Öne Çıkanlar Yapay Zeka Rüştü Bozkurt Arif Esen Kişisel verilerin korunması kanunu Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu

 Avrupa’nın gözde ülkesi: İsviçre

HİLAL ÜNALMIŞ

İsviçre, çocukluğumdan beri kitaplardan tanıdığım bir ülkeydi. 24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Anlaşması, 1926 yılında TBMM’de kabul edilen Medeni Kanun’un İsviçre Medeni Kanunu temel alınarak hazırlanmış olması, bütün çocukların bildiği Heidi ile dedesinin İsviçre Alp Dağları’ndaki öyküsü dikkatimi İsviçre’ye çevirmişti. Ama çocukluğumda İsviçre’ye gidemediğim gibi gençlik yıllarımda da gitme şansım olmamıştı.

Günümüzde ise ilgilendiğim alanlar artmış, İsviçre benim için mutlaka görülmesi, incelenmesi gereken bir ülke haline gelmişti… Binlerce Türk insanının İsviçre’ye göç etmesi, BM kuruluşlarının büyük bölümünün merkezinin İsviçre’de olması, bankacılık sistemi, yönetim biçimi, benim bitip tükenmez merakım ve tabii nefis çikolataları yüzünden bir uçak bileti ile kendimi Zürih’te buldum…

NÜFUSU 8 MİLYON

Önce genel olarak İsviçre’den söz etmek sonra Zürih ve Cenevre’deki gözlemlerimi aktarmak istiyorum

İsviçre, Avrupa’nın güneyinde ama denize kıyısı olmayan, Fransa, Almanya, Avusturya, İtalya ve Lihtenştayn ile çevrili, 8 milyon kadar nüfusu olan, 1815’den beri hiç savaşa katılmamış ama barış girişimlerinde rol oynamayı seven bir ülke… Refah seviyesi yüksek, 26 kantondan oluşan bir yönetim biçimi var. Resmi adı Confoederatio Helvetica (İsviçre Konfederasyonu) ve 4 dil konuşuluyor. Almanca, Fransızca, İtalyanca ve vadilerde de Romanşça denilen yerel dil… Başkenti Bern. Kuruluş tarihi olarak da 1291 yılını kabul ediyorlar. Avrupa Birliği üyesi değil, para birimi İsviçre Frankı…1500’den fazla gölün bulunduğu Alp Dağları’nın gölgesinde güzel bir coğrafya…

ZÜRİH DÜNYANIN EN PAHALI KENTİ

Kış ayı olduğu için yağmur vardı, soğuktu ve Zürih ilk başta çok şahane görünmedi gözüme… Kaldığım otelin penceresinden demiryolları, son yıllarda yapılmış binalar görünüyordu ama  benim görmek istediğim manzara bu değildi… Daha önce gördüğüm fotoğraflardaki Zürih’i bulmak istiyordum. Bir tarafında Alp Dağları bir tarafında Zürih gölü olan imrenilecek bir coğrafyaya yerleşmiş tarihi kenti arıyordu gözlerim…

Bunun için kentin merkezine gitmem, dolaşmam gerekiyordu elbette…

Attım kendimi merkeze… Dünyanın bütün büyük kentlerindeki mağazaların zincirlerinin bulunduğu ana caddeleri dolaştım. Kendimi Zürih’te hissedemiyorum bir türlü. Bu caddenin aynısı başka ülkelerde de var. Bu mağazaların aynısı başka ülkelerde de var. İşte globalleşme denilen kabusvari durumun içindeyim yine… Globalleşme yüzünden kentlerin kendi dükkanları ve özellikleri kayboluveriyor sanki… Fast food zincirleri her yerde karşımızda… Giyim mağazaları neredeyse aynı vitrin düzeni ile önümüzde…



Zürih’in dünyanın en pahalı kentleri sıralamasında 1. sırada olduğunu bildiğim için zaten vitrinlere bakmaya ama herhangi bir şey satın almamaya karar vermiştim. Alacaklarım sınırlı idi… Her zamanki gibi kendime koleksiyonum için bir fincan, oğluma yerel özellikler taşıyan bir tişört, eşime çikolata… Ziyaret ve gözlem yapacak bununla yetinecektim.

 Zürih, İsviçre’nin en önemli kentlerinden biri ama nüfusu 400 bin bile değil. İki yıl öncenin verilerine göre nüfusu 394 bin dolayında. Gündüz kalabalık gibi görünüyor. Sanırım iş ya da turistik gezi için gelenler bu duyguyu yaratıyor. Kendimi Almanya’da ya da Avusturya’da  gibi hissediyorum çünkü Almanca konuşuluyor. Bu bölgenin dili Almanca.

Zürih Gölü gerçekten çok güzel… Benim gibi suyu seven bir insan için göller, akarsular heyecan verici… Kent içinde güzel heykel grupları var bunlardan çoğu aynı zamanda çeşme özelliği de taşıyor, dört bir yanından su fışkırıyor. Ulaşım rahat görünüyor. Raylar üzerinde elektrik ile çalışan toplu taşım araçları gayet kullanışlı…

FONDÜ ZİYAFETİ

Gece arkadaşlarım ile bir Fondü ziyafeti çekiyoruz kendimize… Masaya bir ocak ile üzerinde tencere içinde eritilen peynir geliyor… Uzun saplı çatallarımıza ekmek takıp bu erimiş peynire batırıyoruz ve iştahla yiyoruz… Şarap içenler de var tabii. Şarap, peynir ikilisi güzel gidiyor.


TREN YOLCULUĞU

Ertesi sabah Cenevre’ye gitmeye kararlıyım. Üç gün Zürih için yeter diyorum ve biletimi almak için gardayım… Zürih Tren Garı tam benim sevdiğim türde… Neredeyse Avrupa’nın her noktasına tren kalkıyor. Yoğun ama dakik… 84 İsviçre Frankı karşılığı tren biletimi alıyorum. Gece otele dönerken Zürih’te gece caddelerin çok kalabalık olmadığını farkına varıyorum. Ben 24 saat yaşayan, her an caddeleri hareketli kentleri seviyorum. O tür kentlerde kendimi daha güvende hissediyorum. Çevremde ışık olsun, insanlar olsun, araçlar olsun istiyorum.

Zürih’ten Cenevre’ye doğru yaklaşık 3 saatlik bir tren yolculuğu… Tren iki katlı, elimde valizim ile ikinci kata çıkmak kolay olmadı ama inatla ikinci kata çıkmayı başardım. Tren tertemiz, görevliler son derece nazik. Rahat  bir yolculuk… Zürih kuzeyde ve ben en güney uca gidiyorum. Neredeyse boydan boya ülkeyi geçiyorum. Her istasyonda pencereden fotoğraf çekmeyi de ihmal etmiyorum.

CENEVRE’DE FRANSIZCA HAKİM

Trenden indim, hemen bir taksiye bindim ve otelimin adının yazılı olduğu kartı gösterdim. Bir kadın olan taksi şoförü ile hiç konuşmadık. Taksiye binince genellikle konuşmayı severim… Cenevre’de Fransızca konuşulduğunu biliyorum bildiğim başka bir önemli ayrıntı da Cenevrelilerin inatla sadece Fransızca konuşuyor olması, İngilizce söylenenlere yanıt vermemesi…

Bakalım kıt kanaat Fransızcamla Cenevre’de ne yapacağım?

Otele geldim. Kent merkezinde dev turistik otellerin yanında küçük sayılabilecek şirin bir otel… Lobide birkaç yüz yıllık olduğunu tahmin ettiğim saatler var. (Sonraki günlerde bu tahminimin doğru olduğunu öğreneceğim. Saatler gerçekten üç yüz yıllıkmış) Neyse resepsiyondaki genç hanım İngilizce konuşuyor.

Kaydımı yaptırıp odama çıkıyorum. Açılabilen bir pencere… Sevindim... Bunu neden yazıyorum. Çok katlı otellerde açılmayan pencereleri olan, havalandırma sistemi ile yaşanan odaları sevmiyorum. Bu otelde 5. kattayım ve penceremi açıp otelin yan tarafındaki sokağa bakabiliyorum… Karşımda ahşap pencere pancurları olan bir bina var. Binanın altında da minik bir dükkan ile birahane olduğunu düşündüğüm bir yer gözüme çarpıyor…

Otel konaklama bedelinin içinde 5 günlük toplu taşıma araçlarına binebileceğim bir kart da var. Bunu bir arkadaşım söylemişti zaten, ben hatırlatmadan kaydım yapılınca bu kartı da verdiler ve hemen otelin açıldığı meydandan Cenevre’nin her noktasına giden otobüslerin numaralarının olduğu bir listeyi de eklediler. Taksiye binmeme gerek olmayacak gibi…

BM KURULUŞLARINI ZİYARET



İlk gün hemen Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü’ne gitmek istiyorum. Önce bir tura katılacağım sonra da ziyaret edeceğim birimler var. Otobüs ile gitmek iyi de ne kadar sürer kestiremiyorum. Geç kalmak da istemiyorum. Otelin önünden bir taksiye binmeyi tercih ediyorum ve taksi şoförüne  İngilizce “World Health Organization”a gitmek istediğimi söylüyorum. Asla anlamıyor. Anlıyor da numara mı yapıyor diye sinirleniyorum ama daha önceden bana yapılan uyarıları hatırlıyorum. “Asla İngilizce konuşmazlar Fransızca’ya çok bağlıdırlar”. Kendime “Haydi bakalım Hilal hanım, oğlundan öğrendiğin Fransızcanı kullan” diyorum. Neydi şu Dünya Sağlık Örgütü’nün Fransızcası … Tamam buldum “Organisation Mondiale de La Sante”… Şoför  tamam Madam diyor ve 5 dakika sonra Dünya Sağlık Örgütü’nün önündeyim.

Cenevre aslında tam bir dünya kenti, neredeyse tüm ırklardan insanları görmek mümkün. Profesyonel çalışan olarak da, öğrenci olarak da, göçmen olarak da… Çok sayıda banka, uluslararası şirket, Birleşmiş Milletler kuruluşlarında çalışan profesyonel yöneticiler her ülkeden ve her ırktan… Afrikalı, Güney Asyalı, Arap, Uzakdoğulu çekik gözlüler…

‘ÇİÇEK HASTALIĞI DÜNYADAN SİLİNDİ’

Önce tura katıldım. Bir Birleşmiş Milletler rehberi eşliğinde toplantı salonlarını, özel bazı birimleri gezdik bilgi aldık. Bol bol fotoğraf çektim ve ekipteki bir üniversite öğrencisinden de benim fotoğraflarımı çekmesini rica ettim. Daha önce New York’ta ve Viyana’da BM kuruluşlarında incelemeler yapmıştım ama en çok ilgilendiğim Dünya Sağlık Örgütü, UNICEF ve Mülteciler Yüksek Komiserliği Cenevre’deydi ve bu kuruluşlarla işbirliği beni heyecanlandırıyordu. Dünya Sağlık Örgütü’nün kapısında BM tarafından kullanılan 6 dilde Dünya Sağlık Örgütü yazıyor. Ben de tabii bu kapının önünde bir fotoğrafımı çektiriyorum. Fotoğrafımı Dünya Sağlık Örgütü’nde çalışan bir doktor dostum çekiyor.


Dünya Sağlık Örgütü bahçesindeki heykel gruplarından ikisinin fotoğraflarını çektim ve bazı sunumlarımda kullanmak üzere arşivime aldım. Biri körlüğe dikkat çekmek için yapılmış bir çalışma, kör babasının tuttuğu bir sopanın diğer ucunu tutarak yürümesine yardım eden bir çocuk… Diğeri ise dünyada çiçek hastalığının son aşısını olan çocuğun tasvir edildiği bir çalışma. Kaidesinde de “8 Mayıs 1980’de 33. Dünya Sağlık Asamblesi’nde dünyada artık çiçek hastalığının bittiği açıklandı” bilgisi yer alıyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün koridorları da bana göre ilginç: çeşitli sergiler, etkinlikler, toplantılar… Her biri bir röportaj konusu olabilir.

BACAĞI KIRIK DEV İSKEMLE

BM binası önünde dev bir iskemle vardı benim gittiğim günlerde… Bir bacağı kırık. Ne anlatmak istediğini ancak bir BM çalışanından öğrendim. Kara mayınlarına dikkat çekmek için bu bir bacağı kırık iskemleyi BM binasının önüne yerleştirmişler. Yine benim orada olduğum günlerde Sri Lanka’daki soykırıma karşı gösteri yapılıyordu.

GANDİ’NİN HEYKELİ


Cenevre’de Hindistan’ın unutulmaz Lideri Gandi’nin bağdaş kurmuş kitap okur halde bir heykelini  gördüm. Özellikle Asyalı üniversite öğrencilerinin fotoğraf çekmek için etrafında yoğunlaştığı heykelin kaidesinde de My  life is my message (Benim yaşamım benim mesajımdır) yazıyordu.

KIZILHAÇ

Cenevre’deki önemli bir uluslararası kuruluş da Kızılhaç. 1863 yılında Cenevre’de Henri Dunant tarafından kurulan insani bir yardım örgütü. Bizdeki eşdeğer kurum da biliyorsunuz Kızılay. Kızılhaç tam 3 kez Nobel Barış Ödülü kazanmış. Merkez yönetiminin yanı sıra bir müzesi de Cenevre’de bulunuyor.

VOLTAİRE MÜZESİ

Bir kente gittiğim zaman görmek istediğim mekanlardan biri de yazarların evleri oluyor. Cenevre’de de bugün Voltaire Müzesi olarak ayakta olan bir ev var. Fransız Devrimi ve Aydınlanma Hareketi’ne düşünsel olarak temel hazırlayan Voltaire, 1700’lü yıllarda Fransa Kralı 15. Lui tarafından Paris’e alınmayınca Cenevre’de yaşamış. Benim gittiğim gün ne yazık ki kapalı olan Müze’nin dıştan fotoğrafını çekmekle yetindim.

LEMAN GÖLÜ

Zürih Gölü’nden sonra Leman Gölü’nü görmek de benim için hoş oldu. Etrafında dolaştım, Tekneler, martılar, bütün Cenevre kartpostallarında yer alan gölün içindeki fıskiye, yüz yıllık ağaçlar… Hepsi güzeldi.

LOZAN YÖNLENDİRMESİ

Biz Lozan diye yazsak da Lausanne yazan yol tabelasını görünce hemen burasının bizim Lozan olduğunu anlıyoruz. Bu gezimde Lozan’a gitme fırsatım olmadı ne yazık ki ama tabii yol tabelasının fotoğrafını çekmeyi unutmadım.

2050 YILINA HAZIRLANIYORLAR

Cenevre’de gördüğüm bana ilginç gelen bir afişi de sizle paylaşmak isterim. Universite De Geneva (Cenevre Üniversitesi) dünya nüfusunun 2050’de 9 milyar olacağını öngörerek tüm eğitim-araştırma yöntemlerini bu nüfusa göre ayarlıyor.

BOTANİK BAHÇESİ

Gezdiğim bir hoş mekan da Botanik bahçesi oldu. Dünyanın her köşesinden bitkilerin buluşturulduğu bu sera + bahçede yüzlerce ağaç, bitki bulunuyordu. Bahçede bir de kitapçı çalışıyor bu bitkiler ile ilgili kitaplar satılıyordu.

Tam 5 gün Cenevre’de Fransızca konuşarak ve anlayarak yaşadım. Böylece Fransızcamın da beni idare edebileceğini anlamış oldum.


İsviçre’ye bir kez de oğlumla birlikte gitmek, bu defa gezemediğim yerleri oğlumla birlikte gezmek incelemek isterim. Ben küçük bir kızken Heidi’yi okumuştum, oğlumsa Heidi’nin çizgi filmini izleyen kuşaktı. Birlikte Heidi ile dedesinin yaşadığı dağlara çıkmak, Heidi ve Peter gibi mis kokulu dağlarda koşmak, taze süt içmek isterim. Heidi’nin yalın ayakları içimi sızlatsa da,  annesiz-babasızlığı gözümü yaşartsa da 1881 yılından beri dünya çocuklarının arkadaşı olan Alp Dağları’nın bu küçük kızı oralarda bir yerlerde neşeli neşeli koşuyordur, eminim…

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106