Entelektüel sermaye ülkelerin gelişme sürecinde lokomotif oluyor. Türkiye birçok alanda olduğu gibi bu alanda da çok fazla birikime sahip değil.

Türkiye Bilişim Vakfı bu alanda önderlik yapan kurumların başında geliyor. Başkan Faruk Eczacıbaşı ve arkadaşları Türkiye Bilişim Vakfı’nı kurduklarında internet ve bilişim, gündemin çok alt sıralarında bulunuyordu.

Ama bugün entelektüel sermayenin önemli kurumlarından biri haline geldi Türkiye Bilişim Vakfı… Türkiye'yi bilgi toplumuna dönüştürme amacıyla çalışan Türkiye Bilişim Vakfı (TBV), 2022 yılında teknoloji ve yapay zekayı odağına aldı ve bu anlamda eğitim programlarını hayata geçirdi. Vakfın, 2023 yılı hedefinde gezegenin sağlıklı geleceğine yönelik çalışmalar yapmak ve veriye dayalı projeler geliştirmek yer aldı.

Başkan Faruk Eczacıbaşı, 2023 yılında teknoloji ve sürdürülebilirlik konularına odaklanan, geleceğe ve çözüm üretmeye odaklı kurumlarla işbirlikleri yapmaya devam edeceklerini açıklamıştı.

Öyle de yapıyorlar… Mesela geçtiğimiz günlerde yapılan KOBİ Zirvesi’nde konuşmacılardan biri önümüzdeki dönemde yönetimde yapay zekayı bulunduracaklarını Türkiye Bilişim Vakfı’nın çalışmalarına gönderme yaparak ifade etmişti.

Türkiye Bilişim Vakfı son olarak beyin göçünü beyin gücüne çevirmeyi gündemine aldı. Son dönemde beyin göçü ile ilgili gelişmeler kamuoyunun gündemine oturdu. Faruk Eczacıbaşı bu gündemi farklı bir boyutla masaya yatırdı ve konuyla ilgili bu alanda dünyanın en iyilerinden bir Türk profesörün raporunu paylaştı. Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’in raporu bu konuda birçok doğru bilinenin yanlışlığına dikkat çekiyordu.

Mesela Akçiğit’in raporunda ülkelerde uzun vadeli büyümenin en önemli belirleyicisinin ekonomik verimlilik artışı olduğunu ortaya koyuyordu. Oysa bu konuda kabul gören görüş büyümenin sermaye ile doğru orantılı olduğunu kabul ediyordu. Konuyla ilgili tespiti Ufuk Akçiğit şu şekilde yapıyordu:

“Ne yazık ki Türkiye gündeminde kendine pek yer bulamayan bu verimlilik eksikliği konusu, Türkiye'nin yıllardan beri asıl sorunudur ve iktisadi tartışmalarımızın odağında olmalıdır. Verimlilik, ülkelerin ellerindeki sermaye ve iş gücü ile daha fazla katma değer üretebilmesidir. Türkiye, bugün verimlilik konusunda gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde kaldığı için orta gelir tuzağına saplanmış durumdadır. Bu durumun çözümü yalnızca, bilimsel araştırmalar ve uygulamalı Ar-Ge yatırımları sonucu ortaya çıkacak teknolojik atılımlarla mümkündür.”

Tespit Türkiye’nin atılım için yeni bir yol aradığı dönemde ortaya konulmuştu. Yeni dönemde mutlaka bu bakış açısı yol haritasında yer bulmalı.

Konuya ilişkin doğrulama geçmişten yola çıkılarak yapılıyor. Türkiye'nin kişi başı milli geliri ABD ile kıyaslandığında, Türkiye 1960'ların başından beri ABD'nin yüzde 20'leri seviyesinde. 1960'ta Türkiye'nin gerisinde olan Singapur, Güney Kore, Litvanya, Polonya, Şili, Çin 2020'lere gelindiğinde Türkiye'nin üzerine çıkıyor. Singapur ABD'yi geçmiş, Güney Kore ise ABD'nin yüzde 50'sine ulaşmış durumda. Bu ülkelerin hepsi bu gelişmeyi sermaye artırmanın yanında verimliliklerine yatırım yaparak sağladılar. Bu tespit yapıldıktan sonra Türkiye'nin orta gelir tuzağından çıkmasının verimlilik artmadan mümkün olamayacağına dikkat çekiyor. Buradan hareketle tekrar etmekte fayda var. Türkiye’nin yeni bir hamleye hazırlandığı şu günlerde bu bilimsel verilerden hareketle verimlilik odaklı bir gelişme anlayışını ortaya koymalı. Bunun içinde mutlaka entelektüel sermaye devreye alınmalı. Tam bu noktada belki de Başkan Faruk Eczacıbaşı’nın şu sözlerini bir yerlere not almak yerinde olabilir:

“Farklı bir gözlükle bakılacak bir gelecek, içinde birçok fırsat barındırabilir. Büyük bir tehlike olarak algılanan beyin göçü, uzun dönemli doğru politikalarla geleceğe yönelik beyin gücü oluşturulmasına yönelik fırsatlar barındırabilir.”

Ve yazıyı rapordaki şu saptamayla bitirmek isterim:

“Verimliliği geliştirecek beşeri sermayeyi yetiştirmek zordur. Bu uğurda toplumdaki tüm yeteneklere çocukluklarında fırsat eşitliği sağlanması; kendini ispatlayan yetenekleri de büyürken doğru eğitimlerden geçirip bu sermayeyi oluşturmamız gerekmektedir. Nitekim gelir eşitsizliği ile kişi başına düşen Ar-Ge araştırmacı sayısı arasında ters bir ilişki vardır. Türkiye OECD ülkeleri arasında yüksek gelir adaletsizliğine (sondan üçüncü) ve düşük araştırmacı oranına (yine sondan üçüncü) sahip gruptadır. Üstüne üstlük kamunun ilköğretim, ortaöğretim ve lise harcamasının milli gelire oranı bakıldığında Türkiye OECD veri tabanındaki ülkelerin arasında en gerilerde ancak hane halkının ilköğretim, ortaöğretim ve lise eğitimi için yaptığı özel harcamaların miktarı açısından en yukarılardadır. Yani anne-babasının parası olan gençler iyi eğitim almakta, diğerleri kaynak eksikliği çekmektedir. Bu ortamda toplumun yetenekli ama fakir aileye doğmuş araştırmacı adaylarını eğitmesi çok zordur.”

Bu saptamadan yola çıkılarak, yeni dönemde eğitimle ilgili köklü değişiklikler yapmak gerekmez mi?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106