SABANCI Holding’in kurucusu Hacı Ömer Sabancı, oğulları İhsan, Sakıp, Hacı, Şevket, Erol ve Özdemir Sabancı’yı çocukluklarından itibaren etrafına toplar, onlara yaptığı işleri en ince ayrıntısına kadar anlatırdı.

İş hayatına atıldığı ilk dönemlerde oğullarına pamuğu, ticareti öğretirken hayat dersi de veriyordu. Kimi zaman çocukları yanına alır, çiftçilerden pamukları almaya götürürdü.

Derken çocuklarının delikanlılıkları döneminde önemli bir adım attı. Şirketin işlerinde oğullarına imza yetkisi verdi. Eşi Sadıka Sabancı, itiraz edecek oldu:

- Onlar daha delikanlı. Üstelik tecrübesizler. Doğru mu yaptığın?

Hacı Ömer Sabancı, kararında ısrarcı olduğunu ortaya koydu:

- Doğru ile yanlışı kendi tecrübeleriyle öğrensinler istiyorum…

1906 yılında Kayseri’nin Akçakaya Köyünde doğan Hacı Ömer Sabancı, amcası Ahmet Bey’le 450 kilometre yürüyerek gidip yerleştiği Adana’da işleri büyütmeye başlayınca kazandığının zekatını vermenin ötesine geçen ilk adımını attı.

1959 yılında doğum yeri Akçakaya’ya bir ilkokul yaptırdı. Ayrıca, köye içme suyunun ulaşmasını sağladı.

Bunları yaparken ailesine, yakın çevresine düşüncesini, hayata bakış açısını aktardı:

· Bu topraklardan kazandıklarımızı bu toprakların insanlarıyla paylaşmalıyız.

· Her şeyi devletten beklemek yanlıştır…

· “Vergimi verdim, görevim bitti” demek olmaz…

Uzun yıllar Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten Sakıp Sabancı, 1985’te yayınlanan “İşte Hayatım” kitabında babası Hacı Ömer Sabancı’nın yaklaşımını, hayata bakışını şöyle anlattı:

· “Vergimi verdim, görevim bitti” demek, bugünleri iyi gören ve çok şümullü düşünen atalarımızın tutumuna ters düşer. Benim atalarım da vergi veriyorlardı, devlete hizmet ediyorlardı ama yine de mallarını mülklerini vakfetmekten geri kalmıyorlardı.

Kuruluşunda Hacı Ömer Sabancı’nın eşi Sadıka Sabancı’nın büyük katkısı olan Sabancı Vakfı’nın kuruluşunun 50’nci yılı için Zeynep Miraç’ın imzasını taşıyan bir kitap hazırlandı.

Sabancı Vakfı ve Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, babaannesi Sadıka Sabancı’nın bu yaklaşımının çocukluk yıllarındaki yansımasını şöyle özetledi:

· Ben çocukluğumdan itibaren babaannemden “Sevindirelim” sözünü duyardım. Hep insanları mutlu etmeyi düşünürdü. “Sevindirmek”, yardım etmekten daha iyi bir ifade gerçekten.

Hacı Ömer Sabancı, 2 Şubat 1966 günü henüz 60 yaşındayken hayata veda etti. Son sözleri şu oldu:

· Koştuk, seğirttik, vurduk, kırdık, pişirdik, şişirdik, hepsi boş, işte elimizdeki…

Ailesine, oğullarına şu ilkeyi de miras bıraktı:

· Bu topraklardan kazandıklarımızı bu toprakların insanlarıyla paylaşalım.

Sadıka Sabancı da bu ilkeyi oğullarına, torunlarına şöyle yansıttı:

· Sen gidersin, mal kalır, varlığın kalır. Giderken bir tek gönül hoşluğunu, iç rahatlığını götürürsün.

Sakıp Sabancı, babadan-anneden kendilerine yansıyan bu yaklaşımı 1985 yılında yayınlanan “İşte Hayatım” kitabında şöyle irdeledi:

· Biz hayır işi denilince bunlara alışmışız. Yurtdışında gezip gördükçe başka şeyleri de öğreniyoruz.

· Büyük kuruluşların, firmaların, ailelerin iki kollu faaliyeti olduğunu, işinde başarı gösterenlerin sosyal alanlarda da bir şeyler yapıp yetiştikleri topluma bir şeyler vermeye çalıştığını öğreniyoruz.

Derken 1972 yılı Haziran ayında Adana’da “Sadıka Sabancı Ortaokulu ve Hacı Ömer Sabancı Teknik Öğrenci Yurdu”nun temeli atıldı. Sakıp Sabancı, temel atma töreninde şu mesajları verdi:

· Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu en büyük bunalım, eğitim ve kültür bunalımıdır. Çağdaş ülkelerin hızla teknik eğitime yöneldiği çağımızda Türkiye, devletinin imkanları ile bu yönelişe ayak uydurmaya çalışıyor.

· Bu topraktan kazanan herkes bu toprağın insanlarını eğitmek için yardım elini uzatmaya mecburdur.

Sakıp Sabancı, eşi Türkan Hanım’la Londra’ya gittiğinde orada Vehbi Koç ve kızı Semahat Arsel’le karşılaştı. Semahat Arsel, bir sohbet ortamında ısrarla sordu:

- Neden siz de Sabancı Ailesi olarak vakıf kurmuyorsunuz?

1967 yılında çıkan 903 sayılı Vakıflar Kanunu, özel vakıfların önünü açınca ilk özel vakıf 1969 yılında “Vehbi Koç Vakfı” kurulmuştu. Arsel’in Sakıp Sabancı’ya vakıf ısrarının nedeni buydu.

Sakıp Sabancı, annesi Sadıka Hanımın kapısını çaldı:

- Anacığım hani sevindirdiklerin var ya, yardım ettiklerin… Bunları bir vakıf altında toplayalım diyoruz. Bunun için senin katkına ihtiyacımız var.

Sakıp Sabancı, vakfın ne olduğunu, neler yapabildiğini anlatınca Sadıka Hanım tereddütsüz kabul etti:

- Tamam. Her şeyimi bağışlıyorum. Böyle hayırlı bir iş olacaksa, hepsi helal olsun.

Hacı Ömer Sabancı Vakfı’nın 6 kardeş tarafından imzalanan resmi senedi, 22 Mart 1974’te mahkemede onaylandı…

Sadıka Sabancı, o dönemde 25 milyon lirayı bulan evler, tarlalar, arsalar ve birçok şirketteki hisse senetlerinden oluşan tüm mal varlığını Vakfa bağışlayarak, o günlerin Cumhuriyet tarihi rekorunu kırdı…

Sabancı Vakfı’nın “Elli Yılın Hikayesi” kitabından iş dünyasına çıkan ana fikir şu:

· “Vergimi ödedim, işim bitti” demekle yetinmeyelim…

Okullara aile fertlerinin adını koymak gösteriş değil aslında davetiyedir

SABANCI Vakfı, Türkiye’nin farklı illerinde okul, yurt, kültür merkezi gibi binalar yaptırırken her birine aile fertlerinden birinin adı veriliyordu.

Gün geldi, okullara, yurtlara, kültür merkezlerine iş dünyasının aile fertlerinin adının verilmesi konusunda eleştiriler su yüzüne çıktı:

· Bu gösteriş değil mi?

Sakıp Sabancı’nın bu eleştirilere verdiği yanı Zeynep Miraç’ın kaleme aldığı “Elli Yılın Hikayesi” kitabında şöyle yer aldı:

· Mektep yaptığınızda Türk ananelerine göre fazla gösterişli isim yazma doğru düşmeyebilir.

· Lakin o ananeleri günün koşulları icabına adapte etmek gerek.

· Toplum oluşuyor. O yazı sadece gösterişi amaçlamamakta. Bir davetiye çıkarma niteliğinde.

· Mesajın 45 milyon insandan milyonda birine düşse, 45 tane okul yapılır.

· Bunu bilmeyen, “Propaganda için, gösteriş için yapıyorsun” diyebilir.

Her şirketten vakfımıza hisse senetleri hibe ettik

Zeynep Miraç’ın “Elli Yılın Hikayesi” kitabındaki şu bölüm, vakıfların sürdürülebilirliği konusunda çok önemli bir örnek ortaya koydu.

Dönemin Hacı Ömer Sabancı Vakfı Başkanı Hacı Sabancı, Güngör Uras’ın TRT’de yaptığı bir programa katıldı. O programda Hacı Sabancı, Vakfın 1991 bütçesini 20 milyar lira, 1992 bütçesini de 24 milyar lira olarak açıkladı.

Güngör Uras sordu:

- Gelir trafiğiniz tükenmeyecek mi?

Hacı Sabancı şu yanıtı verdi:

· Uzun yıllar ayakları üzerinde kalması, bir gün torunlarımız aynı sıcaklıkla bakmasalar dahi vakfın kendi gelirleriyle yaşaması için güçlendirdik.

· Birçok müessese kurduk, kurucu hisse senetleri getirdik. Kârın belli oranı oraya gidiyor. Her şirketten Vakfımıza hisse senetleri hibe ettik.

· Vakfımızın bugünkü borsa değerleriyle 300 milyar liranın üzerinde mal varlığı var.

· Bununla da yetinmiyor, daha da güçlendiriyoruz.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner119

banner118

banner117

banner116

banner115

banner114