 30 yılda tarım konusunda devlet doğru bir politika gütmedi. Mesela çobanlık örselenen bir meslek haline geldi. O zaman çoban da besici de olunmadı.

Aynı şey çiftçiliğin başına geldi. Mustafa Kemal Atatürk, Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği’nde traktöre bindiği zaman, ‘Köylü milletin efendisidir’ derken o mesleği yüceltmek istemişti. Tarımda iyi üretim yapılıp bu üretimle sanayinin büyüyeceğini, güçleneceğini düşünmüştü. Burada bir mesaj veriyordu. Şov yapmıyordu.

Ama şimdi tersi yapıldı. Halk ne yaparsa yapsın diye düşünüldü. Herkes şehirlere gelsin, çocuklar mühendis veya avukat olsun diye düşünüldü. Burada çok büyük bir yanlışlık yapıldı. Tarlaları ekip biçecek, ürün toplayacak genç nesil ortadan kalktı. Şimdi tarla boş ama onu üretecek kimse yok. Tarlalar parçalanmış durumda, parçalanmasa da üretecek yok. Köylerde nüfus çok azaldı, köylerde okullar kapandı, hatta köylerin kendisi kapandı. Herkes şehirlere kaçıyor.

Neredeyse tüm hükümetler çobanlığı, çiftçiliği örselenmiş meslek olarak değerlendirip güçlendirmek istemediler. Algıyı iyi yönetemediler. Aileler de örneğin damat adayı çiftçi ise ona kızını vermek istemedi. Gitti mühendise verdi ama şimdi mühendisler, avukatlar aç kaldı. Köyde kalsaydı böyle olmazdı. Biz en azından 30 yıldır bunu söylüyoruz. Köyde kalıp çiftçilik yapması, orayı güzelleştirmesi, gelenekleri yaşatması, üretim yapıp geçimini sağlaması gerektiğini vurguladık. Biz bu konuda epey çalıştık ama başaramadık.

Türkiye şu anda kaderini yaşıyor. Bunlar şu anda yaşanan gerçekler. Türkiye eğer yabancı göçü almasaydı Antalya’daki seraları yönetecek insan yoktu. Bu, şuraya geliyor. İnsanları üreten değil tüketen, masa başı bekleyen kişiler yaptık. Kaliteli gençler de yurtdışına gidiyor.

MEYVE SUYU SANAYİİ ZARARSIZDIR

- Siz meyveleri kendiniz üretmiyorsunuz değil mi?

- Hayır, dışarıdan alıyoruz. Meyve üretimi düştüğü zaman fiyatlar çıkıyor, fiyatlar yükselince tüketim düşüyor, satışlar azalınca sanayi zora giriyor. Meyve suyu sektörü bu arada fonksiyonel ürünleri keşfetti ve daha meyvesi az, daha az şekerli ürünleri çeşitlendirerek tüketiciye sunmaya çalışıyor. Meyve suyu sanayii vücut gelişimi konusunda masumdur, zararsızdır. Bir takım diyetisyenler pakete konmuş ürünün sağlıklı olmadığını ileri sürüyorlar. Onlar prosesi incelemedikleri için, bu nasıl üretiliyor ve koruyucu katkı var mı diye sorup araştırmadan ezbere konuşuyorlar. Bazıları da bilinçli bir biçimde, özellikle belli sektörleri öne çıkarmak için yapıyorlar. Tüketici okumaya başladığı için artık bu kişilerin sözlerine çok fazla değer vermeyecektir.

TARIMDA ÜSTYAPI TOPLULAŞTIRILSIN

- Tarlaların bölünüp iyice küçülmesini önlemek konusunda birkaç önlem alındı ama bu yeterli oldu mu?

- Yetmedi. Biz üstyapının toplulaştırılmasını önerdik. Devlete, belirli bölgelerde TOKİ gibi şirketler kurun, hem ekimi kontrol edin hem de ölçek ekonomisine sokun bunu dedik. Söyledik ama bir sonuç alamadık. Tarım Bakanlığı yeni yeni uyanmaya başladı. Artık herkes herşeyi ekemeyecek ve biz yönlendireceğiz diyorlar. Yani ucundan tutmaya başladılar.

Asıl mesele toplu sistemi çözmek lazım. Tarlaların üst kullanımını büyük firmalara kiralaması lazım. Köylerde kimse kalmadığı için büyük şirketler haline dönüşmeleri lazım.

PROJEMİZİ ANLATTIK AMA UYGULATAMADIK

- Bir de çok yaygın bir davranış var köylerde. Çiftçi, bahçesindeki meyve ağaçları iki yıl yeterli kazanç sağlamazsa onu söküp başka bir üretime geçmeye çalışıyor.

- İşte onu yapmamak lazım. Devletin, dünya ölçüsünde onu ölçüp, buradaki örneğin 300 dönüm arazinin üst kullanımını kontrol altına alıp, öncelikle bölge kooperatifleri olmak üzere ihale edip, makinelerin de uygun kullanımını sağlayarak orada gerekli olan ürünü yönlendirmesi lazım. Yani ölçmesi lazım. Şurada şu ekilmeli demeli. Böylece büyük alandaki üretimden siz de iyi para sağlayacaksınız ve üretime de katkınız olacak.

Bunu çok söyledik ama anlatamadık. Şimdiye kadar anlayan kimse olmadı. Tarım Bakanlığının bir çok üst düzey bürokratı bu projeyi çok beğendiklerini belirterek tebrik ettiler. Ama somut bir çalışmaya dönüşmedi, gündeme gelmedi. Mesela Trakya’da herkes ayçiçek ekiyor. Belki rasyonel değil, belki de kullanılan tohumlar rasyonel değil. Bunların hepsinin bir akıl doğrultusunda toparlanması lazım.

Biz bu projeyi verdik ama kimse uygulamaya yanaşmadı. Politik kaygılar nedeniyle. İnsanlar, bana babamdan kalan tarla orada boş durursa dursun ama bana ait olsun diye düşünüyor. Bizim projemiz onların tapusuna dokunmuyor. Sadece üstyapının kullanımını öngörüyoruz.

Planlı bir tarımsal üretim için toprak, su, hava analizlerinin yapılması gerekiyor. Bu Türkiye’de yapıldı. Türkiye’nin her köşesi için ayrıntılı veriler var elimizde. Nerede ne ekilirse ne kadar randıman alınır, hangi tohum veya fidan ekilirse nasıl sonuç alınacağı konusunda bilgiler elimizde mevcut. Bir tek ölçek ekonomisi eksik. Onun için de tarla büyüklüğünü düzenlemek gerekiyor. Yukarıdan birilerinin, şurada 10 dönümlük yere ahududu ekeceksiniz, şuradaki bin dönümlük yere de ayçiçeği ekeceksiniz demelerini bekliyoruz. Bunları önce bölge kooperatiflerine, çiftçi ailelerine ihale edecek, o olmazsa dışarıdan şirketlere ihale edecek. Devletin burada etkin rol oynaması lazım. Dışarıdan bakarak, ıslık çalarak şu işi yönetemezsiniz. İktidar önemli değil, hangi parti iktidarda olursa olsun. Buna bir an önce başlamalı. Çünkü şimdi başlansa çözülmesi için 5-10 seneye ihtiyacı var.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner115

banner114

banner113

banner112

banner111

banner110