Öne Çıkanlar Arif Esen İKV BAŞKANI AYHAN ZEYTİNOĞLU Asaf Savaş Akat Global Sanayici Endüstri 4.0 Mustafa Varank

GİRAY DUDA

Lemi Tolunay, İstanbul Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği (İDMİB) Başkanı. Deri gibi çok özel bir üründe üretim ve ihracat artışı için ekibiyle birlikte dünyayı turlayıp duruyor. Bu yılın ihracat rakamları da gösteriyor ki bu çabalar boşa gitmiyor. Lemi Tolunay ile deri sektörünün durumunu, ihracat olanaklarını ve en büyük Pazar olan Çin pazarını konuştuk. Lemi Tolunay’a ‘Global Sanayici’ adına sorduğumuz sorular ve aldığımız yanıtlar şöyle:

- Sayın Tolunay, geçmişi yüzyıllar öncesine dayanan deri sektörünün Türkiye’deki yeri nedir?

- Deri sektörü Türkiye’nin geleneksel sektörü. Deri, biliyorsunuz, organik bir madde ve doğrudan hayvancılıkla ilgili.  Kırmızı et tüketimi dışında, derisi için hiçbir hayvan kesilmiyor. Diğer bir ifadeyle et-gıda sektörünün bir alt sektörü durumundayız. Bir kumaşı çok beğeniyorsunuz. Fabrikada ipliği koyuyorsunuz, düğmeye basıyorsunuz ve dokuma makinası çalışmaya başlıyor. Kilometrelerce kumaş dokuyorsunuz. Derinin böyle bir özelliği yok. Ne kadar kırmızı et yenirse,  büyükbaş ya da küçükbaş hayvanın çıkan derisini biz tabakhanede işleyeceğiz ve hammadde haline getireceğiz. Diyelim ki deriyle ilgili talep patladı. Herkes deri çanta, ayakkabı filan almak istiyor. Talebi hemen hızlı karşılayabilecek bir durumumuz yok. Maalesef arz elastikiyeti olmayan bir sektör. Elinizde o anda ne kadar deri varsa o kadar üretim yapabiliyorsunuz. Hayvan ırkını da bugünden yarına çoğaltamıyorsunuz. Birkaç katına çıkartamıyorsunuz. Çok uzun bir süreç gerekiyor.

KISITLI HAMMADDE İLE ÇALIŞIYORUZ

- Peki deriyi ithal edemiyor musunuz?

- Önce şunu vurgulamak istiyorum.  Kuzulamayı bilirsiniz. Koyun bahar ayında sadece bir tane kuzu doğuruyor. Çok ender olarak iki tane. Kedi köpek gibi 7-8 tane doğurması mümkün değil. Büyükbaş hayvanda da durum böyle. Sonuçta deri sektörü zaten kısıtlı bir sektör olduğu için bütün dünyada butik bir sektör. Talebe göre esnetilebilen bir sektör değil. Yani elinizdeki malzeme sınırlı ve bütün dünyadaki dericiler bu nedenle sınırlı çalışmalar yapabiliyor.

Tabii coğrafya çok önemli. Ekstrem örnekler vereceğim. Afrika’da, Kuzey Avrupa’da veya kutuplara yaklaştıkça hayvancılık bitiyor. Ekvatorun kuzey ve güneyindeki bir bant üzerinde hayvancılık yapılabiliyor. Her yerde de olmuyor. Mesela Sibirya ovaları çok büyük ama hayvancılık yapılamıyor. Orada hayvanın yaşaması mümkün değil. Akdeniz çanağı bu iş için çok uygun. Amerika da aynı bant üzerinde ancak orada çoğunlukla büyükbaş hayvancılığı yapılıyor.

İthalatın olup olmadığını sordunuz. Var tabii. Ham deri ticareti dünya çapında yapılıyor. Çünkü o coğrafyada her ırk hayvanı yetiştiremiyorsunuz. Elbette sizde olmayanı ithal edeceksiniz. Mesela İtalya’da yetişen Toskana kuzusu diye bir ırk var. Vizon kürkü mü Toskana kuzusu mu ayırt etmeniz mümkün değil. Ama sadece İtalya’nın kuzeyindeki küçücük bir Toskana bölgesinde yetişiyor bu kuzu. Yani hayvan ırkı çok önemli.

Öte yandan, eti iyi olan hayvanın derisi iyi olmayabiliyor. Bazen de derisi iyi olan hayvanın eti iyi olmayabiliyor. Tekstil endüstrisi için o üzerindeki yün son derecede önemli. Avustralya, Yeni Zelanda’da yün verimi çok güzel olan ırklar var ama onların da derisi hiçbir işe yaramıyor.


Deri sektöründe ham deriyi aldık işledik. Ondan sonra ürünlere geçiyoruz. Deri konfeksiyon, ayakkabı ve saraciye dediğimiz çanta, cüzdan, kemer gibi ürünler. Derinin ne önemi var diyorsunuz. Sonra da düşünüp bakıyorsunuz ki herkesin üstünde deriyle ilgili bir parça var. Çantanız, cüzdanınız, ayakkabınız veya cüzdanınız deri. Günlük hayata o kadar adapte olmuş ki deri. Muhakkak deri ile iç içesiniz. Deri her yerde var aslında.

TURİSTLER ÖNCE DERİ ÜRÜN ALIYOR

- Hammadde kaynağı olarak Türkiye nasıl?

- Türkiye’nin coğrafyası hayvancılığa çok müsait. Yüzyıllardan beri hayvancılık ve deri üreticiliği bu ülkede hep olmuş. Türkiye’ye gelen turistlerin almak istedikleri üç ana grup var: Deri, halı ve kuyum eşyaları. Hanımlar muhakkak deri çanta alıyorlar. Erkekler deri konfeksiyon ürünü alıyorlar.

 

Diğer yandan, deri endüstrimizin bir normal ihracatı var. Geri dönüp bakarsak, deri ürünleri ihracatımız 25 yıldan beri sürekli artıyor. İstisnası sadece bir yıl. O da 2009 yılı. Nedeni de biliyorsunuz 2008 dünya krizi. O yıl tüketim durdu, ihracat azaldı ve sonra yeniden yükselmeye başladı. 2011-2012 değişimini ele alacak olursak yüzde 8.5 bir artış görüyoruz. 2012’de 6 milyar dolarlık ticaret hacmimiz var.

Öbür taraftan, kullandığımız hammadde, kullandığımız kimyasalları kontrol altına aldığımız zaman aslında ihracat için ürettiğimiz ürün ve yurt dışına pazarlanması yaklaşık 4 milyar dolar. Yani bizim 4 milyar dolarlık deri ve deri ürünleri ihracatımız var ama resmi kayıtlara 1.6 milyar doları giriyor. Kaçak mı, hayır değil. Biraz önce bahsettiğim turistik satışlar, yolcu beraberi, Rusya-Ukrayna ve diğer komşu ülkelere, gümrük duvarları çok yüksek olduğu için kendi kanallarıyla götürülen mallar, İran’daki ayakkabılar, Rusya ve Ukrayna’da deri konfeksiyon ürünlerinin bir kendi lojistik kanalları ve kargo sistemleri var diyelim o biçimde gidiyor. Havaalanlarında büyük paketler görürsünüz. Bunların hepsi aslında ihracattır. Bunların bedeli bu ülkeye döviz olarak ödeniyor. Hepsini de işin içine kattığımızda 4 milyar dolarlık ihracatımız oluyor.

Ekonomi bakanımız bize ‘ihracat nasıl gidiyor’ diye sorar. Saymaya başlayınca, ‘resmiyi bırak sen tamamını söyle’ der. Mesela Gümrük Bakanlığı müsteşarımız da ihracatı ne zaman konuşsak ‘sen gümrükten geçmeyenleri söyle’ der. Bu bizim sektörümüzün bir gerçeği.

2013’TE REKOR ARTIŞ

- 2013 yılını nasıl başladı ve nasıl gidiyor?

- İlk 3.5 ayda, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18 oranında ihracat artışımız var. Bizde ağustos ayından itibaren ihracat daha yoğundur, teslimatlar artar. Orada yüzde 20’leri aşacağını tahmin ediyoruz. Bu yılki resmi hedefimiz 2 milyar dolar.

- Yüzde 20’lik artış neredeyse bir rekor değil mi? Avrupa pazarı küçülürken siz nasıl bu kadar büyüdünüz?

- Aynen öyle. Bu sene çok iyi gidiyor. Bunda ayakkabının rolü büyük. Türkiye artık kaliteli mal üretiyor. Katma değer var, üretime tasarım girdi. Bir sürü tasarımcımız var. İyi kalite deri üretiyoruz. Avrupa’da deri üretiminde İtalya’dan sonra ikinci sıradayız. Dünyada Çin, Hindistan ve İtalya’dan sonra dördüncüyüz. İlk beş ligine girdik ve daha da yukarılara çıkıyoruz. Son yıllarda Avrupa’nın deri devleri olan İtalya, İspanya ve Fransa hızla pazardan çıktılar, eridiler. İspanya ve Fransa’yı çoktan geçtik, İtalya ile kafa kafayayız. Deri üretiminde 5 yıl içerisinde İtalya’yı da geçeceğiz.

Deri üretimi sırasında çevreye çok dikkat edilmesi gerekiyor. Çünkü bir takım kimyasallarla üretiyorsunuz deriyi. Arıtma havuzunuz olacak vs. Türkiye bu konuda çok şanslı. Hatırlarsınız eskiden Kazlıçeşme’de kokudan geçilmezdi. Sonra buradaki üreticiler dünya standartlarında en modern altyapı tesisleri kurularak başka yerlere taşındı. Bir kısmı Tuzla’ya, bir kısmı da Çorlu’ya gitti. İzmir Menemen, Uşak ve Bursa Organize Deri Sanayi Bölgelerinde son teknolojilerle üretim yapılmaya başlandı.

İspanya, İtalya ve Fransa’da ülkenin çok değişik yerlerinde üretim yapılıyor. Parayı harcayıp modern üretim altyapısı kurmaktansa bu işten vazgeçiyor. Tabii avantaj bize dönüyor. Bugün Bursa’da, Uşak’ta gidin bakın işçi olarak İtalyanlar, Yunanlılar  çalışıyor.


MALİYETİN 5 KATINA SATIYOR

- Kalifiye işçi oldukları için mi?

- Evet, kalifiye işçi oldukları için. Herkes memnun. Yani Türk dericiliği böyle bir altyapıya geldi. Aşağıdan gelen ivme bizi rekor seviyesine getirdi. İspanya, Fransa ve İtalya’nın boşalttığı pazarları da biz kapmaya başladık. Ayakkabı, deri konfeksiyon ya da saraciye konusunda Avrupa’nın dünya markası olmuş ürünleri Türkiye’de üretim yapıyorlar. Gidiyorsunuz Roma’ya oradan 200 euroya bir ayakkabı alıyorsunuz ve İtalya’dan ayakkabı aldım diyorsunuz. Halbuki burada yapılıyor ve Türkiye’den çıkış fiyatı 40 euro.

- Ama o firma bir marka oluşturmuş ve o fiyata satabiliyor.

- Evet, adam bir marka yönetiyor. O da onun hakkı.

Gelelim yeniden Türkiye’ye. Türkiye’nin hammaddesi bu rekor artışlara yeterli mi? Hayır, değil. Çok ciddi bir ham deri ithalatımız var. Hammaddede maalesef dışa bağımlıyız. Hükümetten taleplerde bulunuyoruz. Bu binaya Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanımızı davet ettik. Hakikaten sektöre, işe çok hakim bir kişi. Deri sektörünün temsilcileri olarak bütün dertlerimizi kendisine ayrıntılarıyla anlattık. Sayın bakan da bize hayvancılık politikalarının ayrıntısını anlattı.

Şu anda et sıkıntısına karşı canlı hayvan ithaline başlandı. Hakikaten eti çok iyi hayvan ırkları Türkiye’ye getiriliyor. Ancak onların etleri iyi, derileri bir işe yaramıyor. Öyle bir sorunumuz var. Biz Avrupa’ya ve ABD’ye ihraç ettiğimiz ürünlerdeki kaliteli ürünler için ihtiyaç duyduğumuz deriyi oradan sağlayamıyoruz. İhtiyaçlarımız doğrultusunda ham deri ithaline mecbur kalıyoruz. Bugünkü ihracatımızın üretimini karşılayacak deri hammaddesinin yüzde 70’ini ithal ediyoruz. Büyükbaş hayvanlarda bu oran yüzde 80’lere çıkıyor. Bundan 15-20 sene öncesine kadar hayvan varlığımız aslında yeterliydi. Ama hızlı nüfus artışı, terör, zorunlu göçler, göçebelerin şehirlere yerleşmesi, serbest yapılan ve göze gözükmeyen hayvancılığı yok etti. Türkiye’de talebin çok hızlı büyümesi nedeniyle de sıkıntı giderek arttı.

Gıda Bakanlığından aldığımız bilgiye göre ham deri sorunu 10 yıl içerisinde çözülecek. Ama önümüzdeki birkaç yıl daha bir ithalatla devam edeceğiz.

GİZLİ HEDEFİMİZ 10 MİLYAR DOLAR

Biliyorsunuz 500 milyar dolarlık bir ihracat hedefimiz var. Derideki hedef ise 5.2 milyar dolar. Biz bunu 10 yıl içerisinde 1.6 milyar doları üçe katlama olarak hedefliyoruz. Ama reel olarak zaten 4 milyar doları yakaladık. Bunu 5 milyar dolar yapmamız iki sene daha sürer. Dolayısıyla biz 10 milyar dolarlık gizli hedef koyduk ve bunu başarırız.

Rusya ihracatımız, kayıtların artması açısından son derecede önemli. Biz Rusya piyasasının yüzde 80’ine hakimiz. Bunun da ancak yüzde 10’u kayıtlı ve yüzde 90’ı kayıtlı değil. Rusya biliyorsunuz 7-8 ay önce Dünya Ticaret Örgütü’ne imza attı. Vergi ve gümrük sistemlerini DTÖ normlarına getirmek zorunda. Örneğin, deri konfeksiyona, ayakkabıya dünyanın hiçbir yerinde gümrük yok. Ama Rusya’nın uyguladığı deri konfeksiyonda yüzde 20 ve ayakkabıda yüzde 10 dolayında bir gümrük var. Bunların makul bir sürede kalkmasını bekliyoruz. Bu kalkarsa bizim Rusya’ya olan ihracatımız resmiye dönecek. Böylece ihracatımız kayıtlara geçecek ve hedefimiz çerçevesinde biz bir rahatlama yaşayacağız.

- Gümrük Birliği’nin getirdiği koşullar ekonomi kurmaylarınca çok eleştiriliyor. Siz ne diyorsunuz?

- Gümrük Birliği’nde, Avrupa Birliği’nde Türkiye konumunda başka bir ülke yok. Türkiye tek örnek. Her türlü mal rahatlıkla girip çıkıyor ama bizim yapabileceğimiz  bir şey yok. Göbeğimizden bağlıyız.

Fakat Avrupa Birliği bir takım ülkelerle serbest ticaret anlaşması imzalıyor. Biz imzalamasak da bizim için de geçerli oluyor. Mesela Kore ile yaşadığımız öyle bir sıkıntı var şu anda. Kore ile Türkiye arasında serbest ticaret anlaşması yok ama AB ile Kore arasında anlaşma olduğu için biz de onu kabul etmek zorunda kalıyoruz. Bu konudan elektronik sektörü, otomotiv sektörü gibi bir çok sektör son derecede şikayetçi.

Deri sektörü olarak Avrupa Birliği ile olan ticaretimiz çok fazla olduğu için ciddi sıkıntı yaşamıyoruz. Bizim en iyi müşterilerimiz Avrupa Birliği’nin kurucu ülkeleri.  Bu nedenle bizim sektörümüz sorun yaşamıyor.

- ABD ile Avrupa Birliği şu günlerde bir serbest ticaret anlaşması imzalayacak. Bunun bize yansıması nasıl olur?

- Bu anlaşmanın bize büyük avantaj sağlayacağına inanıyorum. Türkiye için Amerika’da büyük gümrük duvarları var. Amerika’nın tercihli gümrük sistemi uyguladığı 2-3 ülke var. Bunlar Meksika, Mısır ve İsrail. Bu ülkelerle aralarındaki gümrükler sıfır. Avrupa Birliği’ni de sıfıra mı getirecekler yoksa belli bir sınırlama mı koyacaklar bunu bilmiyoruz. Biz de bazı Amerikan mallarına gümrüklerimiz var ve biz de onları kaldırmak zorunda kalacağız. O zaman ABD malları rahat ve bol biçimde gelecek.

Ben aynı deneyimi Şili ile yaşadım. Avrupa Birliği Şili ile serbest ticaret anlaşması yaptı. Birkaç ay sonra da bizim imzalamamız gerekti. Bakanımız ile birlikte biz Şili’ye gittik. Şimdi manavlarımızda Şili üzümleri ve elmaları satılıyor. Bir takım egzotik mallar rahatlıkla geliyor. Biz de aynı biçimde gönderiyor muyuz? Prensipte evet ama Şili’nin bizden öyle bir talebi yok. Sonuçta bu anlaşma ile Amerika’dan Türkiye’ye bir ticaret patlaması yaşanacak gibi görünüyor.

ÇİN’DE AVRUPA MALLARI ARANIYOR

- Çin’le yapılan ticarette deri sektörünün durumu nedir?

- Aslında şu anda deri sektörünün yükselen değeri Çin. Şimdi diyeceksiniz ki Çin’in kendisi üretici değil mi? Evet, markalara üretim yapan, ünlü spor ayakkabılarını üreten bir ülke burası.

Çin’de son 5 yılda dev bir iç tüketim oluşmaya başladı. Gelir dağılımı yükselmeye başladı. Çin’de dünyanın en büyük markaları var. Avrupa mallarına çok değer veriyorlar. Son gittiğimiz fuarlarda bize gelip bu ayakkabılar nerede üretiliyor, diye soruyorlar. Türkiye diyoruz. Türkiye nerede diyorlar, çünkü genel kültürleri zayıf. Biz Avrupa’da deyince ‘tamam, bunu alabiliriz’ diye karşılık veriyorlar. Dolayısıyla Türkiye’nin böyle bir şansı var. Zaten bizim ürettiğimiz mallar dünyanın en ünlü markalarının ürünlerinden daha kalitesiz değil. Ama içlerinde etiketleri yok. İşte bizim şu andaki hedefimiz markalaşma. Ama zaten Çin, marka olsun olmasın Avrupa’da yapılan ürünleri saygınlıkla satın alıyor. Biz son 3 senedir bunun farkına vardık.

Yıllardan beri katıldığımız Hong Kong’daki Asya Pasifik Deri Fuarı vardır. Bu bir hammadde fuarıdır aslında. Bunlar geliyor dehşet miktarda kuzu kürkü, bitmiş sığır derisi vs alıyorlar. Zamanla gördük ki bu hammaddeyi o dev iç pazarları için kullanıyorlar. Ancak üretim bilgileri çok zayıf. Teknoloji ve know how çok eksik. Bir şeyi çok iyi taklit ediyorlar. Ama bunu sen yap dediğin zaman yapamıyorlar. O da sarı ırkın bir özelliği herhalde. Mesela Çin’de de bir otomotiv fabrikası var. Ama baktılar olmuyor, gittiler Volvo’yu, Dodge’u satın aldılar. Kendilerinin onu geliştirme yetenekleri yok ama olan bir şeyi taklit etmeyi çok iyi beceriyorlar.

Moda sektöründe her şey sürekli değiştiği için onu beceremiyor Çin endüstrisi. Dolayısıyla moda ürünlerinde Çin’deki şansımız çok fazla.

Örneğin yine Nisan ayı ortalarında katıldığımız Şangay’da bir fuar vardı. Orada bizim ürünlerimize inanılmaz bir ilgi ve talep olduğunu gördük. Çin’de ayakkabı yapılıyor ama mesela günde 200 bin çift aynı tipte ayakkabı yapıyorlar. Ama onlar daha butik, farklı şeyler arayışındalar. Günde 200 bin değil, 2 bin adet yapılması lazım. İşte o da Türkiye’de yapılıyor. Bu nedenle Çin iç pazarı için bizim şansımız var.

UCUZ İŞÇİLİK DÖNEMİ BİTTİ

- Çin ayakkabıları ile Türk ayakkabıları arasında belirgin farklar var mı?

- Var tabii. Bir kere gerek moda anlamında, gerekse ölçüler anlamında büyük farklılıklar var. Onların ayakları hem erkek hem de bayanlarda küçük ve ince. Zayıf insanlar. Herhalde pirinç tüketiminin verdiği bir özellik olsa gerek şişman Çinli yok. Çünkü pilav yaparken çok az yağ kullanıyorlar ya da kullanmıyorlar.

- Çin’de üretimdeki belirgin unsur olan düşük işçilik maliyeti yine aynen sürüyor mu?

- İşçilik ucuz idi ama artık değil. O da şuradan kaynaklanıyor. Hayat standardı giderek yükseliyor. Gelir düzeyleri yükseliyor. İKEA, Adidas gibi dünyanın en büyük şirketlerinin üretimlerinde sosyal gözetim kuralları uygulanıyor. Bu da maliyetlerin, işçilik payının artmasına neden oluyor. Hatta, Çin’in güneyindeki Şenzen bölgesinde var olan ayakkabı fabrikalarının maliyet yükselişi nedeniyle kapandığını, ucuz işçilik için fabrikaların Çin’in ortalarına doğru taşındığını öğrendik. Ucuz işçilik 200 dolar anlamına geliyor. Kalifiye işçiyle düzgün üretim yapmak istiyorsanız 800 -1000 dolar ödemek zorundasınız.

- Türkiye ile eşit neredeyse…

- Aynen öyle. Çin’deki en büyük sorun dil sorunu. O kadar farklı bir dil ki. İngilizce bilen birisini buluyorsunuz ama onun İngilizce’den Çince’ye ne kadar doğru tercüme ettiğini bilemiyorsunuz. Çünkü Çinliler de çoğu kez birbirlerini anlamıyor. Sese dayanan bir dil, kelime yapısı yok. Mesela, a dediği zaman bunun dört anlamı var ve bunlardan hangisini kastettiğini karşısındaki anlayamıyor. Kendini anlatmaya çalışırken sesleri yükseliyor, siz kavga ettiklerini zannediyorsunuz.

Türkçeden Çinceye, Çinceden Türkçeye tercüme yapan bir sürü genç var. Bunlar Çin Dili ve Edebiyatı okumuşlar. Biz oraya gittiğimizde ticari mütercim olarak onları kullanıyoruz. Ya da ticaret ataşeliğimizden bize birilerini bulmalarını rica ediyoruz.

MODERN BANKACILIK SİSTEMİ

- Peki Çin’deki bankacılık sistemi nasıl?

- Mükemmel, dünya klasmanında. Mesela Rusya’da bu yoktur. Rusya’da bankacılık sistemi sıfır düzeyindedir. Ama Çin’de dünyanın en büyük bankaları var. Kusursuz çalışıyorlar. Ayrıca bankacılarla çok rahat anlaşabiliyorsunuz. Amerikan ya da Alman bankasından hiçbir farkı yoktur. Havale, akreditif sistemleri mükemmel.

- Peki bu tek parti yönetiminin ekonomik işleyişe negatif bir müdahalesi olmuyor mu?

-  Neticede her ne kadar liberal ekonomiyi seçmiş bir ülke de olsa her şey Komünist Parti’nin kontrolünde. Dolayısıyla siz gidip de, bu ülkede ayakkabı satacağım, ayakkabı ithalatçıları derneği ya da ayakkabı sanayicileri derneği ile temasa geçeyim dediğinizde kimseyi bulamıyorsunuz. Ne öyle bir kurum, ne de bir isim var. Sadece Komünist Partisi var. Parti de yabancılara böyle bir bilgiyi vermiyor. Sanayi odası, ticaret odası ya da bir meslek kuruluşu var mı onu bilmiyoruz.

Batıda bir ülkeye satışa ya da mal almaya gitseniz, ticaret odasına gider bu işle uğraşanların listesini istersiniz, o da hemen bilgisayardan çıkarıp verir. Üstünde adresi, telefon numarası vardır. Çin’de böyle bir şey yok. Gümrük kayıtlarına girmeye çalıştık, deri konusunda bir mesleki kuruluş bulamadık. Şangay Deri Fuarında İngiliz fuar organizatörüne, deri sektöründen birileriyle konuşmak istediğimizi söyledik. Bir adam geldi, bilmem neredeki 3 numaralı deri fabrikası müdürü olduğunu söyledi. Saatlerce konuştuk ama bu fabrikanın ne olduğunu anlayamadık. Muhtemelen entegre bir tesisti. Ziyaret etmek istedik ama protokol ve izinlerin çokluğunu, bunun mümkün olamayacağını öğrendik. Yani serbest ticaret yapabilecek bilgilere ulaşamıyorsunuz.

Çin’de bizimki gibi günlük çalışan bir kargo sistemi de yok. Verdiğiniz bir mal 20 gün sonra gidiyor. Nüfusu 4 milyonun üstünde 256 tane şehir var. Bunlar gelir dağılımı yüksek, para harcama kapasitesi iyi olan şehirler. Perakende olarak hangisine nasıl gideceksiniz bilmiyorsunuz.

- Buradan orada bir distribütörlük oluşturulamaz mı?

- Zaten aklımıza gelen de o oldu. Özellikle ayakkabı sektörü dev bir pazar. Ayakkabı sektöründe 15-20 firma bir araya gelip bir ofis mi kursak diye düşünüyoruz. Bir de şöyle bir şey var. Siz gidip rahatlıkla bir şirket kuruyorsunuz ama devlet gelip bu şirketin içine hemen bir ekip oturtuyor. Her şeyinizi kontrol ediyor. Bir Çinli ile bu işi yaparsanız o zaman sorun olmuyor. Ama bir Alman’ın esprisi bu durumu iyi izah ediyor: “Kendin şirket kurarsan Devlet gelip senden çalıyor. Çinli ile ortak şirket kurarsan Çinli senden çalıyor.” Hangisini istersen onu yap, bu iş böyle.

Armani’ye Çin’e nasıl girdiklerini sordum. ‘Biz kendimiz girmedik, Franchise verdik.  Dükkanların dekorasyonunu, aydınlatmasını biz yapıyoruz, malı biz koyuyoruz. Çinli dükkan sahibi bunu satıyor.’ dediler. Göründüğü kadarıyla bu sistem iyi işliyor.

    
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner119

banner118

banner117

banner116

banner115

banner114