GİRAY DUDA
Türkiye’nin lokomotif sektörü tekstilde son yıllarda giderek büyüyen sorunları her yönüyle İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı Ahmet Öksüz ile konuştuk.
- Sayın Ahmet Öksüz, son 3 yılda yaşananlar (Kovid ve sonrası, Rusya-Ukrayna Savaşı, enerji krizi, küresel enflasyon, tedarik zinciri kırılmaları) tekstil ve hazır giyim ihracatımızı nasıl etkiledi?
- Son 3 yılda küresel ölçekte yaşanan krizler sektörümüzü derinden etkiledi. Pandemiyle başlayan arz-talep dengesizliği, ardından gelen Ukrayna Savaşı ve akabinde başlayan enerji krizi, maliyetleri ciddi oranda artırdı. Küresel enflasyonla birlikte talepte de daralma yaşandı. Bununla birlikte tekstil ve hazırgiyim sektörlerinin en önemli maliyet kalemleri arasında yer alan işçilik giderlerinin TL bazında çok artması da sektörümüzün rekabetçiliğini doğrudan etkiledi.
“MALİYETİN ALTINDA FİYAT VERİYORUZ”
- TL'deki değer kaybı ve yüksek enflasyon, yüksek finans giderleri "maliyet kıskacı" mı oldu? Bu sorunlar devam ediyor mu?
- Sektörün girdi maliyetleri hızla yükseliyor; döviz kurunun yatay seyrettiği bu ortamda firmalarımızın rekabet gücü çok zayıfladı. Özellikle faiz oranlarının yüksekliği, yatırım iştahını azaltıyor. Yatırım planları erteleniyor ve bu durum istihdama da doğrudan yansıyor. 2020 yılından bu yana döviz kurunda değişim yüzde 466 oranında artmışken, asgari ücretin işverene maliyeti yüzde 800 seviyesinde arttı ki sektörde çoğu tekstil işletmemizde çalışanlarımız asgari ücretin çok üzerinde maaşlar alıyor. Dolayısıyla çok daha yüksek maliyetlerle karşı karşıyayız.
Girdi maliyetlerinin hızla arttığı bir ortamda, ihracatçılarımız çoğu zaman müşteri kaybetmemek için maliyetin altında fiyatlandırmaya gitmek zorunda kalıyor. Özellikle Uzak Doğu ülkeleriyle rekabette zorlanıyoruz. Düşük maliyetli üretim yapan bu ülkeler karşısında fiyat avantajımızı yitirdik. Bununla birlikte ABD’nin İlave Gümrük Vergisi açıklamaları sebebiyle Türkiye’nin tekstil sektöründe rakibi konumundaki ülkeler, sübvansiyonlarla ve fiyat kırarak ABD’ye yapamayacaklarını öngördükleri ihracatı Türkiye’nin en büyük pazarı konumundaki AB ülkelerine gerçekleştirdiler. Bu da Türkiye’nin 2025 yılı içerisinde rekabetçiliğini olumsuz etkileyen hususların bir diğeri oldu.
Daha kapsayıcı bir finansman mimarisi oluşturulması gerektiğine inanıyoruz. Bu kapsamda yeni KGF düzenlemesi yararlı oldu. Ancak bu düzenleme özellikle küçük işletmeler için kısa vadede can suyu olabilir. Bu nedenle desteklerin orta ve büyük ölçekli üreticileri de içine alacak şekilde genişletilmesi gerekiyor. Bunun yanında, döviz kurunda öngörülebilirliğin sağlanması ve üretim maliyetlerini azaltacak politikaların hayata geçirilmesi sektörümüz açısından en öncelikli beklentilerdir.
“İSTİHDAM 400 BİN AZALDI”
- Sizin verileriniz, sektördeki iflasların, iş yavaşlatmaların, konkordato taleplerinin ve işten çıkarmaların hangi boyutlarda olduğunu gösteriyor?
- Sektörde yaşanan istihdam kayıpları uyarı niteliğinde. Tekstil ve hazırgiyim sektörlerimiz istihdamı 1,3 milyon seviyelerine kadar ulaşmışken hali hazırda 900 bin seviyelerine gerilemiş durumda. Artan maliyetler, talep daralması ve yüksek finansman giderleri nedeniyle birçok işletme üretimini azalttı veya faaliyetlerini yavaşlattı.
“YEŞİL ENERJİ YATIRIMLARI ZAMAN ALIYOR”
- Enerji maliyetleri (özellikle doğalgaz) halen üretimin önündeki en büyük engellerden biri mi? Yenilenebilir enerji yatırımları ve enerji verimliliği çözümleri ne düzeyde?
- Enerji hâlâ üretim maliyetleri içerisinde en büyük yüklerden birini oluşturuyor. Bu durum özellikle büyük kapasiteli üretim yapan tekstil işletmeleri için ciddi sorun teşkil ediyor. Firmalarımızın sürdürülebilirlik anlayışı çerçevesinde başta güneş enerjisi olmak üzere, rüzgâr enerjisi ve diğer yenilenebilir enerji yatırımları artıyor ancak yaygınlaşması ve destek mekanizması zaman alıyor. Enerji verimliliği projeleriyle maliyetleri düşürmeye çalışan firmalar var ama bu alanda daha fazla teşvik ve yönlendirmenin şart olduğunu gözlemliyoruz. Sektör olarak yeşil dönüşüm sürecinde enerji verimliliğine daha fazla odaklanmamız gerekiyor. Ancak şunu da özellikle belirtmemiz gerektiğine inanıyorum enerji maliyetleri rekabetçiliğimizi belki de en az olumsuz etkileyen kalem. Çünkü devletimizin bu konuda sanayiciyi korumak için geliştirdiği ve etkili şekilde uyguladığı mekanizmalar var.
“ESNEK VE HIZLI ÜRETİM YAPABİLİRİZ”
- "Hızlı Moda" (Fast Fashion) talebindeki yavaşlama ve "Yavaş Moda" (Slow Fashion) eğilimi Türk üreticilerini nasıl etkiliyor? Esnek ve küçük parti üretim kapasitemiz bu dönüşüme ne kadar hazır?
- Türk tekstil ve hazırgiyim sektörlerimiz dünyada elyaftan giyim eşyasına kadar tüm üretim aşamalarını gerçekleştirebilen birkaç ülkeden bir tanesi. Bu çok az ülkenin sahip olduğu çok önemli bir değer. Türkiye’nin bu stratejik üretim kabiliyeti, tekstil ve hazırgiyim işletmelerimiz için büyük bir avantaj. Türkiye bu entegre üretim gücünü jeostratejik konumu ile birleştirdiğinde esnek ve hızlı ürün teslimatı konusunda takiplerine karşı avantajlı konumda. Dolasıyla küçük parti üretim sürecinde de tekstil ve hazırgiyim sektörlerimiz büyük ölçüde talepleri karşılayabilecek alt yapıya sahip. Ancak ölçekli üretim sistematiğinden esnek ve küçük parti üretim sistemine geçmek ciddi bir yapısal dönüşümü de elbette gerektiriyor.
“TEKSTİL VE HAZIR GİYİMDE AVRUPA’YA UYGUN ÜRETİM YAPIYORUZ”
- AB Yeşil Mutabakatı ve sınırda karbon düzenlemesi Türk tekstil ihracatçıları için ne anlama geliyor? Karbon ayak izini azaltma ve döngüsel ekonomiye geçiş konusunda somut adımlar neler?
- AB Yeşil Mutabakatı ve sınırda karbon düzenlemesi sektörümüz için fırsat ve riskleri beraberinde barındırıyor. En büyük pazarımız olan Avrupa’ya ihracat yapabilmek için bu standartlara uyum sağlamak zorundayız. Bu kapsamda sürdürülebilir üretim, geri dönüşüm ve karbon ayak izinin azaltılması büyük önem taşıyor. Türk tekstil ve hazırgiyim sektörleri olarak Gümrük Birliği sebebiyle Avrupa normlarına uygun üretim gerçekleştiriyoruz. Sektörümüzün yeşil dönüşüme uyum sürecinde adaptasyon kabiliyetinin bu anlamda çok yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Biz de Türk tekstil ihracatının çatı kuruluşu İTHİB olarak sürdürülebilirlik eğitimleri, sertifikasyon destekleri ve “Sustainability Talks” gibi projelerle sektörümüzün sürdürülebilirlik yaklaşımını tabana yayıyoruz. Gelecekte sağladığımız bu uyum ve değişime hızlı adaptasyon sürecimiz rekabet gücümüzü doğrudan belirleyecek.
“DİJİTALLEŞME TÜM SEKTÖRÜN GÜNDEMİNDE OLMALI”
- Dijitalleşme üretim verimliliğini ve hızını artırmada ne düzeyde kullanılıyor? KOBİ'lerin bu dönüşüme uyumunda en büyük engeller neler?
- Dijitalleşme, tekstil sektörünün verimlilik analizi ve süreç takibi anlamında büyük katkı sağlıyor. Ancak bu dönüşümde KOBİ’lerin geride kalma riski var. Yüksek yatırım maliyetleri, teknik bilgi eksikliği ve dijital altyapıdaki yetersizlikler dönüşümün önündeki en büyük engeller. Özellikle otomasyon, yapay zekâ ve veri analizine yatırım yapılması gerekiyor. Devlet destekli dijital dönüşüm teşvikleriyle KOBİ’lerin rekabet gücü artırılabilir. Dijitalleşme sadece büyük firmaların değil tüm sektörün gündeminde olmalı.
“KÜRESEL FİRMALAR TÜRKİYE’DE ALIM OFİSİ AÇMALI”
- Türkiye, "ucuz işçilik" yerine "yüksek katma değerli, teknolojik, sürdürülebilir ürünler" vurgusuna ne ölçüde geçebildi? Markalaşma ve tasarım odaklı üretimde ilerleme nasıl? Türk Tekstili" markasını dünyada daha güçlü konumlandırmak için atılması gereken en önemli adım sizce nedir?
- Sürdürülebilirlik, tasarım ve teknoloji odaklı üretim bizim çıkış yolumuz. Ancak bu dönüşümde henüz yolun başındayız. Markalaşmada ciddi eksiklerimiz var. Katma değerli ürünlerin ihracat içindeki payını artırmalıyız. İTHİB Futuretex İstanbul Yarışması gibi projelerle genç tasarımcılarımızı destekliyoruz. Markalaşma, sektörü dış rekabette öne çıkaracak tek gerçekçi seçenek. Tasarıma yatırım yapan firmaların başarısı, bu alandaki potansiyeli net biçimde ortaya koyuyor. Bu çerçevede uzun vadede en önemli önceliğimiz markalaşmaya daha fazla yatırım olacak. Markalarla iş birliktelikleri, marka satın alma, uluslararası tekstil işletmeleriyle ortaklıklara gidilmesi katma değerimizi artıracak ve üretim maliyetlerine ilişkin girdiğimiz bu darboğazdan firmalarımız kurtulmuş olacaktır. Örneğin küresel markaların Türkiye’de alım ofisi açmalarına yönelik destek mekanizması kurgulanmalıdır.
Türk tekstil ve konfeksiyon ihracatında alıcılar büyük ölçüde global markalardır. Türkiye'de bir küresel marka, en az 250 milyon dolar tutarında bir alım garantisi ile ofis açmakta; söz konusu ofislerin en büyük faydası tedarik zincirinde Türkiye'nin konumunu güçlendirmek olmaktadır. Bununla birlikte Türkiye Varlık Fonunun küresel marka alması sağlanmalıdır. Küresel ölçekte varlık fonlarının büyük markaları satın aldıkları bilinmektedir. Küresel ölçekte yaşanan durgunluğun da etkisiyle satışa çıkarılan küresel giyim markalarının satın alınması, satın alınacak küresel markanın en büyük tedarikçisinin ise Türk tekstil ve hazırgiyim sektörleri olması sağlanmalıdır. Alınacak marka; Türk tekstil ve hazırgiyim sektörlerinin üretimini, ihracatını ve istihdamını artıracak, markalı ihracat teşvik edilerek katma değerli ihracat gerçekleştirilebilecektir.
“GELECEĞİN MESLEĞİ TEKSTİL MÜHENDİSLİĞİ”
- Nitelikli işgücü bulma ve gençlerin sektöre ilgisizliği sorunu nasıl aşılabilir? Mesleki eğitim ve sektör imajı için ne yapılmalı?
- Teknolojik gelişmelere ve trendlere uyum sağlayabilme kabiliyeti çok yüksek olan Türk Tekstil ve hazır giyim sektörlerini daha ileriye taşımak için nitelikli mühendislere ihtiyaç her geçen gün artıyor. Ekonomiyi; mühendislikle, estetikle, tasarımla ve modayla birleştiren Tekstil Mühendisliği üretim süreçlerini ve teknolojilerini kapsayan çok disiplinli bir mühendislik dalı olarak her alanda karşımıza çıkıyor. Savunma sanayisinden medikale, inşaattan nanoteknolojiye, elektronikten otomotiv sektörüne kadar pek çok alanda üretim ve tedarik süreçlerinde çalışma imkânı sunuyor. Türkiye ekonomisinin lokomotifi olan sektörde, 81 ilin tamamında faaliyet gösteren fabrika ve üretim tesisleri bulunuyor. Tekstil mühendisliği gerek ülkemizde gerekse dünyada uzun vadede sağladığı olanaklarla geleceğin meslekleri arasında yer alıyor. Nitelikli personel ihtiyacını karşılayabilecek iş garantili burs projemiz olan Tercihim Tekstil Mühendisliği projemiz gibi projelerin sayısı ve niteliği artırılmalı. Özellikle tekstil ve hazırgiyim sektörlerinin ara personel ihtiyacı da her geçen gün artıyor.
“SANAYİYİ GENÇLERİMİZ İÇİN CAZİP KILMALIYIZ”
Ara eleman olabilecek personel daha çok hizmet sektöründe çalışmayı tercih ediyor. Bu konu maalesef imalat sanayiimizin tüm üretim kollarında aynı şekilde karşımıza çıkıyor. İmalatın, sanayiinin, üretmenin değeri; gençlerimizin sanayide bir altın bileziğe sahip olması paha biçilemez. Gençlerimizin sanayide istihdamına yönelik yeni çalışma başlıkları belirlemeliyiz. Bu çerçevede tekstil ve hazırgiyim gibi emek yoğun sektörlerin istihdam potansiyeli olan il ve ilçelere kaydırılması amacıyla Anadolu’ya taşınmasını sağlayacak bölgesel asgari ücret mekanizmasının devreye alınması gerekmektedir. Sanayi sektörü ile ilgili meslek liselerinden mezun kardeşlerimizin, sanayide kesintisiz çalışması halinde, 5 yıl boyunca asgari ücretleri üzerinden herhangi bir kesinti yapılmaması da beklentilerimiz arasında. Söz konusu düzenlemeyle hem işveren maliyeti azalacak hem de imalat sanayiinde istihdam teşvik edilmiş olacaktır. Sosyal yardımlar – işsizlik yardımları özellikle genç nüfusta kullandırılırken çok daha seçici davranılmalıdır.
“STA’LAR SORUN YARATIYOR”
- Sektörün önümüzdeki 5 yıl için en acil çözülmesi gereken öncelikleri sizce nedir?
- Tekstil sektörü, hazırgiyim sektörü ile Türkiye ekonomisine en fazla dış ticaret fazlası sağlayan sektörlerin başında gelmektedir. Tekstil sektörü, Türkiye ekonomisinin en stratejik sektörlerinden biri olarak ithalatta haksız rekabete karşı korunmaktadır. Ancak Uzakdoğu Asya ülkelerinden dampingli olarak ya da menşe sapması ile yapılan ithalat, üretim dengelerini olumsuz etkilemekte ve sektörün kapasitesini âtıl bırakmaktadır. Ayrıca Gümrük Birliği ve yürürlükte bulunan STA'lar üzerinden gerçekleştirilen ticaret sapmaları bir taraftan da devletimizi vergi kaybına uğratmaktadır. Bu çerçevede Güney Kore ve Malezya başta olmak üzere ülkemizin sahip olduğu STA'ların bazıları, sektörümüzün dezavantajını ortaya koyan en önemli örnekler olarak öne çıkmaktadır.
Öte yandan yerli üretimi ithalat kaynaklı haksız rekabetten korumak için alınan ticaret politikası önlemleri, Dahilde İşleme Rejimi (DİR) uygulamalarıyla etkisiz hale getirilmektedir. İhracat koşulu beyanıyla ülkeye giren ürünlerin iç pazarda satıldığı, ihraç edilen ürünlerde farklı kalite ve değerlere sahip emsal ürünler kullanıldığına dair şikayetler her geçen gün artmaktadır. Özellikle cari açıkla mücadele eden ülkemizin, hazırgiyim sektörü ile birlikte son 12 yıllık dönemde 175 Milyar $ dış ticaret fazlası veren tekstil sektörünün üretim alt yapısını iyi değerlendirmesi gerekmektedir. Bu kapsamda haksız ithalat artışına karşı Ticaret Bakanlığımız ile sürekli koordineli halde çalışan tekstil sektörünü, haksız rekabete karşı koruyacak ilave önlem mekanizmalarının devreye alınması en önemli beklentiler arasında yer almaktadır.
“MENŞE SAPMASINA KARŞI ÖNLEM ALINMALI”
Korumacılık eğilimlerinin bir süre daha devam edeceği göz önüne aldığımızda, menşe sapması konusunun dış ticaret politikalarımız açısından çok daha fazla önem kazandığını aşikardır. Bu kapsamda Gümrük Birliği’nin modernizasyonu ve menşe şartlarının ağırlaştırılması alınması gereken öncelikli önlemler olarak değerlendirilmektedir. Bu çerçevede mevcut STA'ların Fas ve Tunus'un sektörümüze uyguladığı gibi yeniden gözden geçirilmesinin ve gelişmiş ülkelerle STA yapılmasının yerinde olacağı değerlendirilmektedir. Özellikle Vietnam, Tayland, Endonezya ve Hindistan gibi Türkiye’nin tekstil sektöründeki önemli rakipleri konumundaki ülkelerle yapılması planlanan STA’larda tekstil sektörü kapsam dışında bırakılmalıdır. Bu kapsamda sektörümüzün talebi, gelişmiş ülkelerle STA yapılmasıdır. Aksi durumda; entegre üretim gücüne sahip olan tekstil sektöründe taviz verilmesi durumunda; Türk tekstil sektörü üretim – istihdam ve yatırımlarının sekteye uğrayacaktır.
“AYAĞA KALKMAMIZ İÇİN 3 TEMEL KOŞUL”
- Tekstil, konfeksiyon ve hazır giyim sektörlerin güçlü biçimde ayağa kalkması için ne gibi koşulların oluşması gerekiyor?
- Sektörün yeniden güçlü bir şekilde ayağa kalkması için üç temel koşulun sağlanması gerekiyor: Sürdürülebilir maliyet yapısı, markalaşma odaklı ihracat ve nitelikli iş gücü arzı. Üretim maliyetlerinin kontrol altına alınması, enerji ve istihdam desteklerinin sürmesi şart. Aynı zamanda, Ar-Ge ve tasarıma dayalı üretimin teşvik edilmesi gerekiyor. Eğitim altyapısı ile sanayi arasında köprü kurarak gençleri sektöre çekmeliyiz. Bu adımlar sektörümüzü yeniden küresel rekabette ön sıralara taşıyacaktır.