GİRAY DUDA
İklim değişikliği ile birlikte gelen yangınlar, su taşkınları, sıcaklık artışları gibi global çaplı olaylar birbirini izlerken, ABD Başkanı Donald Trump’ın Paris Anlaşması’ndan çekileceklerini açıklamasının yaratacağı sorunları ve diğer güncel çevre problemlerini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı son müsteşarı Prof. Dr. Mustafa Öztürk ile enine boyuna konuştuk.
- Sayın Prof. Dr. Mustafa Öztürk, sürdürülebilir kalkınma, sürdürülebilirlik kelimeleri dünyanın gündeminde yıllardır ön sıralara oturdu. Her oturum ve toplantıda bu konu zevkle konuşuluyor. Konuşulduğu ölçüde, sürdürülebilirlik için doğru, faydalı çalışmalar yapılabiliyor mu?
- Türkiye sürdürülebilir kalkınma bakımından Avrupa Birliği ülkelerine göre çok geri düzeyde. Sürdürülebilir kalkınma demek, kullan-at yerine onu sürekli kullanma, atık halinde gelse bile bir şekilde yeniden kullanma ve atık oluşmasını önleme ve enerji tüketimini verimli şekilde kullanma ve proseslerde çıkan herşeyin verimli ve ekonomik biçimde değerlendirilmesi demektir. Yani, kullan-at yerine kullan-sürdür, kullan-devam et anlamına geldiğini de söyleyebiliriz. Türkiye bunu yaygınlaştırabilirdi.
Bir sıkıntı başladı bugünlerde. Özellikle onu da belirtmek istiyorum. ABD’nin yeni yönetimi, ‘sera gazı salınımına, karbon emisyonuna ve atmosferik ısınmaya inanmıyoruz’ dediler. Bu ülke de dünyada Çin’den sonra en büyük sera gazı salınımına sahip bir ülke. Böyle olunca önümüzdeki dönemde ciddi bir tartışma ortamı başlayacak. Bu da özellikle Türkiye gibi ülkelerde, Akdeniz ülkeleri dahil olmak üzere pek çok ülkede, sera gazı emisyonlarının ve sera gazı konsantrasyonlarının atmosferdeki etkilerini daha şiddetli, daha olumsuz olarak göreceğiz.
DÜNYA 2 DERECENİN ÜSTÜNDE ISINACAK
Bu olmazsa ne olur? Trump, ben Paris Sözleşmesi’nden çekiliyorum, diye bir açıklama yaptı. Bu durumda önümüzdeki yıllarda yeryüzü 2 derecenin üstünde ısınacak. ABD’de fosil yakıt lobisi çok etkili. Bu lobi sadece ABD’de değil, Kuzey Afrika ülkeleri, Çin gibi ülkelerde de çok etkili. Bu nedenle önümüzdeki süreçte sera gazının olumsuzluğundan en çok etkilenecek ülkelerin başında Türkiye ve Akdeniz ülkeleri geliyor. Bu bölgede kuraklık, susuzluk ciddi biçimde artacak ve tarımsal üretim de ciddi biçimde düşecek.
DAHA ÇOK YANGINLAR, KURAKLIK GÖRECEĞİZ
- Hocam Paris Anlaşması’ndan başka ülkeler de çekilir mi?
- Henüz bunu açıklayan olmadı. ABD’nin çekilmesinin şu vahim sonucu olacak. Örneğin Türkiye’de binaların ısınması için harcanan enerji aslında önemsenecek miktarda değil. Türkiye’de en büyük enerji tüketimi soğutma enerjisi için kullanılmaktadır. Paris Anlaşması diğer ülkeler tarafından da tartışılmaya başlanırsa bu işin sonunu hayırlı görmüyorum. Yeryüzü önümüzdeki dönemde daha fazla ısınacak, bu kesin. Bu olumsuzluk ciddi etkilerini birkaç yıl gösterecek. Aslında en büyük etkilerini da ABD’de gösterecek. Biliyorsunuz Amerika’da çok büyük yangınlar oldu. Orman yangınları, kuraklık, yeraltı sularının çekilmesi benzeri olaylar daha sık yaşanacak. Türkiye’de de bunları yaşayacağız.
“MÜSİLAJA DİKKAT”
- Sonuçta bu aşama dünyaya yüzmilyarlarca dolarlık maliyet ortaya çıkarır değil mi?
- Aynen öyle. Bakın, bizim ülkemizde Marmara Denizi’nde müsilaj oluşması gibi olaylarla daha sık karşılaşacağız. Özellikle küresel ısınmadan dolayı atmosferik ısınmanın etkisiyle Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu bölgelerinde soğutma enerjisi tüketiminde ciddi artışlar olacaktır.
Bunun yanında zaten şu anda Konya Ovası’nda ciddi bir kuraklık ile karşı karşıyayız. Özellikle Konya, Aksaray, Göller Bölgesi’nde yağışların yetersiz olduğunu söyleyebiliyoruz. Bu yağışların azlığı iki tane vahim sonuç doğuracak. Bunlardan birisi, içme suyu temininde sıkıntılar başgösterecek, özellikle Konya ve Aksaray bölgelerinde. İkincisi, biliyorsunuz Konya bölgesi aslında bir tahıl ambarı durumundadır. Ama tahıl üretiminde ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalacağız. Yeraltı sularındaki çekilme daha da artacak.
“ÇİM EKİMİNE SON VERİN”
Bu sebepten, bu ve benzeri yerlerde su kaynaklarının yanında mesela Konya, İstanbul, Tekirdağ gibi bölgelerde özellikle büyükşehir ve benzeri belediyelere çok basit bir çözüm öneriyorum. Çim ekimine son verin. Yerine sarmaşık ekilebilir. Ayrıca bu bölgelerde mısır, şeker pancarı gibi bitkilerin ekimine de son verilmeli. Çünkü bu tür bitkiler aşırı su sever. Türkiye’nin bunların yerine suyu az seven bitkilerin üretimine geçmesi gerekiyor. Suyu, verimli, doğru kullanmanın yollarından birisi de bu.
İstanbul’un yüzölçümünün yüzde 50’si çatı veya beton. Çatılarda kesinlikle yağmur suyu hasatı yapılmalı. Bu zorunlu hale getirilmeli. 5 bin metrekare gibi çağdışı uygulamalara son verilmeli, özellikle seralar gibi yerlerde bu uygulamalar yaygınlaştırılmalıdır.
YERALTI SULARI BİLE AZALIYOR
- Hocam, sanayide kullanılan büyük miktarlardaki suyun azaltılması da yıllardan bu yana tartışılıyor. Çok değişik formüller, çözüm yolları ile su tüketimi düşürüldü ama yine de çok yüksek. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?
- Türkiye’nin doğru sanayileşmeye, iklime dirençli üretime geçmesi lazım. Yani suyu az kullanan sanayileşmeye kaymalı. Marmara Bölgesi’nde su seven, suyu çok kullanan sanayi kollarının çok olduğunu biliyoruz. Trakya bölgesinde yüzeysel suyu bırakın, yeraltı suyu bile ciddi biçimde azalıyor. Aynı biçimde, Konya, İzmir ve Denizli bölgesinde de aynı durum var. O zaman bu sanayi kuruluşları kullandıkları suyu ileri derecede arıtacak ve proseste yeniden kullanacaklar. Yani sıfır atık su oluşturacaklar. Yeni su kullanımını minimize edecekler. Ya da bu sanayiler temiz sanayi sektörlerine doğru kayma yapacaklar. Değişime, dönüşüme gidecekler. Aşırı yoğun su kullananan sanayi sektörlerine Türkiye’de hızla son verilmeli.
SU FAKİRİ ÜLKE OLUYORUZ
Türkiye’de kişi başı su tüketimi 1.300 metreküpten 1.200 metreküpe düşebilir. Bunun anlamı da Su Fakiri Ülke olmamızdır. Buraya doğru da gidiyoruz.
Diğer yandan tarımda, sanayide kullanılan atık suların yanı sıra Türkiye’de en çok su buharlaşarak kayboluyor. Sıcakların artması yüzünden buharlaşmanın etkisi çok ciddi oluyor. Göl ve göletlerimizdeki su kaybı durmaksızın artıyor. Bu sebepten dolayı da göletlerin ve barajlardaki suyun buharlaşmasını önleyici önlemlerin yanı sıra dip çamurunu tarayarak su buharlaşmasının önüne geçmemiz lazım.
ÜRETİLEN ÇİMENTO İÇERİDE KULLANILACAK
Avrupa Birliği’nin çimento, demir-çelik, alüminyum gibi malzeme alımında sera gazını azaltan kuruluşlardan alım yapması çok düşünülen, tartışılan bir konu. Ama şu var ki Türkiye bir deprem ülkesi. Yıkıcı depremlerden ve kentsel dönüşümlerden dolayı üretilen çimento şu anda ülkemizin içinde kullanılıyor. En az 5-10 sene bu böyle devam edecek. Avrupa ülkelerine çimento ihraç edilmesine gerek kalmayacak. Demir çelik de, alüminyum da keza öyle.
TUZ GÖLÜ KURUYOR
- Tuz Gölü’nün üzücü durumuna da değinelim mi hocam. Bizim coğrafya derslerinde gururla okuduğumuz, uzaktan sevgi duyduğumuz Van Gölü ve Tuz Gölü küçülüyor. Tuz Gölü’nün durumu daha da vahim değil mi?
- Evet bu çok önemli. Tuz Gölü kuruyor. Altını çizerek söylüyorum. Hem de yoğun biçimde kuruyor. Tuz Gölü’nde 250 milyon tonun üzerinde tuz olduğu tahmin ediliyor. Türkiye’nin tuzunun yüzde 50-60’ı Tuz Gölü’nden temin ediliyor.
Konu sadece tuz değil. Bu göl önemli bir ekolojik bölge. Milyonlarca kuşun konaklama bölgesi. 2021 yılında yaklaşık 5 bin flamingo yavrusu öldü, sıcak hava dalgaları ve kuraklıktan, yeterli miktarda su kaynağı bulamamaktan dolayı. Bu olay tekrar ciddi boyutlara doğru gidiyor. Derinlikler pek çok bölgede azaldı ve adacıklar ortaya çıktı. Derinlikler azaldıkça buharlaşma daha şiddetli oluyor. Tuz Gölü’nde bu tehlike bu yaz ciddi biçimde kendisini gösterebilir. Bunun için acil olarak kolları sıvamak lazım.
TUZ GÖLÜ’NE SU AKTARILMALI
- Peki ne yapılabilir hocam?
- Su transferi yapılabilir. Başka bölgeden Tuz Gölü’ne su aktarılmalı. Tarım arazilerinin sulanması için de benzer çalışmalar yapılmalı. Yeraltı sularının yoğun kullanıldığı tarım yerine az yoğun kullanılan tarım türleri tercih edilmeli.
BİYOGAZ TEŞVİKLERİ SÜRDÜRÜLMELİ
- Türkiye’nin temiz enerji sınıfındaki güneş, su, rüzgar enerjisi yatırımlarında hızlı büyüme yaşanıyor. Yeterli mi? Sürdürülebilir kalkınma açısından ülkemizde temiz enerjide alınacak ne kadar yol var? Başka neler yapılabilir?
- Türkiye temiz enerji bakımından iyiye doğru gidiyor. Suyu, rüzgarı, güneşi giderek daha fazla kullanıyor. Ama bir enerji kaynağımız daha var. Bu da atıktan üretilecek biyogaz tesisleridir. Bu alandaki teşvikler yakın zamanda düşürüldüğü için biyogaz üretecek firmalar bu yatırıma girip girmemeyi düşünüyorlar. Biz bu tesisleri kapatalım mı diyorlar. Eğer bu tesisler kapatılırsa Türkiye’de ciddi bir çevre, atık kirliliği oluşur. Çünkü bu arıtma çamurlarından, hayvan gübrelerinden, atıklardan önemli miktarda biyogaz elde ediliyor. Ama teşvik sisteminin devam etmesi lazım.
Bu etmezse de önümüzdeki dönemde hayvan gübrelerinden çıkan atıklar, mesela Marmara Bölgesi’nde yüzde 85 oranında tarımsal kaynaklı kirleticiler Marmara Denizi’ni kirletiyor. Sonuçta Marmara Denizi kış aylarında bile müsilaj ile karşı karşıya kalabiliyor. Geriye kalan yüzde 15 orandaki kirleticiler de sanayi tesislerinden geliyor. Hayvan çiftliklerinin atıklarının içinde ciddi miktarda azotlu, fosforlu kirleticiler var. Tarım arazilerinde ve benzeri yerlerde aşırı azotlu, fosforlu gübre kullanıldığı müddetçe Marmara Denizi kullanılamaz. Bunun için de en iyi çözüm Marmara Bölgesi’nde biyogaz üretimi ve kompoz üretimidir. Böylece, buralarda atıkların Marmara Denizi’ne dökülmesi önlenmeli ve ayrıca çevreci enerji üretimi yapılmalıdır.