GİRAY DUDA
İstanbul Sanayi Odası’nın belirlediği ve ayrıntılı verileriyle ortaya koyduğu İSO 500 çalışma raporunu, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sanayi Politikaları ve Kalkınma Bölümü Başkanı Prof. Dr. Betül Gür ile konuştuk. Betül Gür, 2022 sanayi verilerini bir çok açıdan değerlendirdi ve önümüzdeki dönem beklentilerini açıkladı.
- Sayın Prof. Dr. Betül Gür, kısa süre önce açıklanan Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu 2022 (İSO 500) araştırmasına baktığınızda genel olarak sanayinin 2022 yılı hakkında neler söylersiniz?
- 2022 yılında sanayinin genel durumu hakkında değerlendirme yapabilmek için öncelikle 2022 yılında ve hemen öncesine dönüp dünyada ve Türkiye'de yaşanan önemli iktisadi ve siyasi bazı gelişmelere bakmak gerekir.
Şubat 2022’de Rusya Ukrayna’nın Donbas bölgesinde askeri operasyona başladı ve Rusya-Ukrayna Savaşı halâ devam ediyor. Rusya-Ukrayna Savaşı gerek petrol fiyatları üzerinden, gerekse Ukrayna’nın dünyanın tahıl deposu olması sebebiyle gıda fiyatları üzerinden enflasyonist eğilimleri şiddetlendirdi. Bu süreçte brent ham petrol fiyatı son 7 yılın en yüksek seviyesine ulaşarak 99 dolardan işlem gördü.
Savaş’ın öncesinde ise 2019 sonlarında başlayan 2020 ve 2021 boyunca etkisini gösteren Covid-19 pandemisiyle karşı karşıya kaldık. Pandemi ortamında tüm dünyada sokağa çıkma yasakları, çip krizi, tedarik zinciri kanallarının bozulması üretimi düşürdü. Ekonomik durgunluğa karşı genişlemeci politikalar uygulanarak dünyada ve Türkiye'de piyasalara bol miktarda para pompalandı. Ancak piyasalarda para arzının artması pandemi sonrasında yavaş yavaş ekonomilerin toparlanmaya, tüketimin canlanmaya başladığı bir ortamda enflasyonist eğilimleri ortaya çıkardı. Pandeminin ardından dünyada enflasyon oranları dünyada son 40 yılın zirvesine çıktı.
YÜKSEK LİKİDİTE VE CANLI İÇ TALEP
Dolayısıyla 2022’ye genişlemeci politikaların etkisiyle başlandı; yani düşük faiz, piyasada yüksek likidite ve bu para bolluğunun sebep olduğu canlı bir iç taleple. Bu genişlemeci politikalarla reel sektör daha çok üretti ve ihraç etti. Bunu İSO 500 Raporu’nda da göstergelere bakınca görebiliriz. Örneğin ilk 500’deki sanayi kuruluşlarının 2022 yılında üretimden satışları yüzde 33,3 oranında artmış. Dönem kârlılıkları pandemi döneminde, 2020’de yüzde 50 iken 2022’de yüzde 121, faaliyet kârları ise 2020’de yüzde 55, 2022’de yüzde 96 oranında artmış. Bu şirketlerin ihracatı toplam sanayi ihracatının yaklaşık yüzde 40’ını oluşturmuştur.
Genişlemeci para politikası sanayicinin düşük faizle krediye ulaşma imkanını arttırır. Rapora göre öyle de olmuş; finansman giderleri 2021’de yüzde 135 oranında artarken 2022’de sadece yüzde 32 artmış.
Ancak 2022’yi 2021 yılı ile karşılaştırdığımızda dönem kârlılığı da, faaliyet kârlılığı da 2021’deki verilere göre aslında düşmüş. Dönem kârlılığı 2021’de yüzde 137, faaliyet kârlılığı ise yüzde 139 artarken, 2022’de ise sırasıyla yüzde 121 ve yüzde 96’lık artışlar kaydedilmiştir.
MALİYETLER ARTINCA SANAYİNİN HIZI KESİLDİ
- 2022 yılındaki düşüş eğilimini global koşullardaki değişimler mi etkiledi?
- Bu okumayı yapabilmek için 2022 yılını bir bütün olarak değerlendirmemek gerekir. Genişlemeci para politikasını sebep olduğu enflasyon sorunuyla mücadele kapsamında Mart 2022’de FED, 18 yılın, yani 2008 Küresel Krizi’nin ardından ilk kez faiz artırımına başladı. Mayıs 2023’e gelindiğinde ABD’de faizler son 16 yılın en üst seviyesi olan yüzde 5-5,25 bandına yükseldi. Türkiye'de ise genişlemeci para politikasına 2021’de olduğu gibi 2022’de de devam edildi. Bu yüzden Türkiye ekonomisi de, sanayisi de üretime, büyümeye, ihracata devam etti. Ama giderek düşen bir trendle devam etti. Bunda pandemi sırasında atıl kalan kapasitelerin yeniden üretime katılmaya başlaması da etkili oldu. Böylece ekonomi 2021 yılı 2. Çeyreğinde yüzde 22,3 oranında büyüdü. Sanayi sektörü genişlemeci para politikasının olumlu etkisini 2022 Şubatında yüzde14’lük zirve büyüme ile gördü.
Ancak Mart 2022’de petrol fiyatlarının tarihi zirve olan 130 dolara ulaşması, yükselmeye devam enflasyonun üretim maliyetlerini artırması 2022’de hem Türkiye ekonomisinin hem de sanayisinin büyüme hızını kesti. Türkiye ekonomisinde büyüme yüzde 7,8’lerden yüzde 3’lere düştü. Sanayi sektörü ise yüzde 14’lük zirve büyüme oranlarından 2022’nin son aylarında yüzde 1’e varan küçülme oranlarıyla yılı kapattı.
TALEP ENFLASYONU, ENFLASYON MALİYETLERİ ARTTIRDI
Dolayısıyla düşük faize dayalı genişlemeci politikaların ekonomik büyümeyi arttırmaya yönelik etkisi sınırlı ve kısa vadeli kaldı. Bu politika ile talebi canlandırarak başlangıçta sanayinin büyümesi sağlandı. Ancak talepteki artış enflasyon eğilimini, yükselen enflasyon ise üretim maliyetlerini artırdı. Ayrıca yükselen enflasyon karşısında tüketici talebinin erkene çekilmesi de sanayi üretiminin artmasına katkı verdi. Genişlemeci politikalara devam edilmesiyle finansman maliyetleri düştü ama üretim cephesinden emtia, ücret, ara mal, vergiler gibi maliyet kalemlerinin artması İSO 500 listesindeki şirketlerin borçluluğunu yüzde 67 oranında arttırdı.
SANAYİCİ BORÇLANARAK ÜRETEBİLMİŞ
Enflasyonist ortamda reel sektör üreticisi ancak kısa dönemli finansman imkanı bulabilir. İSO 500 Raporu’na baktığımızda kısa dönem finansal borç yükünün 2022’de bir önceki yıla göre artarak yüzde 65’ten yüzde 99’a yükseldiğini, daha sağlıklı bir borçlanma yolu olan uzun dönemli borçlanmanın ise yüzde 55’ten yüzde 37’ye düştüğünü görebiliyoruz. Kısa vadeli borç yükü arttığı için aslında borcun çevrilebilirliği güçleşmiş. 2022 başlarında yüzde 8,5, yüzde 14 ve yüzde 9,6 gibi yüksek büyüme oranlarından 2022 sonunda yüzde 1, yüzde 0,4 gibi negatif büyüme oranlarına geçiş de bize bunu gösteriyor. Yani sanayici 2022 içinde bazen çok bazen az üretmiş, satışlarından kâr da etmiş, ama borçlanarak üretebilmiş..
YÜKSEK TEKNOLOJİ ÜRÜN ORANI DÜŞÜK
Türkiye'nin ihracatının yüzde 97’si sanayi sektöründen sağlanmakta. Peki, katma değer açısından sanayide ne üretiyoruz? 2022 yılında yüksek teknolojili ürün üretimi yüzde 6, orta-yüksek teknolojili ürün üretimi yüzde 27, orta-düşük teknolojili ürün üretimi yüzde 37,7 ve düşük teknolojili ürün üretimi yüzde 28,9. Yani düşük ve orta-düşük teknolojili ürünlerin bir başka deyişle katma değeri düşük malların üretimi yaklaşık yüzde 68 oranında. Bu tür düşük katma değerli malların ihracatından elde edilen gelir de elbette düşük düzeyde olmaktadır. Raporda yüzde 6 oranındaki yüksek teknolojili ürün üretiminin artmasına yönelik yapısal dönüşümden halâ uzak olduğumuz da ifade edilmiş. Bunu, Ar-Ge harcamalarımızın gayri safi yurtiçi hasıla içindeki payının maalesef yüzde 0,3 düzeyinde olmasından anlayabiliriz. Ar-Ge olmadan yüksek teknoloji ürün üretimine ve ihracatına geçmek söz konusu değil.
DEPREM BÖLGESİNE DESTEK SÜRMELİ
- Eldeki verilere göre deprem bölgesi sanayi kuruluşları bu yılı nasıl geçirmiş? Yeniden eski güçlerine kavuşmaları için tahmini bir zaman var mı? Yeterince destek sağlayabildiler mi?
- 11 ilimizde hissedilen Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023 depremi, iktisadi açıdan da geniş bir bölgeyi etkiledi. İSO 500 Raporu’nda belirtildiğine göre, ilk 500 kuruluşun arasında deprem bölgesinden 2021 yılında 72, 2022 yılında ise 66 sanayi kuruluşu yer almıştır. Söz konusu bölge gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 10’unu oluşturmaktadır. Bölgede tarım ve hayvancılık kadar sanayi de önemlidir.
Deprem bölgesi öncelikle mücbir alan olarak ilan edilmiştir. Gerek uzun gerekse kısa vadeye yönelik tedbirlere ilişkin harekete geçilmiştir. Bölgede hasar gören yatırımların yenilenmesi, binaların yeniden inşası, makine ve teçhizat yenileme, istihdam destekleri sağlanması gibi konulara ilişkin kararlar alınmıştır.
CAZİBE MERKEZLERİ PROGRAMI
Daha orta ve uzun vadede bölge sanayisinin gelişmesine yönelik olarak deprem bölgesindeki iller Cazibe Merkezleri Programı kapsamına dahil edilmiştir. Bu program Türkiye'nin ekonomik büyüme stratejisi çerçevesinde yatırımın ve üretimin çeşitlendirilerek artırılması ve işsizliğin azaltılmasını amaçlamaktadır. Bu Program kapsamına alınmış olmaları 6. Bölge teşviklerinden söz konusu illerin yararlanabilmeleri anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle en avantajlı teşviklerden yararlanabilecekler. Bu teşvikler KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, vergi indirimi, sigorta primi işçi ve işveren destekleri, yatırım yeri tahsisi gibi destekleri içeriyor. Deprem bölgesindeki iller için Cazibe Merkezleri Projesi’nin mevcut kapsamından daha geniş yatırım konularının desteklenmesi de kabul edilmiştir. Ayrıca bu şehirlerde sanayi kuruluşlarının belirli bazı yatırımları yapmaları hususunda, normalde yerine getirmeleri istenen belli başlı şartların aranmamasına karar verilmiştir. Bölgesel Kalkınma Odaklı Toparlanma Acil Eylem Planı uygulamaya alınmıştır. Bu noktada bölgedeki beş kalkınma ajansına önemli görevler verilmiştir. 18 sanayi bölgesi ilan edilmiştir. 25 organize sanayi bölgesi, 13 sanayi sitesi kurulması, Deprem Bölgelerindeki Sanayi İşyerlerinin Yapımı Projesi’nin 2023 yılı yatırım programına eklenmesi gibi bir takım tedbirlerden bahsetmek mümkündür.
Sanayi sektörü elbette sadece büyük işletmelerden ibaret değildir. Küçük ve orta ölçekli imalat sanayini görmezden gelemeyiz. Bu noktada KOSGEB’in faizsiz kredi, acil destek kredisi, faizsiz kredi erteleme gibi desteklerinden söz edebiliriz.
Getirilen desteklerin hem büyük hem küçük ölçekli, hem kısa hem de uzun vadeli olması önemli ve gerekli. Ama bir yandan da alınan kararları etkin şekilde hayata geçirmek de bir o kadar önemli. Bölgedeki küçük ve orta ölçekli imalatçıların hepsinin büyük ölçekli sanayi kuruluşları gibi ihracatçı olması beklenemez. Dolayısıyla bu tür işletmeler için bölgenin gelişmesi, bölgede satın alma gücü sağlanması buna yönelik tedbirlerin alınması da bir o kadar önemli. Ayrıca bu tür işletmelerin büyük sanayi kuruluşlarının önemli birer yan dalı olduğunu göz önüne almalıyız. Dolayısıyla bölgenin yeniden toparlanması için kapsamlı bir kalkınma ve iyileşme stratejisi ve bu stratejinin kararlılıkla ve etkin bir şekilde hayata geçirilmesi şarttır. Bu nedenle biraz zamana ihtiyaç var gibi görünmekte.
MALİYET HESABINI ÜFE İLE YAPMAK GEREKİR
- 2022’de Şirketlerin finansman, üretimden kazanç, net kar gibi bir çok göstergelerinde iyileşme sağlandığı görülüyor. Enflasyondan arındırıldığında şirketler 2022’den daha karlı ve kazançlı mı çıktı? Enflasyon hesabında TÜFE mi yoksa ÜFE mi kullanılmalı?
- Biraz önce de ifade ettiğimiz gibi 2022 bütününü kapsayan bir iyileşme trendinden bahsedemeyiz. 2022 yılının ilerleyen aylarında giderek düşen büyüme oranları, ihracattan daha çok artan ithalat, ihracatta yüksek ara mal bağımlılığının devam etmesi ve bu ara malların reel sektör üreticisinin ana maliyet unsurlarından biri olması, genişlemeci para politikasına devam edilmesiyle birlikte enflasyonun yükselmeye devam etmesi, bu yükselişin kısa vadeli borçlanmayı arttırması gibi nedenler 2022’de sanayi sektörüne ilişkin göstergelerin iyileşmesini sınırlamış, istikrarsızlaştırmıştır. Bütün bunlara bir şey daha eklemek gerekir; 2022’de enflasyonun yükselmeye devam etmesiyle birlikte satın alma gücünde ciddi düşüşler yaşanmıştır. Önemli bir girdi maliyeti olan ücretler 2021’de yüzde 33, 2022’de ise yüzde 85 oranında artmıştır.
EN ÇOK FİNANS VE SİGORTA BÜYÜDÜ
2022’de dalgalı bir trendle de olsa, kaydedilen ekonomik büyümeden en yüksek pay reel sektörün değildir. Sanayi sektörünün gayri safi yurtiçi hasıladan aldığı pay, başka bir deyişle sanayinin büyüme oranı 2022’nin ilk çeyreğinde yüzde 7,4, ikinci çeyreğinde yüzde 7,8, üçüncü çeyrekte yüzde 0,3 ve dördüncü çeyreğinde yüzde 3,3 şeklinde giderek düşerken, hizmet sektörü yüzde 6,9 ilâ yüzde18 oranında büyümüştür. Asıl çarpıcı olan ise finans ve sigorta sektöründeki büyümedir. Finans ve sigorta sektörü 2022 boyunca istikrarlı bir şekilde yüzde 20’lerin üzerinde büyümüştür. Sektörün büyüme oranı yüzde 26,6’ya ulaşmıştır. Demek oluyor ki, 2022 yılında devam edilen genişlemeci politikalar sanayi sektöründen ziyade finans ve sigorta sektörünün lehine olmuştur.
TÜFE DEĞİL ÜFE
Ekonomide reel değerleri hesaplarken nominal değerleri enflasyondan arındırırız. Reel değerler üzerinden konuşmak bize durumun gerçek anlamda ne olduğunu gösterir. Bu yüzden İSO 500 Raporu’nda üretimden satış rakamlarına baktığımızda önceki yıla göre 2022 yılında yüzde 33,3 artış görüyoruz. Bu oran hesaplanırken TÜFE’den arındırıldığı ifade edilmekte. Oysa reel sektör üreticisi için önemli olan ÜFE’dir. Çünkü üreticinin maliyetlerindeki artış ÜFE ile ölçülür. Üretimden satışlar ÜFE’den arındırılarak hesaplandığında reel olarak yüzde 33,3 yerine sadece yüzde 10,8 oranında artış kaydedildiği görülmektedir. TÜİK verilerine göre 2022 yılı sonu itibarıyla TÜFE yüzde 64 iken ÜFE yüzde 97,7 yükselmiştir. TÜFE ve ÜFE arasındaki makas bu kadar açılmamış olsaydı, üretimden satış rakamlarındaki değişimi reel olarak hesapladığımızda yüzde 33,3 ve yüzde10,8 gibi aralarında büyük fark olan iki oran karşımıza çıkmazdı. Ama yine de üretici maliyetlerindeki değişmeyi gösteren ÜFE’yi kullanmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
BEKLENTİLERİN DÜZELMESİ SANAYİYİ TEŞVİK EDER
- İçinde bulunduğumuz 2023 yılı, geçen yıla göre biraz daha farklı, sıkıntılı biçimde ilerliyor. Reel sektörün 2023’te enflasyon, durgunluk, iç ve dış talep, finansmana erişim açısından yaşadığı sorunları bize anlatır mısınız?
- 2023 Haziran ayında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar genişlemeci para politikasına devam edilerek Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından 2021’de ve 2022’de dörder kez faiz indirimine gidildi. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun açıkladığı gösterge faiz oranı böylece yüzde 19’dan yüzde 8,50’ye düşürüldü. Bu politikayla amaçlanan ekonomik büyümeyi sağlamaktı. Ancak daha önce de ifade ettiğimiz gibi ekonominin genelinde de sanayi sektöründe de maalesef kalıcı ve istikrarlı bir büyüme sağlanamadı. 2022’de küçülme artarak devam etti. Ekonomide büyüme yüzde 3’lere düşerken, sanayide yüzde 8,2 oranında negatif büyüme gerçekleşti.
2022’de sanayi sektöründeki istikrarsızlık, dalgalı büyüme trendi 2023’te de sürdü. Sanayi sektörü altı ay gibi kısa bir zaman zarfında yaklaşık 15 puanlık bir farkla negatif büyümeden pozitif büyümeye savruldu. Yüksek enflasyonun sebep olduğu erkene çekilen talep yüzünden büyüme düşük düzeylerde kaldı. Seçimden yani Haziran’dan sonra, yılın ikinci yarısında, sıkı para politikasına geçildi. Merkez Bankası enflasyonla mücadelede kararlılık sergilese de, reel sektör maliyetlerini gösteren 3 haneli ÜFE rakamlarının hemen düşmesi beklenemezdi ve öyle de oldu. 2023 Ekim başında Filistin-İsrail çatışmalarının başlaması, petrol fiyatlarını yeniden 90 dolara yükseltti. Ortaya çıkan yeni jeopolitik gelişmeler enflasyonist eğilimleri arttırıyor. Yükselen maliyetler enflasyonla birlikte yaşanan bir durgunluktan bahsetmeye imkan verebilir belki, fakat talep halâ öylesine yüksek ki, yeni ekonomi yönetimi ekonominin yavaşlaması pahasına, fiyat istikrarını sağlamaya verdiği önemi her fırsatta ısrarla vurguluyor. Zira enflasyonist beklentileri kırmak, enflasyonla mücadele açısından çok önemli bir adımdır. Beklentilerin düzelmesi sanayiciyi üretim ve yatırım yapmaya teşvik eden bir olgudur. Reel pozitif faiz düzeyine kadar, politika faizinin yükseltilmeye devam edilmesi tüketimi yani talebi, harcamaları kısarken yurtiçi tasarruf eğilimini yükseltecek, bu ise şirketlerin daha çok kısa vadeli borçlanmaya dayalı üretim yapmasını azaltacaktır.
MERKEZ BANKASI FİYAT İSTİKRARINI TERCİH ETTİ
- Merkez Bankası’nın sıkılaştırma politikaları nedeniyle sanayi sektörü 2024 yılına hangi koşullarda girecek sizce?
- Merkez Bankası, enflasyonla mücadeleye kararlılıkla devam edileceğini ifade ediyor. Dolayısıyla sıkı para politikasına devam edilmesi beklenmektedir. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu Ekim ayı toplantısında bu bir kez daha vurgulanarak dile getirildi ve politika faizi yüzde 30’dan yüzde 35’e yükseltildi. Böylece Haziran-Ekim 2023 döneminde politika faizi 2650 baz puan artışla yüzde 8.50’den yüzde 35’e yükseltildi. Beklenen enflasyona göre reel pozitif faiz oranına ulaşılana kadar, politika faizinin yükseltileceği Hazine ve Maliye Bakanı tarafından dile getirilmişti. Son açıklanan verilere göre Eylül ayında TÜFE yüzde 61, ÜFE yüzde 47. Demek ki yüzde 35 politika faizi ve yüzde 61 oranındaki TÜFE’yi karşılaştırdığımızda reel pozitif faizi yakalamak için faiz oranı mevcut konjonktür altında daha da yükseltilecek gibi görünüyor.
Yüksek faiz, sanayicinin yatırım ve üretim maliyetlerini yükselteceği için ekonomik büyümeyi yavaşlatacaktır. Dolayısıyla burada esasen bir tercih söz konusudur. Yüksek ekonomik büyüme mi, fiyat istikrarı yani enflasyonla mücadele mi? Merkez Bankası’nın parasal sıkılaşmaya devam edileceği açıklaması 2024 yılında tercihini fiyat istikrarını sağlamaktan yana olduğunu, bu yönde hareket edeceğini gösteriyor.
Aksi halde TL’deki değer kaybının devam etmesi, döviz kurundaki yükselme neticesinde sınai üretim ve böylece ihracatımız da olumsuz yönde etkilenebilir. Cari açığın sürdürülebilirliği konusundaki riskler artabilir. Çünkü sanayide ara mal kullanımı büyük ölçüde ithalatla karşılanıyor. Ara mal ithalatımız ise toplam ithalatımızın yüzde 73,8’ini oluşturuyor. Bu noktada önemli bir ara mal ithalat bağımlılığı var.
ÖNÜMÜZDEKİ 10 YIL KAYIP 10 YIL
- Seçim yılı olduğunu da dikkate alırsak 2024 yılı beklentileriniz nelerdir?
- 2024 yılına ilişkin beklentileri etkileyebilecek bazı sıcak gelişmeler yaşıyoruz. İlerleyen günlerde ne gibi başka olaylarla karşılaşırız bilemem, ama halihazırda devam eden bir Rusya-Ukrayna Savaşı var, üstelik 2023 Ekim başında Filistin-İsrail arasında başlayan çatışmalar, giderek gerilimi artırmakta. ABD, Çin, Rusya bölgeye askeri güç yığıyor. İran gibi ülkelerden de benzer şekilde gerilimi artırabilecek açıklamalar geliyor. Dünyadaki bu gelişmelere ilaveten bir de, Türkiye'de 31 Mart 2024 itibarıyla yerel seçimler var. 2024’e ilişkin beklentilerimizi bütün bu gelişmeleri düşünerek ortaya koyabiliriz.
Dünyadaki, özellikle yakın coğrafyamızdaki sıcak çatışmalar, savaş çığlıkları petrol fiyatlarını, böylece üretim maliyetlerini yukarı itmektedir. Maliyet kaynaklı enflasyon eğilimleri yükselmeye başladı bile. Dünyada 2023 yıl sonu ve 2024’e ilişkin enflasyon tahminleri yavaşça yukarı yönlü revize edilmeye çoktan başladı. Dünya Bankası ”Düşen Uzun Vadeli Büyüme Beklentileri: Eğilimler, Beklentiler ve Politikalar” isimli bir rapor yayınladı. Bu raporda önümüzdeki 10 yıl, kayıp on yıl olarak ifade edilerek 2022-2030 dönemine ilişkin yıllık ortalama yüzde 2,2 büyüme öngörülüyor. Ancak bu orandaki bir büyümenin ekonomide enflasyona açmayacağı ifade ediliyor. Tabi Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için bu büyüme öngörüsü biraz daha yüksek tutulmuş; yüzde 4. Ama yine bu ülkeler için de büyüme tahminleri yüzde 6’dan yüzde 4’e çekilmiş.
Bu Türkiye için de dünya ekonomisi için de böyle. Örneğin Orta Vadeli Program’da 2024 yıl sonu büyüme tahmini yüzde 4’e çekildi. Enflasyon tahminleri ise TCMB III. Çeyrek Enflasyon Raporu'nda Orta Vadeli Programın çok üstünde tahmin edilmişken, Kasım ayında açıkladığı IV. Çeyrek Raporunda ikinci kez yukarı yönlü revize etti. Buna göre TCMB IV. çeyrek raporunda enflasyon tahmini 2023 yıl sonu için yüzde 58'den yüzde 65'e, 2023 yıl sonu için yüzde 33'den yüzde 36'ye yükseltti. Ekim 2023 itibariyle gerçekleşen TÜFE yüzde 61.5, ÜFE ise yüzde 43.9 olarak açıklanmıştır.
TÜRKİYE’DE İNİŞ ÇIKIŞLAR KESKİN OLUYOR
Türkiye liberal bir ekonomi olarak dünya ekonomisindeki gelişmelerden elbette paralel şekilde etkileniyor, bu normal. Ama açıkçası bizim iniş çıkışlarımız daha keskin oluyor. Çünkü Türkiye dinamizmi oldukça yüksek bir ülke. Her an ekonomik ve/veya siyasi sürpriz gelişmelerle karşı karşıya kalabiliyoruz. Ekonomik büyüme hızını daha da yavaşlatıcı, enflasyonu ise aksine yükseltici küresel gelişmelere, Mart 2024’te yapılacak yerel seçimler öncesi popülist/genişlemeci politikaların ilave etkisi beklenebilir.
Tüketimi, harcamaları yani talebi arttıran bu tür politikalar Türkiye’de enflasyonun yükselişini dünyaya göre daha fazla ivmelendirebilir. Başka bir deyişle enflasyonla mücadelemiz arzuladığımızdan daha yavaş olacaktır. Enflasyon, daha uzun vadeli çözebileceğimiz bir sorun halinde önümüzde durmaya devam edecek gibi görünüyor.
Bahsettiğimiz harcama arttırıcı popülist politikaların sınai üretimi, sınırlı da olsa destekleyici tarafı olacaktır elbette. Ama biz bunu son birkaç yıldır az çok gördük; bu tür politikalar ilk etapta sınai üretimi ve genel olarak ekonomik büyümeyi desteklese de, yapısal iyileşmeye dayanmadığı için kısa süreli bir büyüme yaşanıyor. Gerek küresel gelişmelerden kaynaklı petrol fiyatları ve dolayısıyla maliyet artışları, gerekse fiyat istikrarını sağlamaya yönelik sıkı para politikasının devam edeceğinin Merkez Bankası tarafından ifade ediliyor olması, yüksek faiz oranları sebebiyle finansmana erişimi de zorlaştırıp sanayide büyümeyi sınırlı tutabilir.
YÜKSEK ENFLASYON VE CARİ AÇIK SÜRER
Dolayısıyla şunu da belirtmek gerekir, son jeopolitik gelişmelerin de katkısıyla yüksek düzeylerde seyretmeye devam edeceği öngörülen enflasyon sebebiyle döviz kurundaki yükselme cari açıktaki artışın devam edebileceğini göstermektedir.
Esasen yapısal iyileşmeye dayalı kalıcı, sürdürülebilir bir büyüme çizgisi yakalamamız gerekiyor. Oysa ekonominin genelinde de ve sanayide de büyüme sürekli dalgalanan bir yapıda. Örneğin 2021 yılı ilk çeyrekte ekonomi yüzde 22,3 büyürken, 1-1,5 yıl gibi bir süre sonra büyüme oranı yüzde 3’lere düşebiliyor. Benzer şekilde sanayi üretim endeksine bakıyorsunuz, Şubat 2022 de yüzde 14,1’lik büyüme oranı zirve yapmış, hemen aynı yılın sonunda yüzde 0,4 küçülmüş. Hatta Şubat 2023’te daha derin bir negatif büyüme karşımıza çıkıyor; yüzde 8,2 küçülme. 5 ay sonra yine birden yüzde 7,6 büyüyen bir sanayi..
Bu istikrarsızlık sağlıklı ve sürdürülebilir bir ekonomi büyümenin önündeki en büyük engeldir.
Öyleyse istikrar ve sürdürülebilir bir ekonomi ve sınai gelişme için yapısal dönüşüm sadece bugün, yahut 2024 yılı için değil, uzun vadede önümüzü açacak olan şeydir. Bu da teknolojik gelişme ve inovasyondur.
4. SANAYİ DEVRİMİNİ KAÇIRMAMALIYIZ
Bu konuda son yıllarda ciddi atılımlar gerçekleşmekte, bu umut verici.. Ama işte burada da istikrarlı, kararlı ve azimli olmalıyız. Dördüncü sanayi devrimini de kaçırmamalıyız. Artık böyle bir lüksümüz yok. Yoksa sanayimizin küresel piyasalarda rekabet şansı kalmaz.
Teknolojik gelişme ve inovasyon her sektör için, ama bence en çok sanayi için gerekli. Bakın bugün, Eylül 2023’te açıklanan son verilere göre, imalat sanayi ihracatımız içinde yüksek teknolojili ürün ihracatının payı sadece yüzde 3,6. Yani inovatif ürün üretip ihraç edemiyoruz. Düşük ve orta-düşük teknolojili ürün ihracatımızın toplam imalat sanayi ihracat payı yüzde 59,4. Orta-yüksek ve yüksek teknolojili ürün ihracatına doğru bir ivme yakaladık, ama hızlı olmalıyız. Müthiş bir hız çağındayız. Öte yandan yüksek ve orta-yüksek teknolojili ürün ithalatımızın toplam imalat sanayi ithalatındaki payı yüzde 52. İhracat ve ithalatla ilgili bu iki oranı süratle tersine çevirmeliyiz. İnovasyona, teknolojik gelişmeye yönelik son yıllardaki atılımımız sadece savunma sanayi ile kalmamalı. Otomotivde olduğu gibi, diğer sektörlere de yayılmalı, başka bir deyişle ticari mal üretiminde de yaygınlaşmalı. Zira savunma sanayi ürünlerinden çok, ülkelerin dış ticaretinin büyük bir kısmını ticari mallar oluşturur. O yüzden bu konuyu sürdürülebilirlik ve istikrar açısından hassas öneme sahip görüyorum.