Öne Çıkanlar ÇOSB Girişimcilik Paneli ÇOSB Başkanı Eyüp Sözdinler ÇOSB Mesleki ve Teknik Eğitim AB Rüştü Bozkurt

Günümüzün barış, işbirliği, kalkınma ve teknoloji sembolü başkenti: BERLİN

Dr. Hilal ÜNALMIŞ
 

Günümüz Almanya'sının başkenti Berlin'e duvar yıkıldıktan sonra defalarca gittim. Her bir gidişimde farklı bir detayı yakaladım ve o detayın tadına vardım. 83 milyonluk nüfusu ile dünyanın en büyük 4. ekonomisi olan Almanya, ABD'den sonra da en fazla göçmen, mülteci ve sığınmacı kabul eden ülke olarak açıklanıyor. Avrupa'nın göbeğinde tarihi ve kültürel kimliği ile sayfalarımızın sınırları ölçüsünde, işte karşınızda Berlin... Bu sayıda Global Sanayici sayfalarında size bir “Berlin kolajı” sunmak istiyorum.

İkinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Almanya biliyorsunuz ikiye bölünmüştü ve 1949 yılında doğuda Demokratik Alman Cumhuriyeti adıyla sosyalist bir devlet, Almanya Federal Cumhuriyeti adıyla da batıda başka bir devlet kurulmuştu... Doğudaki devlet, Sovyetler Birliği’nin etkisi altındaydı ve o bölgede kalan Almanların hepsi doğal olarak bu siyasi görüşte değillerdi ama kabullenmek zorunda kaldılar. Ve bir gece aniden Berlin ortadan tellerle ikiye bölündü. Doğu Almanya tarafı “burası benim sınırım” diyerek 1961 yılında böyle bir “demir perde” eylemi gerçekleştirdi. Sonrasında da bir duvar örüldü...Yıllarca soğuk savaşın simgelerinden biri olan Berlin duvarına “Utanç Duvarı” diyen de vardı, normal olarak bir devletin sınırı olarak gören de. Berlin duvarı; özgürlükçü siyasi gelişmeler, Sovyetler Birliği'ndeki Perestroika ve Glasnost politikalarının devamı olarak yıkılırken, doğu Almanyalılar, “özgürlüğe, refaha, mutluluğa koşuyoruz” duyguları ile Batı Almanya’ya koştular... Biraz düş kırıklığına uğrasalar da iki Almanya birleşti ve Almanya'nın başkenti artık Berlin oldu...

REICHSTAG’IN CAM KUBBESİ

Reichstag denilen Alman Parlamentosu'nun ve Federal Meclis'in çalıştığı yapı da çok göz alıcı... Cam kubbeli olan bu yapıya randevu ile giriliyor. Eğer “Cam kubbeye çıkmayı başarabilirseniz bütün Berlin'i görebilirsiniz” deniliyor ama ben o şansı henüz yaşamadım. Bir kaç kez gittim, etrafında dolaştım, fotoğraflar çektim, bazı halka açık etkinliklerin ne olduğunu anlamaya çabaladım o kadar...

Berlin'deki bütün havaalanlarını yolcu olarak kullandım. Şu anda Brandenburg adını alan eski Schönefeld havaalanını da, artık kapanmış olan Tegel havaalanını da kullandım. Schönefeld, Doğu Almanya'ya aitti ve küçüktü.

Doğal olarak Berlin’de siyah, kırmızı, sarı yatay bantlardan oluşan Almanya bayrağını her yerde görebilirsiniz. Berlin'in sevimli sembolü de bir Ayı... Berlin Film Festivali'nde de Altın Ayı ödülü dağıtılıyor.

BİR BALIKÇI KÖYÜ OLARAK KURULMUŞ

Berlin, kökleri tarihin eski dönemlerine dayanan bir kent... Bütün tarihi kentler gibi nehir kenarında kurulmuş ama kurulurken bir büyük kent öngörüsü ile kurulmamış... Spree nehri kıyısında bir balıkçı köyü olarak tarih sahnesine çıkmış... Bugün Spree nehri ve Havel nehri arasında 4 milyona yaklaşan nüfusu ile bir büyük kent... Sanayisi, kültürü, tarihi, müzeleri, alışveriş merkezleri, üniversiteleri, parkları, dev şirketlerin yönetim ofisleri, sarayları, tarih ve insanlık ibret öyküleri ile dolu açık alanları ile dünyanın önemli kentlerinden biri... Öyle 1-2 günde Berlin'i tanıyamaz, “Berlin'i gördüm” diyemezsiniz. Örneğin bazı müzeler için ayrılmış Müze adasına gitseniz birkaç günde ancak gezebilirsiniz. UNESCO Dünya Mirası olan bu adada şu müzeler yer alıyor:

Altes Müzesi, Neues Müzesi, Alte Ulusal Galerisi, Bode Müzesi, Pergamon museum, Kolonnadenhof, James-Simon-Galerie.

BERGAMA’DAN KAÇIRILANLARLA OLUŞAN MÜZE

Müzelerden söz ederken Pergamon Müzesi'ni ayrı tutmam gerek... Osmanlı İmparatorluğu zamanında Bergama'dan Alman arkeologların götürdüğü parçalarla oluşmuş bir müze... Gezerken içiniz sızlayacak... Bu müzeyi biz kurabilirdik diyeceksiniz. Bir takım geri isteme girişimleri oldu sanıyorum ama sonuçlanmadı... Bu arada müze restorasyon için geçtiğimiz haftalarda 2027'ye kadar ziyarete kapanmış...

MADAM TUSSAUDS'DA POPÜLER KÜLTÜR

Birçok başkentte şubesi açılmış olan Madam Tussauds Müzesi'nde bir tam gün geçirip birlikte fotoğraf çekecek kadar mumya ve bazı objeler bulabilirsiniz. Tam bir popüler kültür müzesi... Siyasi kimliklerden, müzik dünyası ve spor dünyası yıldızlarına, sinema ve TV programı söhretlerinden, edebiyat dünyasına bir gezi yapıyorsunuz. Örneğin ünlü klasik müzik bestecisi Beethoven ile piyanosunun başında, onun peruğundan takarak ve ceketinden giyerek fotoğraf çektirebilirsiniz. Ya da Marilyn Monroe'nun rögar rüzgarından havalanan beyaz elbisesinden giyip onunla yan yana eteklerinizi uçuşturabilirsiniz... Ben ve 2 arkadaşım bunları yaptık neşeli dakikalar geçirdik. Ayrıca bir Doğu Alman arabasına binip tam duvarı yıkarken de bir fotoğrafımız var...

Berlin Duvarı, bugün geçmişe ait bir nostalji ve turistik anı eşyası gibi değerlendiriliyor.

Şimdi “duvarı delerek batıya geçmek” müzelerde bir fotoğraf çektirme dekoru. Duvar parçaları da siyasi anı severlerin evlerinde bir köşede saklanıyor.

HİTLER CAM MUHAFAZA ALTINDA

Bu müzede Hitler'in sunumu özenle yapılıyor. Bir cam muhafaza içinde tutuluyor. O çirkin bakışları ile göz göze geldiğinizde karşınızdakinin mumya olduğunu bildiğiniz halde rahatsız oluyorsunuz... Çok kereler saldırıya uğrayan Hitler mumyası sonunda böyle bir muhafaza ile ziyaretçilere sunuluyor.

Berlin'in bölünmesi ve farklı ülkelerin kontroluna girmesi de bir ciddi tarihi dönem ama o da şimdi Check Point Charlie noktası ve turistler bu noktada dönemin giysileri içindeki asker modellerle para karşılığı fotoğraf çektiriyorlar.

CASUSLUK MALZEMELERİ

II. Dünya Savaşı'nın bütün yanlışları ile ilgili görsel malzemelere Berlin'de rastlayabilirsiniz. İrili ufaklı açık hava sergilerinde soğuk savaş döneminin casuslarının kullandıkları fotoğraf makineleri, dürbünler, eski tarihli gazeteler, madalyalar gibi... Bugünün teknolojisini kullanan gençlere biraz komik geliyor sanki…

VE... BRECHT

Berlin'i anlatan bir yazıda Bertold Brecht'ten söz etmeden geçilemez. Doğu Berlin'deki evi, penceresinden mezarlığı seyrettiği çalışma odası, tiyatrosu, tiyatronun kantini, heykeli, müze olan doğduğu ev... Hepsi çok ilginç...Tiyatroyu ve Brecht'in eserlerini sevenler için görülesi yerler... Brecht'in eserleri kadar kendi öz yaşam öyküsü de döneminin siyasi ve sosyal yaşamına paralel maceralar içeriyor. Sevgilileri, çocuk sahibi olduğu kadınlar ve eşleri, sürgün gittiği ülkeler, ilk oğlunu savaşta yitirmesi gibi travmalar da var... Madam Tussauds Mumya Müzesi'ndeki heykeli ise hoş bir müzecilik sergiliyor. Bir gözünün içine kamera yerleştirilmiş. Brecht'in karşısına geçince arkadaki ekrandan Brecht'in gözünden kendinizi görüyorsunuz. ”Acaba beni beğenir miydi, benimle sohbet eder miydi?” diye düşünmüştüm... Ama çok farklı zaman dilimlerinde bu dünyada bulunuyoruz. O, 1956'da göçmüş ben daha sonra dünyaya geldim... İlk kez Cesaret Ana ve Çocukları oyununu 19 yaşımda izlemiştim. Berlin'de tiyatrosuna gittim, kantininde bir şeyler içtim, heykelini, evini ve son eşi ile yan yana yattığı mezarını ziyaret ettim, fotoğrafladım.

EFSANEVİ WILLY BRANDT

Biliyorsunuz Almanya'da başbakanlara Şansölye deniliyor. İşte benim hayran olduğum Şansölye de Willy Brandt... Berlin'de Willy Brandt Forum Unkel adı ile açılmış olan ve benim çok ilgimi çeken bir çağdaş tarih müzesi bulunuyor. Her gidişimde orada yarım günümü geçiriyor ve mutlaka bir belgesel izliyor, fotoğrafları ve bazı belgeleri tekrar inceliyorum. Yüzlerce fotoğrafı içinde benim çok sevdiğim ve önemsediğim 2 fotoğrafı var. Duvarda asılı olan büyük boy fotoğrafını çok seviyorum. Ben sigara içmediğim ve sigara sevmediğim halde ağzında sigarası ile mandolin çalan fotoğrafı bu... O kadar keyifli görünüyor ki sanırsınız dünyadaki hiçbir konu onu ilgilendirmiyor. Oysa ki dünya barışı için kafa yoran adamlardan birisi. Ben de çocukluğumda mandolin çaldığımı için belki bu fotoğrafını çok seviyorum. Dünya barışı adına önemsediğim ikinci fotoğrafı ise Polonya'da Naziler adına özür dilemek için diz çöktüğü fotoğraf. Bugün internette bu anın çok sayıda açıdan çekilmiş kopyalarını bulabileceğim halde bir tane kartpostalını almıştım. Tabii üzerinde Willy Brandt yazan bir fincanım da koleksiyonumda bulunuyor.

1913 doğumlu olan Brandt iki dünya savaşını da yaşadı, Hitler'den kaçtı, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Federal Almanya'ya dönüp adım adım Sosyal Demokratik Parti'de politikaya başladı. 5 yıl Şansölyelik yaptı, iki Almanya'nın birleşmesini çok istedi, özel kaleminin Doğu Almanya adına casusluk konusu gündeme gelince istifa etti... Nobel Barış Ödülü sahibi olan Brandt 1992 yılında bu dünyadan göçtü... Siyasi tarihe ilgi duyuyorsanız mutlaka Willy Brandt Forum'a gidin derim.

İLK KADIN VE DOĞU ALMANYA'DA DOĞMUŞ BAŞBAKAN ANGELA MERKEL

En uzun süre başbakanlık yapan Angela Merkel farkındaysanız bizim medyada çok yer alırdı. Avrupa Birliği'ndeki gücü, enerjisi, ekonomik titizliği, başarısı ile tam 16 yıl Almanya'yı yönetti. Doğu Almanya'da dünyaya gelen ve okuyan Merkel iki Almanya birleşince bir armağan gibi bütün Almanya'ya sunulmuş oldu. “2015 sığınmacı-göçmen krizinde “Wir schaffen das-Biz yaparız” diyen ve 1 milyon kişiyi alan Merkel bu krizi böyle yönetmeyi denedi. Çok sayıda Alman ise bu kadar göçmeni pek istemediler. İşsizlik tehlikesi olarak gördüler.

Şu anda 2 oda 1 salon evinde akademisyen olan eşiyle yaşayan Merkel muhtemeldir ki anılarını yazıyordur. Tiyatrolarda da hafiften karikatürize edilmiş afişlerde rastlayabiliyorsunuz. İki elini birleştirip baklavaya benzer verdiği görüntü onun siyasi selamlamasıydı sanki...

Berlin'de dikkat çekici bir yapı da Kaiser Wilhelm Kilisesi... Şu anda mimari yapıları birbirinden çok farklı iki bina olarak yaşıyorlar. 1895'de 5 kuleli olarak inşa edilen kilise o dönemde çok heybetli bir dini yapı imiş. II. Dünya Savaşı sırasında 1943'de bir hava bombardımanı sırasında yangın çıkan ve sadece 1 kulesi kalabilen kilise çeşitli nedenlerle yeniden yapılamamış. Daha sonra ise 20.000 camdan oluşan dümdüz bir yapı kilisenin yanına inşa edilmiş. Yıkılmış kilise insanlığa ibret olsun diye öyle tek kulesi ile duruyor. Altında turistler için bir satış ofisi var. Benim gibi meraklılar fincan, torba, magnet, kitap gibi eşyalar alıyorlar. Ayinler camları günün her saatinde ışıkla değişik renge bürünen yeni binada yapılıyor.

Branderburg kapısı... Berlin'e gelip de Branderburg kapısının önünde fotoğraf çektirmeyen kimse yoktur herhalde... Ben de her gelişimde bu fotoğrafı arşivime koyarım. Çoğu zaman o meydanda bir sivil toplum etkinliği de yapılıyordur ve objektifin bir köşesinden de o etkinlik anılarda yerini alır... Bir keresinde Kuzey denizinde petrol arama karşıtı eylem yapan Greenpeace ekibine rastlamıştım onlara destek vermiştim…

BERLİN CİDDİ BİR EĞİTİM MERKEZİ

Berlin tam bir öğrenci kenti görüntüsünde diyemem, çünkü gördüğüm bazı küçük Avrupa kentleri var ki yaşayanların yarısı üniversite öğrencisi...Berlin öyle değil ancak 11 devlet üniversitesi, 2 kilise üniversitesi ve 30 kadar da yüksek öğrenim kurumu ile ciddi bir eğitim merkezi... Asya'dan, Türkiye'den ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden öğrenciler Berlin'deki üniversitelerden kabul görebilmek için yarışıyorlar. Bunu hissedebildim. Yüksek lisans ve doktora eğitimlerini İngilizce veren bölümler de bulunuyor. Öğrencilerin en büyük şikayeti ise yüksek kiralar imiş. Özellikle Merkel'den sonra öğrencilerin ev kiralaması çok zorlaşmış.

Bilim her zaman önemsenmiş. Hatırlarsınız II. Dünya Savaşı başlamadan önce üniversitelerde huzursuzluklar olunca Türkiye çok sayıda Alman profesörünü bizim üniversitelere davet etmiş ve ders verdirmişti.

NOEL PAZARLARININ ZAMANI

Berlin'de Noel'e önem veriliyor. Kasım ayının ortalarında noel pazarları başlıyor... Küçük büyük hediyelik objeler dini semboller satılıyor...

Şu anda Berlin'de her dinden her ırktan insan bulabilirsiniz. Bir öğrencinin bana söylediği sözü size aktarayım. “Berlin'de okuyorum, çok rahatım. Kimse kimseye karışmıyor, özgürlük buymuş demek.”

Berlin mutfağı dersem aklınıza ne gelir? Emin olun ki karma bir dünya mutfağı...O kadar çok göç almış o kadar çok yabancı işçisi var ki her gelen kendi mutfağını getirmiş... Her köşede dönerciye rastlayabilirsiniz.

Milli içecekleri de bira... Bir küçük pet sise su için 2 Euro ödeyince de ucuz bir kent olmadığını anlıyorsunuz.

Bu arada Berlin'de yaşayanların üçte birine yakınının sosyal yardım ile yaşayabildiği belirtiliyor.

Berlin'den aldığım tarih kokan fincanlarım, duvar parçam, çeşitli minik objelerim, salonumda bana Berlin'i hatırlatan bir köşe oluşturuyorlar.

Ben bir İstanbulluyum ama bu yazımı ABD başkanı John Kennedy'nin Berlin'i ziyaretinde söylediği ve slogan olmuş cümle ile bitireyim “Ich bin ein Berliner”.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner112

banner111

banner110

banner109

banner108

banner106