Öne Çıkanlar ÇOSB Türkonfed ÇOSB Dijital Dönüşüm Merkezi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu Technocast

Türkiye, dünyadaki değişim sürecinin tam ortasında

GİRAY DUDA

Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ümit İzmen Yardımcı, Türkiye’nin birçok üniversitesinde görev yapmış bir akademisyen. Global ekonomi üzerine araştırmaları bulunan İzmen’in, Trakya Kalkınma Ajansı işbirliğiyle Trakya kentlerini her yönden değerlendiren kitapları da var. Ümit İzmen Yardımcı ile dünya ekonomisini ve Trakya kentlerini konuştuk.

- Sayın hocam, siz global ekonomiyi yakından izleyen bir akademisyensiniz. Ben dünyaya baktığımda toz dumandan başka bir şey görmüyorum. ABD Başkanı her gün herkesi şaşkına çeviren açıklamalar yapıyor. ABD ile Rusya bir dargın bir barışık yaşıyor. Hemen güneyimiz savaş ortamı. Bu arada piyasalar FED’in faiz artırıp artırmayacağının veya ne zaman artıracağının hesaplarını yapıyor. Avrupa ekonomisinin durumu belirsiz. Siz bu toz dumanın arkasında dünya ekonomisinde neler görüyorsunuz?

- Aslında söylediğiniz gibi resim çok karışık. Çok karışık derken, bir anda birçok değişimin yaşanmasını kastediyorum. Hepimizin bildiği gibi dünya ekonomisinde bir kriz, büyüme problemi var. Ülkeler arası ilişkilerde kritik sorunlar yaşanıyor. Bir de bu arada dünyada izlenmekte olan ekonomi politikaları sorgulanır hale geldi. Donald Trump’la birlikte bir korumacılık eğilimiyle karşı karşıya kaldık. Böyle olunca global ekonomiyi neresinden tutup nasıl tanımlayacaksınız çok belli değil. Çünkü çok fazla tekil veri var. Ama büyük resme baktığınızda da neredeyse her şeyin değiştiğini görüyorsunuz. Böyle bir durum var.



DÜNYA SARKAÇ HAREKETİ YAPIYOR

Bütün dünya çapında bakarsak, ben bunu bir anlamda bir pendulum (sarkaç) gibi görüyorum. Dünya böyle bir sarkaç hareketi yapıyor. Oradan oraya gidiyor. Bu anlamda temelde 3-4 büyük dalgadan, oluşumdan söz etmek olası. Sarkaç bir noktaya kadar gidiyor ve oradan geri gelirken açıkçası bu ekonomik ve siyasi meseleler bir kördüğüm haline geliyor. Bana kalırsa biz biraz böyle bir süreci yaşıyoruz. Onun için en doğrusu biraz arkamıza yaslanıp büyük resimde ne olup bitiyor onu anlamaya çalışmak.

Bütün bu değişimlere teknolojideki değişimler de eşlik ediyor. Yani teknoloji ekonomi politikalarının tasarımı, ülkeler arası güç dengeleri, bunların hepsinin bir anda değiştiği bir noktadayız. Yaşadıklarımız biraz bununla ilgili.

BATI EKSENLİ GELİŞME DİNAMİĞİ

Bir yandan baktığımızda, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana oluşan dünya düzeni bir anlamda Sovyet blokunu hariç tutarak konuşuyorum, tek kutuplu bir dünya düzeniydi. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa eksenli, yani batı eksenli bir gelişme dinamiği var. Bu, 1989 – 90 yıllarında Sovyet blokunun çökmesiyle beraber dünya üzerinde yegane egemen anlayış haline geliyor.

1980 sonrasında da neoliberal politikalar dediğimiz tamamen küreselleşmenin önünü açan bir politika düzeneği söz konusu. Bu yapı, beraberinde, bizim o zamana kadar gelişmekte olan ülkeler dediğimiz ülke grubunun da yavaş yavaş güçlenmesine, yavaş yavaş sanayileşmesine yol açtı. ABD ve batı, bir anlamda gelişmekte olanların sunduğu hammaddelere muhtaç durumdaydı.

Fakat bu bağımlılık ilişkisinde biz bir süre sonra baktık ki, özellikle doğu tarafında Çin muazzam bir güç oluşturmuş. Sovyetlerin yıkılmasından sonra Rusya’yı Çin’in yanında çok önemli bir ekonomik ve politik aktör olarak görüyoruz. Burada, iki blok kafa kafaya bir iktidar mücadelesi yaşıyor. Bölgemizde olup bitenler de bir anlamda bu mücadelenin bir yansıması. Proxy War, yani Vekalet Savaşı deniyor ya, biz orada aslında Amerika, Rusya, Çin, İran’ın bloklarının çatışmasını yaşıyoruz.

TEKNOLOJİ DÜNYAYI DEĞİŞTİRİYOR

- Yakın yıllarda teknolojideki sıçramaların yarattığı yeni bir üretim tarzına geçilmesinin de etkileri olacak değil mi?

- Evet. Buna bir de teknolojik değişim boyutunu eklemeliyiz. Bazılarının sanayi 4.0, bazılarının sanayi devrimi dediği şey esas olarak bilgi iletişim teknolojilerindeki yeni yapılanmadır. Bununla beraber yapay zeka teknolojisi, robotlar, dronelar gibi teknolojik yenilikler, gen teknolojisindeki değişikliklerle beraber, bildiğimiz dünya bir anda değişmeye başlıyor.

Bundan önceki sanayi devrimlerini hatırlayalım. Toplumların yüzlerce yıllık bir yaşama alışkanlığı, tarzı var. Makineleşme ve elektrik bir anda bütün toplum hayatını altüst ediyor. Sosyal yapıyı, kentleşmeyi değiştiriyor. Bizim evlerimizin içinde nasıl yaşadığımızı, insan ilişkilerimizi, her şeyi dönüştüren bir etki gösteriyor.

Benzer bir süreci biz şimdi yaşayacağız. Bu sürecin tam göbeğindeyiz, tam ortasındayız. Tam ortasında olduğumuz için aslında görmek kolay olmuyor.  20 sene sonra bugünleri anlatmak daha kolay olacak. Birkaç cümlede anlayacağız. Bir de işin böyle bir boyutu var.



BAZI İŞLER YOK OLACAK

- İleri teknolojik uygulamaların yaratacağı tahmin edilen büyük sorunlardan birisi de işsizlik, kimi işlerin sona ermesi, kimi yeni işlerin ortaya çıkması olacak değil mi?

- Evet. Amerika için yapılan tahminlerde gelecek yıllarda işlerin yüzde 50’sinin yok olacağı belirtiliyor. Bu, bir anlamda bildiğimiz dünyanın sonu demektir. İşçi diye bir şey kalmayacak mı? Hangi işkolları yok olacak ve hangi yeni işkolları ortaya çıkacak? Bir yandan da böyle bir değişim var.

Teknolojideki değişim, küreselleşme tartışmalarını etkileyen bir boyuta ulaştı. Bunu etkileyen bir diğer boyut da 2008’de dünyanın geçirmiş olduğu kriz. Bu kriz, 1929 büyük krizinden bu yana dünyanın karşılaştığı en büyük kriz. Bu çaptaki krizler sadece ekonomik kriz olarak kalmıyorlar. Sosyal ve siyasal çalkalanmalara da yol açıyorlar. Aynen 1929 sonrasında gördüğümüz nasyonal sosyalizmin yükselmesi gibi sonuçlar ortaya çıkabiliyor.

KRİZLER YENİ DÜŞMANLIKLAR YARATIYOR

Benzer bir süreç de bugün yaşanıyor. 2008 krizi sonrasında Yunanistan, İspanya örneklerini çok yakından yaşadık. Bu ülkelerde işsizlik yüzde 25’leri buldu. Gençler arası işsizlik yüzde 50’lere ulaştı. Sokakta gördüğünüz, üniversiteyi bitirmiş her iki gençten birisi işsiz. Bunun bir sosyal sıkıntıya yol açmaması mümkün değil. Nitekim şimdi bunun bir yansımasını Amerika’da da Avrupa’da da görmeye başladık.

İnsanlar yaşadıkları krizin sebebini nerede arıyor? Öteki düşmanlığında. Mülteci düşmanlığında, Müslüman düşmanlığında vs. Dolayısıyla biz bu yabancıları istemiyoruz diye haykırıyorlar. Amerika’da da aynı şekilde ‘biz bu Meksikalıları istemiyoruz. İşler bizim olsun, sınırları kapatalım’ diyorlar. Sarkacın diğer yöne doğru gitme belirtileri bunlar. Küreselleşmeden uzaklaşma doğrultusundaki emareler.

Öbür taraftan yine korumacılık düzenine alternatif düşüncelerin de filizlendiğini görüyoruz. Böyle bir kafa karışıklığı, arayış çabaları var. Büyük resim bu kadar karışık.

Küreselleşme devam edecek mi etmeyecek mi? Bunun beraberinde içe kapanmacı ekonomik politikalar mı olacak yoksa yine dış ticareti, ekonomiyi destekleyen politikalar devam mı edecek, bunu bilmiyoruz. Teknolojideki değişimler, iş dünyasına, toplumsal hayata, bireysel hayatlara ne gibi değişiklikler getirecek, bunlar bir başka soru işaretleri. Büyük resim soru işaretleriyle dolu.

TÜRKİYE DEĞİŞİMLERİ ANLAMALI

- Bu noktada hemen Türkiye’ye göz atalım.

- Türkiye’nin bana kalırsa yapması gereken bütün bu değişimleri okuyup bunlara adaptasyon kabiliyetini geliştiriyor olması. Yani esneklik kabiliyeti, bütün farklı alternatifleri göz önüne alıp bunlara doğru farklı hazırlıkları, planları yapıyor olmalı ki bütün bu değişme içinde karşılaşılacak riskleri en aza indirsin, ortaya çıkabilecek kazanımları en yukarıya çıkarsın.

SANAYİDEKİ DÖNÜŞÜM HER SEKTÖRÜ ETKİLİYOR

- Teknolojiyi konuşurken buradan da Türkiye sanayisini konuşmaya geçelim mi? Sanayi 4.0’ı da ele alalım. Sanayinin daha da güçlenmesi Türkiye’nin birinci seçeneği. Bunun da farkında gibi gözüküyor hükümetler. Yürütülen çalışmalar, teşvik ve destekler var. Yeni yasal düzenlemeler birbirini izliyor. Bunlar yeterli midir, yoksa yapılması gereken başka şeyler de var mıdır?

- Gelecek senaryolarının bir bölümünde, bana kalırsa gerçekleşmesi kaçınılmaz olan bölümü sanayideki dönüşüm var. Aslında buna teknolojideki dönüşümün izdüşümleri demek daha doğru. Çünkü bu, hizmetler sektörünü de tarım sektörünü de etkiliyor. İşin kilit noktası da burası. Öyle bir teknolojik değişimden söz ediyoruz ki… Ben bir öğrencime, ‘bu değişimin Türkiye’nin dış politikasındaki etkileri ne olacak’ diye yeni tez yazdırıyorum

TÜRKİYE’NİN SANAYİ ALTYAPISI GÜÇLÜ

- Çok güzel bir konu seçmişsiniz.

- Evet, hoş bir konu olacak diye düşünüyorum. Önce şunu teslim etmek gerekiyor. Türkiye’nin gayet güçlü bir sanayi altyapısı var. Bu, geleceğe dönük olarak Türkiye’nin en önemli kozlarından bir tanesi. Çünkü sanayi altyapısı, beraberinde bir iş yapma kültürünü de getiriyor. Türkiye’de iyi bir iş yapma kültürü var. Başka ülkelere gidip oralardaki iş dünyasına bakınca çok rahatlıkla görüyoruz, anlıyoruz. Türkiye tarım sektöründen yavaş yavaş çıkıyor. Bu da küresel gelişmelerle son derecede uyumlu. Çünkü tarımda da ileri teknoloji kullanılıyor.

Bütün bu resimde şunu da bir veri olarak ekleyelim. Dünyaya baktığımızda küresel payını artırabilen, ekonomik ve siyasi olarak güçlenen ülkeler, daha yüksek teknolojili alanlara doğru geçebilmiş ülkeler. Türkiye’nin de bu yönde bir çabası olduğunu görüyoruz.

Özellikle 2008 krizi öncesinde epey ciddi bir çaba gösterildi ve bu çabanın da meyveleri var. Ancak küresel kriz ve arkasından Türkiye’de yaşanan bir dizi siyasi sıkıntı bu çabanın devam ettirilmesini engelledi. Hükümetin enerjisini soğuran bu siyasi problemler dikkatleri tabii ki acil çözülmesi gereken bu problemlere çekti. Sanayideki bu dönüşüm doğal olarak ikinci planda kaldı. Türkiye  bunun sıkıntısını yaşıyor. İnşallah önümüzdeki süreçte bütün bu siyasi problemler kontrol altına alınırsa enerjimizi ekonomik yapının yenilenmesine yönelmesi mümkün olacaktır. Aksi halde geleceğin dünyasında yerimizi almamız kolay gözükmüyor.

- Şimdi de Trakya Bölgesi’ne bir göz atalım mı? Siz üç kenti de incelediniz. Edirne 20-30 yıl önce geleceği çok parlak görünen bir kentti. Son 5-10 yıldır imajının gerilediğini, yıldızının söndüğünü görüyoruz. Sanayi açısından da çok önde gözükmeyen bu kent için ne tür faaliyetler büyümesine katkıda bulunabilir?

- Edirne’nin sanayisi tabii ki güçlü değil. Zaten Edirne de kendisini bir sanayi kenti olarak tanımlamıyor. Edirne hakikaten ilginç bir şehir. Eski Osmanlı başkentlerinin kendisine has bir karizması vardır. Bu karizma, o kentin kültürel dokusuna, insan ilişkilerine etkide bulunuyor. Tarihsel kentlerin hepsinde bunu gözlemlemek mümkün.

Trakya’yı konuşurken İstanbul’u konuşmak lazım. Yanı başında böyle bir dev var. İstanbul nereden bakarsanız bakın Türkiye’nin dörtte biri. Onun yanında, ona alternatif ve mücadele içinde bir şey olması mümkün değil. Ancak İstanbul’la bir arada, bütünleşerek ve senkronize olarak var olmak mümkün. Edirne de bu senkronizasyonu biraz daha niş, katma değeri yüksek hizmet sektörleriyle bulabilir. İlk etapta bu yönde turizm ortaya çıkıyor. Turizmin içine gastronomiyi de katmak lazım. O anlamda Edirne önemli bir merkez. Bununla ilintili hizmet kolları kent için daha uygun hale geliyor. Sanayileşme Edirne için uygun bir alternatif olarak gözükmüyor.

İSTANBUL’LA BÜTÜNLEŞİK KENTLER

- Gelelim Tekirdağ ve Kırklareli’ne.

- Bu kentler İstanbul’la bütünleşik sanayi kentleri olarak yaşayan kentler. Sanayi İstanbul’dan gönderilince iki bölgeye, Kocaeli-Sakarya ile Tekirdağ-Kırklareli’ne gitti. Bu bütünleşik olmak şöyle bir meseleye yol açıyor. Buradaki sanayi kuruluşları, bir anlamda ölçek ekonomisinden yararlanıyorlar. İstanbul’a yakın olmaları nedeniyle hammaddeleri oradan alıyor, hatta işçilerini de oradan sağlıyor. Üst düzey yöneticileri İstanbul’dan geliyor. Finans, reklamcılık, pazarlama gibi hizmetleri de oradan sağlıyor. Trakya’da üretimini gerçekleştiriliyor. Katma değerin büyük kısmı İstanbul’a gidiyor, çok küçük bir kısmı Tekirdağ’da kalıyor. Trakya’nın böyle bir problemi var.

ETKİLEŞMEYEN İKİ KESİM VAR

-  Arazinin değerlenmesi gibi halk açısından önemli bir yanı var sanayi kuruluşlarının. Ayrıca, pek çok şeyin tedarikinin de yerel kaynaklardan sağlanması yine kent ekonomisinin büyümesine yardımcı oluyor. İşçilerin bir kısmı da tabii ki kent içindeki yakın yerleşim yerlerinden geliyor.

- Tekirdağ’da bir anlamda ikili yapı var. Tekirdağ’ın yerlisi bir nüfus var. Bu yerli nüfus aslında zengin. Köylü bile olsa toprak sahipleri ve sanayileşme ile topraklarını iyi fiyata satmayı başardılar. Bunun yanında da İstanbul’dan gelen ve orayı sadece bir üretim yeri olarak kullanan, ama tedarikine ve satışına, ara girdilerine ve nihai ürün pazarlamasını o kent dışında yapan bir kitle var. Bu iki kitle arasında herhangi bir etkileşim, iletişim çok az. Bu çok büyük bir sıkıntı. Tekirdağ nasıl bir kalkınma vizyonuna sahip olsun dediğinizde bir sürü farklı fikir çıkabiliyor. Farklı vizyonları, farklı perspektifleri, Tekirdağ’ın yerlisi olan veya olmayanlara göre gözlemleyebiliyorsunuz. Bu da Tekirdağ’ın gelişimini kısıtlayan bir faktör.

Bir araya gelecek bir sosyal dokunun ortaya çıkarılması lazım. Bu, yerel yöneticilerin de dikkate almaları gereken bir olgu. İki ayrı grubun bir araya geleceği, hemhal olacağı bir zemin olmalı ki daha fazla ilişki olsun. O ilişki de sorunların çözümüne, bir ortaklaşmaya doğru götürsün. Aksi takdirde her kafadan bir ses çıkıyor.

TEKİRDAĞ’IN SOSYAL SERMAYESİ ZENGİNLEŞECEK

- Tekirdağ’ın sanayi gücü çok büyük. Ergene Havzası Eylem Planı, plansız sanayileşmenin yarattığı olumsuz etkiyi temizleyip bundan sonra çevre ve sanayinin bir arada yaşamasını sağlayacak. Sanayiciler de kendi odalarını kurmak için 4 yıldır uğraşıyorlar.

- Tekirdağ Sanayi Odası’nın kurulmasına neden karşı çıkıldığını gerçekten anlamak mümkün değil. Bu tür zorunlu üyeliğe tabi meslek örgütlerinin ve üst örgütlerinin; kuruluş, yetki ve görevlerinin çok ciddi biçimde gözden geçirilmesi lazım. Bu odanın Tekirdağ kentine çok büyük faydaları olacak.

Bu arada üniversitelerin de kentlerin büyüyüp ileriye gitmesi için faydaları olacağını vurgulamak lazım. Bizim yüksek lisans programımıza Çorlu ve Çerkezköy’den de gelip katılanlar var. İnsanlar arası ilişkilerin, toplumsal ahengin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sözünü ettiğimiz birlikteliğin yaşama geçmesi halinde, Tekirdağ’ın sosyal sermayesi zenginleşecek. Şu anda bunun yetersiz olduğu bir yer Tekirdağ. Üniversitemizin de bu anlamda misyonu olduğunu gözlemliyorum.

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106