Değerli okurlar, bu ayki yazımız, sıkça karşılaşılan, özellikle esnaf imalatçı, mal veya hizmet üreticisi kısaca herkesi de ilgilendiren, borç ilişkilerinde borcun doğumu, hukuki işlem, sözleşme yapılması, sözleşmede iradeyi fesada uğratan haller gibi konularda olacaktır.

Borçlar Hukuku, kısaca, insanlar arasındaki borç ilişkilerini düzenleyen kurallar toplamıdır. Bir borç ilişkisinde 3 ana unsur söz konusudur; Bunlar, borcunu eda eden yani yerine getiren borçlu, borçlunun borcunun konusu olan şey ve borcun yerine getirilmesini isteme hakkına sahip bulunan alacaklıdır.

Borç, bir borç ilişkisinde çeşitli borçlardan her birini ayrı ayrı ifade eder. Örneğin bağışlamada tek taraflı borç ve borçlu olduğu halde, taşınır veya taşınmaz mal alım satım sözleşmesinde her iki taraf da borçlu ve alacaklı durumundadır.

Borçlu borcunu ifa etmezse, alacaklı devlet imkanlarını kullanmak suretiyle alacağını veya alacağının yerine geçecek olan bir miktar parayı elde etmek hakkına sahiptir. Buna borçlunun sorumluluğu denir. Borçlu borcundan kural olarak bütün mal varlığıyla sorumludur. Buna şahsi sorumluluk da denir.

Bazı hallerde borç vardır ancak sorumluluk yoktur. Bunlara eksik borçları da denir. Bu tür hallerde borç mevcut olsa da borçlu tarafından kendi isteği de yerine getirildiği takdirde yapılan ödeme (ifa) geçerli olacaktır.

KUMAR-BAHİS BORÇLARI

Kumar ve Bahis Borçları İle ilgili TBK 604 maddesine göre dava açılamaz ve takip yapılamaz. Ödeme yapılırsa bu ödeme geçerlidir.

Keza zaman aşımına uğramış borçlar da bu şekildedir. Alacak, alacağın muaccel/istenebilir olduğu tarihten itibaren belli bir süre içerisinde talep edilmelidir. Bu süre geçince zaman aşımına uğrar ve zaman aşımına uğramış bir alacağın borçlusu zaman aşımı definde bulunduğu takdirde borcu ifa'dan kaçınabilir. Ancak kendi arzusuyla borcu öderse bu ödeme geçerlidir

Bir de ahlaki görevlerden doğan borçlar vardır. Uzak bir akrabaya veya sıkıntıya düşmüş bir arkadaşa, anası babası olmayan bir çocuğa yardım etmek ahlaki bir borçtur. Ahlaki borcun yerine getirilmesi dava yoluyla istenemez.

BORÇLUNUN SORUMLULUĞU

Borçlu borcunu ifa etmezse alacaklı devlet imkanlarını kullanmak suretiyle alacağını veya alacağının yerine geçecek olan bir miktar parayı elde etmek hakkına sahiptir. Buna borçlunun sorumluluğu denir.

Borç bir kişiyi diğer bir kimseye bir edimi yerine getirme, bir şey verme, yapma yapmama yükümlülüğü altına sokan hukuki bir bağdır. Borç ilişkisi, taraflar arasında çeşitli borçların kaynağını teşkil eden hukuki ilişkiyi ifade eder. Bütün sözleşmeler borç ilişkisi meydana getirirler. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi borçlunun borcunun konusunu teşkil eden kavram, edim olarak ifade edilir. Dolayısıyla genel olarak bir davranış, vermek, yapmak veya yapmamak tarzında ortaya çıkar.

Bir hukuki sonuç doğumu için birden çok kişinin irade beyanına ihtiyaç varsa çok taraflı hukuki işlem söz konusudur. Bunlar sözleşmeler ve kararlardır. Sözleşmeler, eski deyimiyle akitler, iki taraflı hukuki işlemlerdir.

Sözleşmeler tek taraflı veya iki taraflı olabilirler

Tek taraflı sözleşmelere örnek olarak, bağışlama sözü vermek (TBK 288), Kefalet (TBK 581) bir tarafı borç altına sokar. İki tarafı sözleşmelerde ise iki taraf da karşılıklı olarak borç altına girer. Örneğin alım satım, kira sözleşmeleri, vekalet sözleşmeleri, saklama-vedia sözleşmesi, bu şekildedir.

İlerleyen yıllarda ortaya çıkan bir diğer sözleşme tipi de katılım sözleşmeleridir. Bu tür sözleşmelerde sözleşme yapma çağrısında bulunan taraf ileride çok sayıda yapacağı benzer sözleşmelerde de kullanılmak üzere sözleşmenin içeriğini önceden tek taraflı olarak belirler.

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi çok taraflı hukuki işlemlerden birisi de kararlardır. Karar ortak bir işte ve kanunun öngördüğü hallerde birden fazla kişinin verdiği çözüm biçimidir. Kararlarda iradeler karşılıklı değildir. Genel olarak da çoğunlukla alınırlar ve hukuki sonuç doğururlar.

SÖZLEŞMELER HUKUKU

Sözleşmenin meydana gelmesi tarafların uyuşmasına bağlıdır. Sözleşmeler iki taraflı hukuki işlemlerdir. TBK 1. maddesine göre sözleşme tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları ile kurulur. Bir sözleşmenin meydana gelebilmesi için karşılıklı ve birbirine uygun olan irade beyanlarından ilkine öneri ya da eski ifadeyle icap, ikincisine de kabul denir. Bir sözleşmenin tamamlanmış olması için tarafların sözleşmenin esaslı noktaları sayılan konularda uyuşmaları gerekmektedir. Örneğin bir inşaat sözleşmesinde, tarafların ödenecek bedelde ve yapılacak işte anlaşmaları gerekmektedir. Keza bu durum alım satım sözleşmeleri için de satılacak mal ve bedelinin anlaşılması gibi ifade edilebilir

Hukukumuzda katılım sözleşmeleri olarak nitelendirilen bir sözleşme türü daha vardır. Bunlarda, öneride bulunan ileride çok sayıda yapacağı benzer sözleşmelerde de kullanılmak üzere sözleşmenin hükümlerini geniş ölçüde veya tamamen önceden tek taraflı olarak hazırlayıp belirlemekte ve karşı taraf önceden belirlenen bu hükümlerde değişiklik isteme olanağına sahip olmaksızın yapılan öneriyi kural olarak aynen kabul etmek veya böyle bir sözleşmeyi yapmamak seçeneğiyle karşı karşıya bulunmaktadır Bu tür sözleşmelere örnek olarak bankaların Kredi Sözleşmeleri, Sigorta Poliçeleri, İnşaat Firmalarının Satış Sözleşmeleri, Dayanıklı Tüketim Mallarının Otomobillerin Pazarlanmasında Yapılan Sözleşmeler, Seyahat Taşıma, Turizm Alanındaki Sözleşmeler ve benzerleri biçiminde ifade edilebilir.

Katılım sözleşmelerinde yer alan bütün hükümler her zaman tartışmaya kapalı olarak önceden öneride bulunan tarafından belirlenmez. Örneğin banka kredisi sözleşmelerinde özel şartlar ve genel şartlar olmak üzere iki ayrı bölüm bulunur.

Katılım sözleşmelerinde önceden çok sayıda yapacağı benzer sözleşmelerde kullanılmak üzere tek taraflı olarak belirlenen sözleşme hükümlerine genel işlem koşulları denir. Bu husus Türk borçlar kanununun 20/1 maddesinde açıklanmıştır.

Tüketici Kanununda da ifade edildiği gibi tüketici aleyhine önemli bir dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır. Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu her türlü sözleşmede yer alan haksız şartlar tüketici için bağlayıcı değildir.

Sözleşmelerin geçerliliği hiçbir şekle bağlı değildir

Kanun sözleşmenin belli bir şekilde yapılmasını öngörmüşse öngörülen şekil kural olarak geçerlilik şartıdır ve TBK 12 maddesine göre,”Kanunun öngördüğü şeklin kapsam ve etkisi hakkında başkaca bir hüküm yoksa sözleşme bu şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz.”

Taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin, Medeni Kanun 706 maddesi gereğince resmi şekilde, yani Tapu Kanununun 26 maddesine göre Tapu Sicil Müdürlüğü tarafından düzenlenmesi gerekir. Bu şekle uyulmaksızın yapılan sözleşme geçerli değildir. Resmi şeklin bütün esaslı noktalarını kapsaması gerekir. Yasanın belli bir şekle uyulmasına ilişkin kuralları emredici nitelikte olduğu için taraflar anlaşarak bu kuralları etkisiz kılamazlar. Bir sözleşmenin şekil noksanlığı yönünden geçerli olmadığını hakim de kendiliğinden dikkate alır. Taraflar da bunu her zaman ileri sürme hakkına sahiptirler.

TBK 'da ayrıca 29. maddeye göre bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin yapılan sözleşmelerin geçerli olduğu ifade edilmiştir. Bu hukuki işlemlere ön sözleşme veya sözleşme yapma vaadi denir.

Sözleşmeler tek taraflı veya iki taraflı olabilirler

Tek taraflı sözleşmelere örnek vereceğimiz bağışlama sözü vermek (TBK 288 md.), Kefalet (TBK 581 md.) gibi durumlar bir tarafı borç altına sokar.

İki taraflı sözleşmelerde ise iki taraf da karşılıklı olarak borç altına girer. Örneğin alım satım, kira sözleşmeleri, vekalet sözleşmeleri saklama,vedia sözleşmesi bu şekildedir.

HUKUKİ İŞLEM YA DA SÖZLEŞME YAPMAK

Hukuki işlem ehliyeti hukuki işlemin geçerli olmasının şartıdır.

Fiil ehliyeti, yani medeni haklarını kullanma ehliyeti bakımından kişiler tam ehliyetliler, sınırlı ehliyetliler, tam ehliyetsizler, sınırlı ehliyetsizler gibi dört gruba ayrılabilir

Tam ehliyetliler ayırt etme gücüne sahip olanlardır. Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı sarhoşluk hallerinde bir kimsenin ayırt etme gücüne sahip olup olmadığını her hukuki işlemde ayrı ayrı değerlendirerek belirlemek gerekir.

Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve benzer sebeplerden biriyle ayırt etmek gücünden, akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olan kimseler tam ehliyetsizdirler.

Ayırt etmek gücüne sahip küçükler, kısıtlılar sınırlı ehliyetsizdirler.

İlerleyen yıllarda ortaya çıkan bir diğer sözleşme tipi de katılım sözleşmeleridir. Bu tür sözleşmelerde sözleşme yapma çağrısında bulunan taraf ileride çok sayıda yapacağı benzer sözleşmelerde de kullanılmak üzere sözleşmenin içeriğini önceden tek taraflı olarak belirler.

MUVAZAALI İŞLEMLER

Ayrıca hukukta irade ile beyan arasında uygunsuzluk olan haller vardır. Bu uygunsuzluk kasten veya istenmeyerek meydana gelebilir. İradeyi fesata uğratan hallerden örneğin hata da bunun gibidir.

İki tarafın isteği ile yaratılan uygunsuzluk muvazaadır. Aynı zamanda danışıklı işlem olarak da ifade edilir. Muvazalı işlemde üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan bir işlem yapılması söz konusudur .

Muvazaalı işlemde, görünürdeki işlem bu işlemin geçerli olmayacağını ifade eden muvazaa anlaşması ve gerçekte iradelerine uyan gizli işlem olmak üzere üç ayrı işlem söz konusudur.

Örneğin yapılacak icra takibinden kurtulmak için borçlular mallarını muvazalı olarak bir başkasına devrederler bu konuda anlaşmaları varsa mutlak muvaza söz konusudur. TDK19 maddesinde bir sözleşme türünün ve içeriğinin belirlenmesinde tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakmaksızın bakılmaksızın gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.

Sözleşmelerle ilgili yasal düzenleme TBK 30 maddesinde ve devamı maddelerinde irade bozuklukları başlığı altında, yanılma, aldatma ve korkutma olarak düzenlenmiştir. Eski yasamızda bunlar hata, hile, ikrah deyimleri ile ifade edilmiştir.

Tarafların sözleşme yapma konusunda karşılıklı beyanları birbirine uyduğu halde istenmeyen ama meydana gelen bir uygunsuzluk söz konusu olabilir. Örneğin satış bedelinde çok ciddi bir yazım hatası varsa bedelde yanılma söz konusudur .

İradeyi fesata uğratan hallerden birisi de aldatmadır. Taraflardan birinin diğerini aldatması hilesi sonucu bir sözleşme yapılmışsa, sözleşmenin tarafı bu sözleşme ile bağlı değildir. Bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, sözleşme yapmaya sevk etmek bile bile yanlış kanaat uyandırır veya esasen mevcut yanlış kanaat beyan ettirilirse hukuki anlamda hile yani aldatma söz konusu olur.

Sözleşmenin hata veya hile gibi nedenlerle fesih halinde tazminat hakları saklıdır ve vardır.

Korkutma yani eski deyimiyle ikrah bir kimsenin yapmak istemediği hukuki işleme tehdit ile razı olmasını sağlayan hallerdir. TBK 37 maddesine göre diğer tarafın veya 3 kişinin korkutmasıyla bir sözleşme yapan kimse o sözleşme ile bağlı olmaz. Gerçek kişiler gibi tüzel kişiler de korkutma ile bir sözleşme yapmış olabilirler. Özellikle korkutmanın doğrudan doğruya tüzel kişiye değil de yönetim organlarına ve bunların meydana getiren şahıslara yönelik olması halinde korkutma dikkate alınır ve tüzel kişilik sözleşme ile bağlı olmaz. Korkutma ile sözleşme yapan kimse sözleşmeyi feshetmiş olsa dahi bu yüzden uğradığı menfi zararı korkutan karşı taraftan isteyebilir. Korkutma ile yapılmış sözleşmeye onay verilmesi veya onanmış sayılması tazminat iistemini ortadan kaldırmaz.

Hakim yanılma korkutma aldatmayı kendiliğinden dikkate almaz.

Sözleşme ile bağlı olmayan taraf, Türk Borçlar Kanunu 39 maddesi gereğince 1 yıllık süre içinde sözleşmeye bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse sözleşmeyi onaylamış sayılır. Bu takdirde sözleşme yapıldığı andan itibaren geçerli hale gelir ve iki tarafı da bağlar. Hata, hile, ikrah gibi iddialar tanıkla ispat edilebilir.

Bütün bunlara ilaveten ayrıca aşırı yararlanma olarak da ifade edilen GABİN sözleşme özgürlüğüne getirilen bir sınırdır. Bu, bir sözleşmede tarafların karşılıklı edimleri arasında açık bir oransızlık bulunmasıdır. TBK 28 maddesinde yer alan hükme göre aşırı yararlanma nedeniyle zarar gören tarafın durumun özelliğine göre sözleşmeyle bağlı olmadığını karşı tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini isteyebilmesi veya sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki orantısızlığın giderilmesini talep edebilmesi, edimler arasında açık bir oransızlığın olmasını ve açık oransızlığın karşı tarafın özel durumundan yararlanarak meydana getirilmiş olması gerekmektedir.

Zarar gören, bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği zor durumda kalmada ise bu durumun ortadan kalktığı tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak 5 yıl içinde kullanabilir.

Aşırı yararlanma halinde zarara uğrayan taraf sözleşme ile bağlı olmadığını, edimin geri verilmesini ya da sözleşme ile bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini karşı tarafa bir yıl içinde ve herhalde sözleşmenin yapıldığı tarihten başlayarak 5 yıl içinde bildirmek zorundadır. Bir yıllık süre zarar görenin düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği zor durumda kalmada bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlar. Türk Borçlar Kanunu 28 maddesinde zarar gören yönünden öngörülen süreler hak düşürücü süre niteliğindedir. Hakim sürenin geçtiğini kendiliğinden göz önünde bulundurmak zorundadır.

Haklıların, hak sahiplerinin en kısa sürede haklarına kavuşmaları dileğiyle değerli eserlerinden yararlandığım, bu suretle görüşlerimi olgunlaştırıp kaleme aldığım başta yakın tarihte kaybettiğimiz çok değerli hukukçu Prof. Dr. Safa Reisoğlu ve Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler isimli eseri ile diğer çok değerli hukukçu büyüklerimize teşekkür ederim. Yeni araştırmalar ve açıklamalarımda görüşmek umudu ve dileğiyle herkese sevgi ve saygılar sunarım.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner121

banner120

banner119

banner118

banner117

banner116

banner114