Öne Çıkanlar ÇOSB Kreş ve Gündüz Bakımevi İKV BAŞKANI AYHAN ZEYTİNOĞLU KPMG TÜRKİYE Sinem Cantürk TÜRK Eximbank irtibat bürosu açıldı GİRAY DUDA

İklim değişikliğinde yepyeni bir sürece giriyoruz

GİRAY DUDA

Yeşil bir çevrede, sürdürülebilir kentleşme ve üretim koşulları her ülkeyi her adımda zorlamaya başladı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın son Müsteşarı Prof. Dr. Mustafa Öztürk ile Paris Anlaşması’ndan başlayıp yağmur sularına uzanan bir çevre sohbeti yaptık.

- Sayın Prof. Dr. Mustafa Öztürk, söyleşimize Paris Anlaşmasıyla başlamak istiyorum. Türkiye, Paris Anlaşması'nı, 22 Nisan 2016'da New York'ta düzenlenen Yüksek Düzeyli İmza Töreni'nde 175 ülke temsilcisiyle birlikte imzaladı ancak henüz taraf olmadı. TBMM’de onaylanmadı. Bunun nedeni nedir?

- Türkiye’nin Paris Anlaşması’nda istediği iki tane şart var. İki şarttan birisi şu. Paris Anlaşması’nda Türkiye gelişmekte olan ülkeler statüsünü aldı ama uygulamaya koymadı. Uygulamaya koyması için anlaşmanın TBMM’den geçmesi lazım. İmzalasanız da Meclisten geçmeyince yürürlüğe girmiyor.

Paris Anlaşması’nın işlerliği Amerika’da Joe Biden’ın başkanlığa gelmesi nedeniyle hızlanacak. Önceki başkan Donald Trump Paris Anlaşması’nı askıya almıştı. Sözleşmeleri iptal etmişti. Bu nedenle Paris Anlaşması’nda yaklaşık 4 senelik sıkıntılı bir dönem oldu. Ama bu sorun şimdi aşıldı. Amerika’nın yeni yönetime kavuşması, Çin’in zaten işin içinde olması Paris Anlaşması’nın uygulanma kabiliyetini çok artırdı.

TÜRKİYE FONDAN YARARLANMAK İSTİYOR

- Hocam Türkiye neden henüz onaylamadı Paris Anlaşması’nı?

- Türkiye’nin imzalamamasındaki asıl sebep şu. Uluslararası iklim fonu oluşturulacak. Çok ciddi yatırımlar gerçekleştirilecek. Türkiye bu fondan yararlanmak istiyor. Bana da kaynak aktarılsın diye mücadele ediyor. Aksi durumda Türkiye bu iklim fonundan faydalanmadığı gibi bir de üstüne para verecek. Çin’in veya Mısır’ın iklim çalışmalarına katkıda bulunacak. Müzakerelerde üstünde anlaşılamayan konu bu. Türkiye katkı veren gruptan çıkarılırsa ve fondan da yararlanabilirse hemen imzalayabilir, Meclisten geçirebilir bu anlaşmayı. Bu konuda görüşmeler devam ediyor.

FOSİL YAKITLAR KERDİ ALAMAYACAK, GÖZDEN DÜŞECEK

Şunu söyleyebilirim ki Amerika da aktif rol aldığına göre, iklim değişikliğinde artık yepyeni süreçler başlayacak dünyada. Yepyeni teknolojilerin kullanımı sağlanacak. Fosil yakıtlar ciddi biçimde ikinci plana hatta üçüncü plana gidecek. Bunun anlamı şu: Fosil yakıtla çalışan bir termik santral kurmak istediğinde Dünya Bankası ve Avrupa Kalkınma Bankası gibi büyük bankalar, uluslararası özel yatırım bankaları size kredi vermeyecek. Fosil yakıtlı yatırımına destek vermiyoruz, diyecekler. Bu da böylesi yatırımların önündeki önemli engel olacak.

Diyeceksiniz ki ben de iç bankalardan yararlanırım, onlardan kredi isterim. Eğer iç bankalar kredi verirse, bunların çalıştığı uluslararası bankalar onları uyaracak. Yapmayın, kredi vermeyin, sözleşme imzalamayın diyecekler. Yine de yaparlarsa uluslararası bankalar iç bankalarla olan anlaşmalardan çekilecekler.

Finansman noktasında yeni teknolojiler, yani sıfır sera gazı emisyonu yayan teknolojiler gündeme gelecek. Bu teknolojilere yatırımlar yapılacak.

PARİS ANLAŞMASI’NI İMZALAYACAKSIN

- Türkiye kurumları, yönetimiyle bu gelinen aşamaya hazır mı?

- Türkiye bu gelişmeleri fırsata çevirebilir. Nasıl yapabilir? Biraz önce konuştuğumuz şartları uluslararası ikili diyaloglarla, görüşmelerle çözer ve böylece Paris Anlaşması’nı imzalar ve yürürlüğe sokarsa önü açılır. Paris Anlaşması’nı kesinlikle imzalayacaksın. Eğer imzalamazsan zaten o yardımlardan, imkanlardan faydalanman mümkün değil.

Örneğin hidrojen Avrupa’da artık çok kullanılıyor. Almanya bunun öncülüğünü yaptı. Almanya’nın bir bölgesinde trenlerde hidrojen enerjisiyle ulaşım sağlanıyor. Yine elektrikli araç teknolojisi akıl almaz hızla ileri gidecek. Fosil yakıtlı araçlar devre dışı kalacak. Öncelikle dizel araçlar devre dışı kalacak.

En büyük sera gazı salınımı nerede diye baktığımız zaman inşaat sektörü karşımıza çıkıyor. Konut sektörü ‘akıllanacak’. Yani şehirler akıllı hale gelecek. Aydınlatılması, ısıtılması, soğutması, şehrin aydınlatılması, binaların sıfır emisyona yakın bir duruma gelmesi için gereken teknolojiler önümüzdeki dönemde artacak.

PAZARLARINIZ KISITLANABİLİR

- Hocam bu arada Avrupa Yeşil Mutabakatı hakkında soru sormak istiyorum. Bu konuda bir yol haritası çizilmiş durumda. Türkiye yüzde 50 ihracatını Avrupa’ya yapıyor.

- Bununla ilgili önemli bir parantez açayım bu arada. Eğer yarın iklim değişikliğiyle ilgili sözleşmeye taraf olmazsanız ihracatınız sırasında uluslararası pazarlama kısıtlamalarıyla karşı karşıya kalabileceksiniz.

AKILLI, ENERJİ VERİMLİ BİNA SİSTEMİ

- Bu konu Avrupa Yeşil Mutabakatı için çok önemli değil mi?

- Evet, gerçekten çok önemli bir noktaya değindiniz. Avrupa 2020 yılında, yani Covid döneminde yepyeni bir sürece girdi. Ben artık, akıllı, enerji verimli, sıfır emisyonlu bina sektörü oluşturacağım, kendi enerjisini üreten binalar yapacağım, dedi. Bununla ilgili olarak Avrupa Birliği’nin 27 ülkesinden yol haritalarını istedi. Şimdi ben de bir kuruluşa bu konuda bir rapor hazırlıyorum. Avrupa Birliği nasıl bir yol haritası gerçekleştirecek? Binaları nasıl enerji tasarruflu hale getirecek? Enerji nötr hale getirmek için çatılarda güneş enerji sistemlerini nasıl yaygınlaştıracak? Şehirlerde elektrikli araçlar nasıl çoğalacak, bisiklet yolları nasıl artırılacak? Avrupa Birliği bu amaçla 750 milyar euroluk fon oluşturdu. Bunu 2030 yılına kadar kullanmayı planlıyor.

KONFOR, KALİTELİ VE SAĞLIKLI YAŞAM

- Türkiye’nin de Avrupa Yeşil Mutabakatı konusunda yapması gereken birçok ev ödevi var değil mi?

- Kesinlikle öyle. Türkiye’nin de özellikle sıfıra yakın emisyonlu binalar ve şehirleşme konusunda ciddi adımlar atması gerekiyor. İklim fonunun temelinde şu var. Konfor, kaliteli ve sağlıklı yaşam. Merkezde doğa ve insan var. Dolayısıyla böyle bir şehirleşme mantalitesi ile bu 750 milyar euroluk fondan Türkiye de istifa etmeli, bu konudaki yol haritasını ortaya koymalıdır. Avrupa Birliği, burada, önce Paris Anlaşması’nı imzala ve daha sonra bu konularda müzakere yapabiliriz diyecek.

SÜRDÜRÜLEBİLİR KENTLEŞME

- Sizin anlattıklarınız sonuçta sürdürülebilir kentleşme koşulları anlamına geliyor.

- Aynen öyle. Şehirleşmenin en önemli ayağını, binalar, konutlar oluşturuyor. Sonra tabii ulaşım geliyor. Sürdürülebilir şehirleşmeye gitmekten başka çare yok.

AB İLE DİYALOG GÜÇLENDİRİLMELİ

- Kentlerdeki bu değişimi yapma görevi hem merkezi yönetimin hem de yerel yönetimlerin sırtında değil mi?

- Elbette. Hem merkezi yönetimin hem de yerel yönetimin görevi bu söylediklerimizin yapılması. Ama her ikisi de Avrupa’da yapılan çalışmaları iyi takip etmelidir. Türkiye Avrupa Birliği sürecini hızlandırmalı ve diyaloglarını güçlendirmelidir. Ne kadar AB ile diyaloglar geliştirilirse hem ülkenin çevresel kalkınması hem de sürdürülebilirliği hızla gelişir.

ISI ADASI ETKİSİ ZAYIFLATILMALI

- Sürdürülebilir kentler oluşturmanın önündeki engellerden birisi herhalde yüksek beton binalar, diğeri de her yazınızda vurguladığınız gibi ağaçsızlık değil mi?

- Sürdürülebilir hale dönmek istiyorsanız en önemli konulardan birisi şehirlerin ısı adası etkisini zayıflatmanızdır. Isı adası etkisini zayıflatmazsanız şehirleri yaşanabilir yapamazsınız.

KENTİ AĞAÇLANDIRACAKSINIZ

- Isı adası diye kentlerin ısıyı toplayan bölgelerinden mi söz ediyorsunuz ?

- Kentin hemen hemen ağaçsız bütün bölgelerinden bahsediyorum. Söylemek istediğim özetle şu: Betonlar, asfaltlar güneşten gelen ışığı absorbe ediyor. Güneş battıktan sonra da bu ısılar serbest kalıyor ve yüzeye yakın bölgeler ısınıyor. Bu ısınmayı önlemek için yapılması gerekenler var. Isı adası etkisini minimize etmek için yeni bir teknik geliştirildi. Avrupa özellikle bunu uygulamaya başladı. Şehrin ısı adası haritaları çıkarılıyor. En sıcak bölgeleri ve en soğuk bölgeleri belirleniyor. Çok da zor değil. Taksilere birer aparat takılıyor. Bir merkezden bu araçların nereye gittiği takip ediliyor. Böylece şehrin en sıcak ve en soğuk bölgeleri yaz ve kış aylarında tetkik ediliyor. Sonra da o bölgelerde çalışma yapılması kararlaştırılıyor.

Bilirsiniz, İspanya’nın bazı bölgelerinde binalar bembeyazdır. Mesela Türkiye’de Akdeniz, Güneydoğu ve Ege bölgelerindeki binalar da tümüyle beyazlatılmalı. Çatılar da beyaz olmalı. Bunlar beyazlatılırsa güneşten gelen ışınlar geri yansıtılıyor. Isı adası etkisi zayıflatılıyor. Yapılması gerekenlerden birisi bu.

BİNA YALITIM STANDARTIMIZ AVRUPA’NIN EN DÜŞÜĞÜ

İkincisi binanızı yalıtın deniyor. Ama hangi standartlarda. Bizdeki TS 825 Avrupa’da en kalitesiz standartları sağlıyor. Bu standart, kalitenin düşük tutulmasına neden oluyor. Dolayısıyla bizim binaların çoğu aslında yalıtımlı değil. Binaların yüzde 90’ı sağlıklı, kaliteli, yalıtımlı değil. O zaman ısınma, soğutma ve havalandırma için fazladan enerji tüketiyoruz. Bunun için de enerji verimli bina yapacaksınız, binayı Avrupa normlarında yaratacaksınız. Avrupa bunun için ciddi para veriyor. Hele İngiltere, 3 yıl içerisinde 2.3 milyar sterlin verecek bu sektörün gelişmesi için. Yani sonuçta binalarda enerji verimliliği sağlanması için.

ÇİM EKMEK CİNAYETTİR

Üçüncüsü de doğal olarak ağaç. Kişi başına düşen ağaç sayısını 15 metrekarenin üzerine çıkaracaksınız. Şehri ağaçlandıracaksınız ve kendi oksijenini ağaçlardan sağlayacak. Yeşil koridorlar oluşturacaksınız. Hakim rüzgar yönüne göre planlanan şehirler kuracaksınız. Şehirde ölü hava hareketi olmamalı. Bunun için ağaçlandırma ve planlama çalışmasına önem vereceksiniz. Caddeleri ağaçlandıracaksınız. Bizdeki mantıkta olduğu gibi değil. Park ve bahçe yapıyoruz, çim ekiliyor. Türkiye’de çim olmaz. Türkiye’de çim ekmek cinayettir.

ÇİM TOPRAĞA ZARAR VERİYOR

- Çim ekmek neden cinayettir hocam?

- Çim ekmek toprağı mahvetmektir, toprağa zarar vermektir. Bizim ülkemizde ağaç ve çalılık olur. Süs çalıları dikilmeli. Mesela İspanya çim ekmiyor ve bazı bölgelerine de yonca ekiyor. Çime bakmak, sulamak çok pahalıdır. Süs çalıları ile güzelleştirip yeşillendirmek mümkün.

Bu arada en büyük cinayetlerden birisi dere yataklarında yapılıyor. Dere yatakları betonlaştırılıyor. Amerika’da, Avrupa’da böyle bir şey yok. Dere yatakları en önemli doğal alanlardır. Bunları yeşil koridorlara dönüştüreceksiniz. Bu olursa orada her türlü canlının yaşama imkanını sağlarsınız. Bu dünya sadece insanlar için değil bütün canlılar için var. Dere yatakları betonlaştırılmamalı ve üstü kapatılmamalı. Çevreleri yeşillendirilmeli.

Dere yataklarının tabanlarını da su geçirebilir hale dönüştürmeli. Su dereden akarken taban geçirgen olunca aşağıya doğru inebiliyor. Bunu yapan onlarca ülke var.

AĞAÇ-AĞAÇ-AĞAÇ

- Ağaç bakımından kentlerimizin zengin olmadığını söyleyebilir miyiz hocam?

- İstanbul’da kişi başına yeşillik 5.2 metrekaredir. Bu fevkalade düşük bir rakamdır. 15 metrekarenin üzerine çıkmalıdır. Belediye başkanları bence her şeyden önce ağaçlandırma yapmalı. Ağaçlar şehre nefes aldırır. Oksijen üretir, kirletici unsurları emer ve şehrin havasını temiz tutar. Isı adası etkisini zayıflatır. Şehirlerde ağaçlandırma yaşam kalitesini artırır.

YAĞMUR SUYU ÇOK KIYMETLİ

- Yoğun betonlaşma ve yüksek binaların daha az yağmur yağmasına neden olabileceği iddiaları hakkında sizin düşünceniz nedir?

- Evet, doğrudur. İstanbul gibi şehirler beton yığınıdır. Buralara az yağmur yağıyor ve yağınca da sele dönüşüyor. Binalar beton, yollar asfalt olunca yağmur ancak kanalizasyon suyuna karışabiliyor. Yağmur sularından yararlanabilmek için batıda üç tane yöntem geliştirilmiş. Birincisine yağmur hasadı deniliyor. Binalara yağmur yağdığı zaman o su toplanıyor ve çevredeki yeşil alanların sulanması, yeraltı suyunun beslenmesi için yağmur suyu hasadı yapılıyor. Bazı arkadaşlarımın yardımıyla Büyükşehirden bu konuyu geçirdik. Çatısı 1.000 metrekarenin üstünde olan binalar artık yağmur suyu hasadı yapacak. Benim gönlüm 200 metrekare idi ama başlangıç olarak 1.000 metrekare uygun görüldü. Yağmur suları bir depoda toplanacak ve daha sonra bahçe sulanması, otomobil yıkanması gibi işlerde kullanılacak. Yani ilk olarak çok kıymetli olan yağmur suyunu toplayıp uygun biçimde kullanmamız lazım.

YAĞMUR SUYU GEÇİREN ASFALTLAR

İkinci en önemli yollardan birisi de yağmur suyunun yeraltı sularıyla buluşmasının sağlanmasıdır. Yağmur suyunun yeraltı suyuyla buluşması için de yağmur suyu geçiren asfalt ve betonlar kullanılmalıdır. Biz yeraltı suları bakımından çok fakirleştik. Örneğin Trakya’da, Ergene bölgesinde bir zamanlar 30 metre derinlikten çıkan su artık 300 metreden çıkıyor. O nedenle yağmur sularını yeraltı sularını besleyici yapılara dönüştürmemiz lazım. Geçirgen asfaltlar kullanmalıyız. Ben Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarı iken su geçiren asfaltı bakanlığın önündeki yolda uyguladım. Yağmur yağdığı zaman üstten akıp gitmek yerine yeraltına gidiyordu. Su geçiren beton ve asfaltlar sayesinde yağmur yağınca yol kenarında sular birikmiyor, aşağıya süzülüyor. Şehirlerde, kaldırımlarda, bisiklet yollarında, yürüyüş yollarında, açık otoparklarda yapılabilir.

YAĞMUR SUYU YERALTI SUYU OLMALI

- Benim de eskiden beri yağmur suyuna yazık ettiğimiz gibi bir düşüncem vardır. Ama anladığım kadarıyla yağmur suyundan yararlanmanın birçok yolu var.

- Eğer yağmur suyunu yönetemezseniz gelecekte su krizleri yaşarsınız. Yağmur bahçeleri dediğimiz bir olay var. Yağmur yağdıktan sonra belli bölgelerde gölleniyor. Göllenen bölgelere oranın özelliklerine uygun bitkilerle bahçeler oluşturuyorsunuz ve hem bahçe yapmış oluyorsunuz hem de yeraltı suları besleniyor. Bütün olay yeraltı suyudur. Türkiye’de yeraltı suyu 17-18 milyar metreküptür. Türkiye su bakımından fakir bir ülkedir. Onun için yağmur suyunun bir damlasını bile değerlendirip kullanmamız lazım.

ATIK SU İLERİ DERECEDE ARITILIP SULAMADA KULLANILMALI

Yağmur suyuyla ilgili bir başka yol da var. Bunu Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na da önerdik. Atık sularınızı ileri derecede arıtın, dedik. Özellikle Malkara bölgesinde tarım arazilerinin sulanmasında kullanın. Çiftçilerinizle anlaşın. Yeraltı suları azalıyor ve ciddi su sıkıntısı çekilebilir. Tarımda yeraltı suyu kullanılıp enerji harcanması yerine yağmur suyunu çekin, atık suyu ileri derecede arıtın, dezenfekte edin dedik. Belediyeler park ve bahçelerini böyle sulamalıdır. Bu teknoloji pahalı bir yöntem değildir. Kısa, basit ve uygulanabilir bir teknolojidir.

Su yoğun sanayide ciddi miktarda yeraltı suyu kullanılıyor. O sanayicilerin suları ileri derecede arıtıp tekrar işletmede kullanmaları gerekir. Devlet Su İşleri yeraltından su alanları kontrol altına alıp bedel çıkarmalı. Yeraltı suyu kullanıyorsan bunun bir bedeli var demeli. Bu yatırım bir kere yapılacak, yıllarca kullanılacak. Bu teknolojiler bağıra bağıra geliyor. Bizim ülkede bu teknolojileri kullanıyoruz ama uygulamalar çok zayıf.

BELEDİYELER ARITILMIŞ SUYU ERGENE’YE VERMELİ

- Ergene Havzası Koruma Eylem Planı’ndan çevre ve sürdürülebilirlik adına güzel beklentilerimiz var değil mi?

- Ergene çevresindeki sanayi tesislerinin atıkları bir kademe arıtılıp ve Marmara Denizi’ne verilecek. Bu çok iyi incelenmelidir. Marmara Denizi açısından incelenmeli çünkü bu deniz elden gidiyor. Bence bu sular, normal arıtma değil, ileri derece arıtmadan sonra Marmara Denizi’ne verilmeli.

İkincisi Belediyeler atık suları Ergene’ye vermeli. Öyle planlandı. Yoksa Ergene yazları kuruyacak. Belediye atık sularının ileri derecede arıtılıp Ergene’ye verilmesi lazım diye büyük mücadele verdim. Bir grup arıtma yapıldı ama bu çok sıkı biçimde kontrol altına alınmalı. Ergene’nin bir kolunda sanayi ve evsel atıkların arıtılmadan verildiği görüldü. Dolayısıyla Ergene havzasındaki bütün sanayi ve belediye atık suları kontrol altında tutulmalı ve böyle yürütülmelidir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106