Ekonomide dünya sıralamasında öne geçmek için marka takıntımızı biliyorsunuz…
Başka türlü olmaz diyoruz… Türkiye ekonomide dünya sıralamasında bir adım öne geçmek için markalar çıkarmak durumunda, bunu yazıp bunu söylüyoruz…
Zorlu gündemlerle boğuştuğumuz şu günlerde bu konuya dikkat çekmeye çalışıyoruz…
Türkiye’nin marka çıkaracağı alanların başında ise gıda sektörü geliyor… Türkiye’nin bu sektörde büyük avantajları bulunuyor.
Bu nedenle bu marka çalışmasında ağırlık noktası olarak gıda sektörünü öne çıkarmak hiç de yanlış olmaz… Bu görüşümüzü iş dünyasının zirve örgütü Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da doğruluyor… Başkan Hisarcıklıoğlu’nun şu cümlelerini paylaşmak istiyorum.
- Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşunun 45’i, en büyük 1000 sanayi kuruluşunun da 153’ü gıda ve içecek sektöründen. Bu kadar güçlü olduğumuz bir sektörde dünya markası çıkaramıyoruz. Elimizdeki bu tarım imkanlarına rağmen bunu yapamıyoruz. Tarımdaki avantajlarımız ve sanayide geldiğimiz noktayı dikkate alırsak gıda alanında marka çıkarmamız lazım.
Hisarcıklıoğlu dünyadaki gelişmelerin gıdanın vazgeçilmezliği doğrultusunda olduğuna dikkat çekiyor ve bu sektördeki markalaşmanın stratejik bir karar olduğunun altını çiziyor…
Tespit böyle… Yani durum negatif… Peki olumlu gelişmeler yok mu? Var… Örneğin çay konusumda atılan adımlar markalaşma sürecine önemli katkılar yapacak gibi görünüyor.
Rize Ticaret Borsası (RTB) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Erdoğan’ın önderliğinde Çaykur’un destekleriyle düzenlenen toplantıda bu konuda çok önemli adımlar atıldı. Mesajlar verildi.
Toplantıya Doğuş Çay, Ofçay, Doğadan, Neşe Çay, Karali Çay, Pınar Çay, Balcılar Çay, Orçay, Okumuş Çay, Özgür Çay, Ken Çay, Öz Balcılar Çay, Ada Çay, Vega Çay, Gür Çay, Sultan Çay, Hantal Çay ve Tadım Çay gibi sektörün markalaşma sürecindeki kurumları katıldı.
Butik fuarcılıkta Türkiye’nin önemli kuruluşlarındaki biri olan TRİO’nun Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Cingöz ve Genel Müdürü Feraye Özfescioğlu’nun organizasyonu ile gerçekleşen toplantıya gazeteci dostlarım Vahap Munyar ve Abdurrahman Yıldırım ile birlikte katıldık.
Toplantı öncesi bilgi için geldiğimiz Çaykur ‘da Genel Müdür Yardımcısı ve çayın kitabını yazmış adam diye lanse edilecek isimlerden biri olan Turgay Turna’nın şu sözleri bu alanda markalaşmanın önünü açacak nitelikteydi…
- Özellikle Rize’nin organik çayda büyük avantajı var. Bizde tarımsal ilaç kullanımı yok. Kimyasal gübreyi kesince toprak 3-4 yılda temizleniyor. Hemşin’de organik çay üretimi 30 bin dekara ulaştı. 100 bin dekara çıkmayı hedefliyoruz. Çayeli’nde de organik üretim başladı. Organik çay çok değerli... 400 gramlık normal siyah çayın fiyatı 4-7 dolardır. Aynı miktarda organik siyah çay 10-17 dolara satılabiliyor. Türkiye dünya çay liginde 7’nci sırada. Çay, ülkemizde önemli yer tutarken, bu alanda eğitim yok gibi. Ben Ege Ziraat mezunuyum. Ayçiçeği ve tütünü birer cilt okuduk. çay ise birkaç satırla geçiştirildi.
Evet Ziraat Fakülteleri’nde birkaç satırla geçiştirilen çayın markalaşması noktasında belki ilk adım bu okullarda konunun ayrıntılı bir şekilde gündeme getirilmesi olabilir.
Sonrası gelir… Türk çayı öne çıkar…
Paris’te cafede garson sipariş alırken şu soruyu sorar…
- Türk çayı mı istediniz…
İşte bu soruyu sordurduğumuz da markalaşma da büyük bir hamle yaptık demektir..
O zaman 200 bin üreticisi ve 300 işletme tesisi ile dünyanın en büyük 5. çay üreticisi olan Türkiye’nin milli içeceğinin çay olduğunu dosta düşmana ilan ederiz…
RTB Başkanı Mehmet Erdoğan’ın da şu sözleri hayata geçer…
- Türk çayının markalaşması için pek çok adım attık. Çay üretiminde doğru bir strateji belirlemek için Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı ile ortak çalışmalar yürüttük. Bir çay kanunu oluşturduk ve çay borsasını hayata geçirdik. 50 kişilik bir tadım ekibi kurduk. RTB olarak Dünya Çay Komitesi’nin üyesi olduk. Tüm bu çalışmalar kapsamında 2013 vizyonu çerçevesinde bir hedef belirledik. 10 yıl sonra 300 bin ton çay üreten ve 50 bin ton çay ihracatı yapan bir ülke konumuna gelmeyi öngörüyoruz.
